Mustafa Kurdaş
TV5 ekranlarında Her salı çok önemli konuları bu programda masayı yatırmaya çalışıyoruz. Çok kıymetli konuklarımızı ağırlıyoruz. Yeri geliyor siyasetçilerimiz, yeri geliyor profesörlerimiz, Öğretim üyelerimiz yeri geliyor meslektaşlarımız bu masaya oturuyor. Bu hafta da Ali Rıza Demircan hocamızla birlikte Müslümanların meselelerini, ülkenin meselelerini, bu ülkenin nesillerinin milletin meselelerini kendi perspektifimizden kendi alanımızda konuşmaya gayret edeceğiz. Dünya hızla dönüyorken bütün kavramlar, mefhumlar değişiyorken, toplumlar dönüyorken bu dönüşüm sırasında aslında insanı insan yapan değerler de biraz erozyona uğruyorken şöyle bir kendi halimize bir ayna tutmaya çalışacağız Ali Rıza Demircan hocamızla birlikte…
Evet, Hazırsanız Buyurun Başlıyoruz.
Hocam hoşgeldiniz buyurun Başlıyoruz programındayız.
Ali Rıza Demircan
Bismillahirrahmanirrahim…
Yüce Rabbimize hamd ederim. Aziz Peygamberimiz biricik hayat önderimiz, Hz. Muhammed’e kalbi ihtiramlarımı arz eder bağlılarını arttırmasını Yüce Mevla’mızdan niyaz ederim.. Hoşbulduk.
Kendi değerlerimize güvenimizin tam olması lazım. Ben Vakfımız ARDEV’in stüdyosunda Anadolu televizyonları için hazırladığım bütün programlarıma besmele, hamd, salât ve selam ile başlarım. Kaldı ki bir işi ibadet niyeti ile yapmazsanız o iş olması gerekene nispetle eksik olur. Aziz Peygamberimiz de “besmele ile başlamayan iş eksiktir” buyururlar. Bir insanın besmele çekerek bir işe başlaması ile çekmeksizin başlamasında ne fark var denilebilir. Ama kişi yaptığı işi bir ibadet olduğu inancı ile ahiret yatırımı olması için yaparsa yapabileceğini zirveye taşır. Yapabileceklerini en güzel şekilde yapmaya çalışır. Bir diğer anlatımla derdi TV5 izleyicilerinin takdirleri değil de Yaratanın rızası olursa olabilecek güzellikler zuhur eder ve de tarafı ilahide yardım görürsünüz. Bu yardımı da hissedersiniz.
Mustafa Kurdaş
Şimdi toplumumuzda tabii Selam önemli… Hamd önemli fakat genel hayatın koşturmacası içerisinde gittikçe azaldığını da maalesef şahitlik yapabiliyoruz Rabbimize hamd edecek vakitte bulamadığımız bir vakıa…
Ali Rıza Demircan
Hayatı kulca yaşamayı planlarsanız, Allah var, onun yasaları var, sorumluluk var der ve bu inancı taşırsanız hayatınızı ilahi ölçülere göre yapılandırma gereğini duyarsınız. Bu duyuş size yok gibi zannedilen imkânların da aslında var olduğu gerçeğiyle sizi karşılaştırır. Bütün mesele kendinize güven duymanız, inancımıza güven duymanız, kültürümüze güven duymanız… Bu güveni sağlayamıyorsanız hele hele karşınızdaki insanlar sizin inanç dünyanızın insanları değilse soracakları üç beş soru ile sizi sırat-ı müstakimden saptırabilirler.
Şu ana kadar -Rabb’ime hamdü senalar olsun- her tür inancın bağlısıyla program yaptım, sayılarını unuttum. Sizin meseleniz, inandığınız değerleri aktarmak ise aktarmak istediğiniz değerlerinizi enine boyuna biliyorsanız, konuşurken kendinize güven duyuyor, karşı tarafa güven verebiliyorsanız yürürsünüz. Başarı da Mevla’mızın lütfu ile gelir. Başarı dediğimiz şey aslında sizin sözlerinizin karşı taraf üzerinde müessir olmasıdır. Tesiri halk edecek olan da Allah’tır. Onun için biz hem Besmele ile hem de dua ile başlıyoruz.
Geçen hafta Habertürk televizyonunda bir program yaptık, program başlarken ben dua eder gibi telaffuz içindeydim. Programcı “Heyecanlı mısınız hocam?”dedi, “Hayır”dedim, “Artık tabiri caizse profesyonelleştik, heyecanım yok.”Ama “Dua mırıldanıyordunuz içten içe”deyince şöyle dedim:
“Aziz Peygamberimiz Efendimize Kur’an gibi mucize bir kitap indirilmesine rağmen Peygamberimiz döneminin medyasını temsil eder şairlerden de yararlanmayı ihmal etmiyorlardı. Üç tane şairi vardı. Onlara “söyleyin” buyurduğu zaman şöyle de dua ediyordu Aziz Peygamberimiz:
“Allah’ım bu şairimi vahiy meleği olan Cibril ile teyid et.”
Bu duayı yapmadan başladığım programlarda başarısızlığın beni bırakmadığını hisseder gibi olurum.
Mustafa Kurdaş
Ekrana çıkmanın, tabi her şeyin bir amacı olur. Tabi bir hocamızın kürsüye çıkması, ekrana çıkması, ya da mihrabı çıkması, minbere geçmesinin de amacı vardır…Tabi yani bunu ben bir eleştiri olarak söylemiyorum.
Ali Rıza Demircan
Efendim konu şu; bendeniz babamın yaptırdığı camide 18 yaşında vaaz etmeye; İmam hatiplik yapmaya başladım. Daha sonra çok genç yaşımda -Rabbime ne kadar hamdüsena etsem azdır- Süleymaniye camii imam hatipliğine tayin edildim. 25 yaşındaydım. Ha bu arada gönüldaşlarımıza da ifade edelim: Ben Süleymaniye Camii’nde Rabbimizin mahza bir lütfu olarak Cuma Hutbelerine başladığımda 25 yaşındayım. Ve de 1970 yılının ilk ayı idi. Bu davamızın hatipleri yok denecek kadar azdı. Bu sebepledir ki İstanbul’da üniversite öğrencisi olan öğrenciler Süleymaniye camiine gelirdi. Zaten iki büyük üniversite vardı. Biri İstanbul Üniversitesi diğeri de İstanbul Teknik Üniversitesi… ve adeta buluşma yeri idi Süleymaniye Camii Cuma günleri.
Bendeniz de Rabbime hamd ederim. Çok çalışırdım, gençliğimizi besleyecek konuları işlerdim. Mesela yeni nesil Ali Rıza Demircan’ı bilmez, bu davanın içinde yeri nedir bunu da bilmez. Hatırlıyorum Fehim Adak abimizin bakanlığı döneminde Allah rahmet etsin – bu arada ifade edeyim- ben onun bakanlığı döneminde sakalımı bıraktım 1975’lerde. Kendi kendime adamcağız bakan ve sakallı, Süleymaniye Camiinin hatibi genç olabilir ama onun artık sakal bırakmamasının makul bir gerekçesi olamaz, dedim ve sakalımı bıraktım. Onun bakanlığı dönemiydi yanılmıyorsam “Turizm ahlâk getirir mi götürür mü?”konusu gündeme geldi ve ben turizmle ile ilgili iki hutbe hazırlayıp sundum. Hutbelerim yarı ilmi tebliğ gibi idi. Hocamız Erbakan, -Allah rahmet eylesin- Bir dönem sanayileşme vurgusunu çokça yapardı. Bendeniz Süleymaniye camiinde “İslam açısından sanayileşme konusunda” iki hutbe ile gençlerimizi aydınlatmaya çalıştım. Merak edenler 1972’de yayınlanmaya başlayan “Süleymaniye Minberinden İslam Nizamı” isimli üç ciltlik kitabıma bakabilirler.
Mustafa Kurdaş
Hocam kaç yıl sürdü Süleymaniye de göreviniz, hiç soruşturma yaşadınız mı?
Ali Rıza Demircan
7 defa Devlet güvenlik mahkemelerinde ve Ağır cezalarda yargılandım. 12 yılda 7 kez yargılandım.
Mustafa Kurdaş
Peki unutmadığınız hutbeniz var mıdır? Yani böyle mesela yargılandıklarınızdan birisini hatırlar mısınız?
Ali Rıza Demircan
Efendim, “Niçin İslama Muhtacız?” diye bir konferans verdim Salihli’de. 1980 yılının ilk ayıydı. Yer yerinden oynadı. Büyük bir kalabalık… Konferans yaklaşık bir yıl geçtikten sonra bir dava açıldı Salihli ağır cezada…
Nasıl oldu biliyor musunuz? 1980 ihtilalinden sonra yanılmıyorsam -Milli Selamet Partisi- Milli Selamet partisini suçlayıcı yeter belgeler edinilemediği için yeni bir emir verildi Türkiye genelinde. Ne yapıp edin suçlayıcı belge getirin. Bu arada partinin Salihli ilçe başkanının evi aranıyor. Aranınca bizim konferans bantı bulunuyor. Ve takibat başlıyor. Rabbim beni korudu. 25 sayfalık bir konferans, konferans benim. Ama ben İstanbul’da verdiğim ifadelerde konferansı üstlenmedim. “Ben İslam dininin inanç esaslarını, temel ahlâk ilkelerini “açıklayan bir konuşma yaptım, dedim. Fakat bizim Muhterem Bülent (Arınç) Bey kardeşimiz… Savcılık davayı açarken aleyhe verilen 3 kişilik bir bilirkişi raporuna dayanıyor. Bizim Bülent Bey kardeşimiz yeni bilirkişi istiyor, yeniden deşifre istiyor. İkinci bir üç kişilik bilirkişi heyeti de laikliğe aykırılık raporu veriyor. Allah selamet versin, Bülent Bey Benim avukatımdı. Bülent Arınç avukatlık yapıyordu o zamanlar. Fakat Bülent Bey benimle istişare etmedi. Daha sonra benim başıma gelen onun başına geldi. Ben Rabbimin Lütfu ile sıyrıldım. Ama o korunamadı. Biliyorsunuz Bülent Beye ünlü 163. maddeyi ihlalden yargılandı ve ceza giydi. Siyasi hayatı bitirildi. Rahmetli Özal’ın sonuçlarıyla birlikte 163. maddeyi mülga kılması/yürürlükten düşürmesi sonucu yeniden siyasi hayatı dönebildi.
Mustafa Kurdaş
Niçin “İslami Hayata Muhtacız?” Değişen bir şey var mı? İnsanlık 70’li yıllarda Türkiye’de İslama muhtaçtı, bugün de muhtaç…
Ali Rıza Demircan
50 yıllık İslam’ı öğrenme sürecim var, öğrenmeye devam ediyorum. İtiraf edeyim bizim Kur’anî bilgilerimiz /yorumlarımız son derece kısırdır. Davamız adam yetiştiremedi yani inançlarımız doğrultusunda bir inkılap yapacak kadroların dün nasıl ihtiyacı içindeysek bugün de aynı ihtiyacın içindeyiz. Bütün ruhumla inanıyorum ki insanlık tarihi yirminci asır kadar kafir ve zalim bir dönem yaşamadı. Bakın bir tarafta Çin, bir tarafta Amerika, bir tarafta Rusya… bu ülkelerin yönetici kadrolarına bakın. Bunların yetişme tarzlarına bakın. Allah’a inanmayan, Allah’ın yasalarına inanmayan, ebedi hayata iman taşımayan, sorgulanacakları bilgisi ve bilincince olmayan bir kadro. İnsanlığı yöneteceği kadro bu olursa….
Mustafa Kurdaş
İslam tarihinde -size de nefes aldırmış olayım- Müslümanlar 3 tane büyük saldırıyla karşı karşıya kaldı, bunlardan birincisi Moğol İstilasıydı. Askeri ve silahlı bir saldırıydı. İkincisi Haçlı Seferleri’nin yüzyıllar boyu süren askeri ve silahlı savaşıydı. Üçüncüsü ise 150 yıldır sürmekte olan Batı sömürgeciliği diyebiliriz herhalde. Batı sömürgeciliğin diğerlerinden farkı şuydu, hem askeri ve silahlı hem de psikolojik bir savaş yürütülüyordu, zihniyet işgali sürecinde. Tabii Müslümanlar öbür 2 askeri ve silahlı saldırının üstesinden gelmeyi kısa süre içerisinde başardı ama zihinler üzerinde yapılan çalışmayı… Umutların yerle bir edildiği, zihinlerin işgal edildiği, işbirlikçi yönetim tarzlarının ve modellerin geliştirildiği, sosyologların insanların algılarıyla oynama deneyleri yaptığı bir savaş türüne direnç gösterilemedi. Müslümanlar önce sanki zihinsel bir bağımsızlığa, özgürlüğe ayağa kalkışa ihtiyacı var gibi geliyor.
Ali Rıza Demircan
Sevgili kardeşim, bu dedikleriniz doğru ama ben ta Hazreti Peygamber dönemi sonrasında gelen iç bünyedeki kısmî çöküşün de önemli rol oynadığı kanaatindeyim. Bakınız Hazreti Peygamberin hemen sonrasında babadan oğula intikal sistemi hayata geçirildi. Emevi’ler döneminde böyleydi ama Abbasiler ve Eyyubi’ler döneminde de böyle oldu, Selçuklularda da böyle oldu. Osmanlılar döneminde de bu sistemin devamı sağlandı. Ve ben İslâm dünyasında İslâm âlimlerinin özgür özellikle Siyasi ve İdari hayatla ilgili olarak özgür düşünceler üretebildikleri kanaatinde değilim. İmam Azam gibi üretmeye çalışanlar da mağdur edildi.
Mustafa Kurdaş
Niçin hocam, bir dönem… İslâmî ve diğer diğer ilim dallarında yetişmiş çok büyük âlimlerimiz var. İlim adına fen adına bir sürü âlimlerimiz var. El -Cabirlerden tutun da Farabilere kadar. Bir taraftan da mesela Osmanlı 400 yıl boyunca adalet dağıtmış, medeniyet götürmüş.
Ali Rıza Demircan
Efendim bakınız adalet dağıtmış doğru. Peki, Allah kullarına zulmeder mi? Ben ecdadıma hürmetkarım. Allah cümlesinden razı olsun. Fakat biz ecdadımızı bilinçle övmeliyiz, bilinçle rahmetle yâd etmeliyiz. Ama bilinçle de eksikleri tespit etmeliyiz. Allah kullarına zulmeder mi? Etmez. Allah verdiği nimetleri değiştirir mi? Kullar iç dünyalarını ve yaşantılarını değiştirmedikçe. Enfal Sûresinde ne buyruluyor, malum… Allah nimeti verir eğer nimetin kadri bilinmezse nimet geri alınır. Size daha önce de saldırılarda bulunanlar etkili olmamışlar iken son iki yüz seneden bu yana etkili olmaya başlamışlar.
Mustafa Kurdaş
Bunlar tabiiki toplumun; hocalarımızın, alimlerimizin, yöneticilerimizin Allah’ın boyasıyla boyanmaktan sıyrılmaları, batılılaşma ile birlikte başka bir şeye doğru yönelmeleri ile birlikte gelişen süreçler…
İfade ettiğiniz gibi aslında özgüvenle ilgili, inancımızda sapasağlam sarılmakla alakalı….
Ali Rıza Demircan
Sevgili kardeşim Kur’ân’ın bize sunduğu ayetler iki türdür. Birisi Yaratılan ayetler… Yeryüzünde her bir varlık… zerreciklerden galaksilere kadar her bir varlık… böcek türlerinden sebze ve meyve türlerine kadar her bir varlık bir ayettir. Yaratanımızın insanlığa Peygamberleri aracılığıyla gönderdiği tek din olan İslam’ın kuralları da İndirilenayetlerdir. Ve tek din olan İslâm’ın son Peygamberi Hz. Muhammed, son ilahi kitabı Kur’an-ı Kerim’dir.
Kur’an’ın ilk inen ayeti “İkra” ile birlikte bize hem yaratılan hem indirilen ayetlerin birlikte okunması emri verildi. Çünkü İkra emrinin geldiği dönemde indirilen Kur’ân ayetleri yoktu. Dolayısıyla örneğin İspanya’da Müslümanlar bu ikili okuyuşu yaptılar. İslâm alimleri de çıktı, sözünü ettiğiniz büyük alimler…matematikten fizik ve kimyaya, tıptan astronomiye kadar. Sadece Endülüs’te değil tabi yani başka coğrafyalarda da yetişmiş. Netice itibariyle bir ana medeniyet olarak gelmişiz. Ama ben yukarıda ki çürümenin zaafa uğramanın böyle belirli bir tarihe indirgenemeyeceği sadedinde söyledim.
Mustafa Kurdaş
Ne zaman ki iktidar mücadelelerine girmişler, ne zaman ki kendi aralarında kutuplaşmaya girmişler, ilmi bırakmışlar, İslâm’ın vermiş olduğu değerleri bırakmışlar…
Ali Rıza Demircan
Efendim –özellikle son dönemlerde- hayatı takip edememişler adını koyalım. Bizim büyük imamlarımız kendi dönmelerinde tam bir özgürlük içinde yapabildiklerini yapmışlar, üretmişler ve topluma sunmuşlar. E daha sonra hayat büyümüş, gelişmiş o ilk dönemlerin bilimsel özgürlüğü yani Kur’ân ve Nebevi Sünnet üzerinde bir maden arayışı gibi yapılan çalışmalar durmuş.
Mustafa Kurdaş
Ama adalet korunmuş değil mi? Biraz açabilir miyiz bunu, İslâm bakımından yönetim ve adaleti?
Ali Rıza Demircan
Efendim adaletin temelleri bizim kültürümüzde güçlü. Benim tetkiklerim yetersiz ama başarıların adaletle sağlandığı muhakkak, ama zulümler de olmuş mudur? Olmuştur elbet. Hazreti Peygamberin döneminde zulüm yok muydu, vardı. Zulüm olmasaydı zalimleri uyaran yığınla ayet gelir miydi? “Düşmanlarınıza dahi adaletten sapmayın” gibi adaleti ön plana çıkaran ayetler gelir miydi? Burada bir örnek vermeden geçmeyelim.
Şimdi bakınız Abdullah İbn Revahayı Hayber’e Peygamberimiz zekât amili yani memuru olarak gönderiyor. Rüşvet teklif ediyorlar ona. Hayberde anlaşma gereği mahsulatın yarısı İslamî devlete, diğer yarısı da üreticilere verilecek. Yaptıkları rüşvet teklifi üzerine Abdullah onlara şöyle diyor:
“Yeryüzünde en ziyade nefret ettiğim topluluk sizlersiniz. Ama Ben Aziz Peygamberimden aldığım adalet ölçütleriyle taksimat yapacağım. Eğer ben adil olmazsam hangi gök beni altında barındırır, hangi yer beni üstünde taşır?”
Ve mahsulatı iki ana bölüme ayırır. Yahudilere de dilediğiniz bölümü tercih edebilirsiniz, der. Yahudiler de şöyle demek mecburiyetinde kalırlar:
Gökler ve yer de böyle bir adaletle yönetiliyor.
Bana öyle geliyor ki bize intikal eden mücadeleler daha çok üst tabakada yaşanmış. Uzmanı değilim ama soruyorum. Osmanlı neden Avrupa’lılar gibi yaratılan ayetler üzerinde çalışarak gelişme sağlayamadı, neden üretimi teknolojiye dönüştüremedi, neden sermaye birikimi oluşturamadı. Ve bugün de aynı şekilde…
Benim okuyabildiğim Mehmet Genç’ten ve diğerlerinden birkaç makale Osmanlı ekonomisi ile ilgili. Eğer siz Allah’ın yapmadığı şekilde insanları sınırlarsanız, başarılı üretken insanları örneğin altı dokuma tezgahından fazlasına sahip olamazsınız derseniz, gelişemezsiniz. Siz neden Allah’u Zülcelal’in getirmediği sınırları getiriyorsunuz? İslâm’ın ekonomik inkılabı belli: Mülkün Maliki Allah’tır. Herkes kişisel, ailevi ve toplumsal ihtiyaçları karşılamak için çalışmakla yükümlüdür. Ama hiç bir kişi çalışma yollarını dilediği gibi belirleyemez. Meşru kılınan yollarla kazanılacak, yasaklı yollara yani faiz, içki, kumar, fuhuş işletmeciliği, emeği sömürü gibi yollara başvurulmayacak. Siz bırakın insanlar kazansınlar. Ama kazanırken topluma zulüm etmesinler. Dünyamızda bugün olduğu gibi insanlara içki, kumar, fuhuş işletmeciliğini açarsanız, faizin egemenliğini tesis ederseniz …ne olur belirli kişiler ve aileler büyür.
Ben bugün dünyayı devletlerin yönettiği kanaatinde değilim. Devletlerin üstünde onlara egemen olan aileler ve onların yönettiği uluslararası şirketler var. Benim söyleyeceğim bunlar, çünkü sonuçta ben bir ilahiyatçıyım. Bazı konular benim boyumu/boyutumu aşar.
Mustafa Kurdaş
Hocam ilahiyatçı bir kişi, ilahiyatçı bir kimlik faiz düzenini, ekonomik düzeni, uluslararası ilişkiler düzenini bilemez mi, bilmemeli mi? Aksine bilmesi gerekmez mi?
Ali Rıza Demircan
Elbette gerekir. Ama cahiller takımı takımı önünüzü kesmeye çalışıyor. Bir örnek vereyim. Bakın ben İslâm âlimiyim demek istemiyorum. Bunu bir kenara koyalım. Çünkü Müslümanlar suizan, gıybet ve iftiranın içinde, bunun istisnası olan bir kurum da yok, teşkilat da yok.
Filimciler, sinemacı arkadaşlarımız toplandılar. Beni de kahvaltıya davet ettiler. Eh usulen hocalar konuşturulur. Kalktım sinema ile ilgili bir konuşma yaptım. Hatta Cumhurbaşkanlığı makamına sunduğum programı dile getirdim, bitirdim. Bir delikanlı ayağa kalktı dedi ki hocam bugüne kadar hocalar hep bu sinemanın, televizyonun önünde durdular. Şimdi sen olması gerekenlerden biri olduğunu ‘Emir bil marûf ve nehyi anil münker’de/İslâm’ın ve ortak aklın gerektirdiklerine çağırma ve zıtlarından sakındırmada kullanılması gereken etkin bir silah olduğunu dile getiriyor, bizi yüreklendiriyorsunuz. Bunun sebebi ne? Şöyle dedim:
Bunun sebebi ben İslâm yolunda çalışmalar yapan bir adamım. Yaşadığı dünyayı tanıyamaz, onun kurumlarını etkileyemezseniz nasıl mücadele edeceksiniz? Etki alanları ortada iken sinemaya nasıl ilgisiz kalınabilir
Önümüzde suizan, gıybet ve iftira engelleri var.
Bir hafta önce Habertürk’te söyleşi yaptığımız hanımefendi bana bir soru sordu. Dedi ki Sayın Cumurbaşkanımız zinanı yasa ile yasaklanması meselesini gündeme taşıyor ne diyorsunuz? Söze başladığımda önce Suç ve Günah tanımlarını yaptım ve şöyle devam ettim:
Zina, azim bir suçtur. Allah’a Ortak koşma ve de insan öldürmeden sonra gelen üçüncü büyük günahtır. Burada bilinmesi gereken bir konu var. Kur’an’ın indiriliş süreci 23 senelik bir süreçtir. Kur’ân-ı Kerim’de 4 surede zinadan söz edilir. Bir, Furkan suresi… Peygamberliğin 5. yılında indirilen Furkan Suresi’nin 68. ayetinde Allah’ın güzel kullarının vasıfları beyan edilirken “Onlar Allah’a ortak koşmazlar, diğer ilahlar edinmezler. Fikri ilahlar, kişisel ilahlar, sistem ilahları edinmezler, cana kıymazlar, zina yapmazlar.”buyrulur.
5.yıldan sonra zina ile alakalı gelen bir ayet yok. Ta ki Peygamberliğin 12. Yılında İsra Suresi ile birlikte 32. ayet mucizevi bir uslupla gelir: “.Zinaya yaklaşmayın.”
Aradan bir 6 yıl daha geçer. Medine döneminin 5. Yılında Nur suresinin ilk ayetleri ile birlikte zinaya ceza getirilir. Zinacı erkek ve kadına bir topluluğun önünde 100 sopa vurulmasına ilişkin. Fakat bu cezanın uygulanması için müthiş bir şart var. O da zinanın 4 şahidin şehadeti altında ilişki anında görülmesi koşulu! Mesela bir adam zina yapsa, bir Müslüman bunu görse, gitse İslami düzende yargıya başvurursa, bu adam zina yaptığı dese ondan üç şahit daha isterler. Getiremezse ona 80 sopa vurulur. Yani zina aleniyete dökülürse ceza verilir.
Cumhurbaşkanımızın bu meseleyi gündeme getiriliş Kur’ânI tebliğ ilkelerine de aykırıdır ve yanlıştır. Önce kafalarda ve kalplerde bir devrim yapacaksınız. Sonra başta medya, başta karma eğitim ve çalışma düzeni olmak üzere zinaya götürücü yolları tıkamaya çalışacaksınız. Bu da yetmez en azından bazı sebepler tahtında ikinci bir evliliğe yol açacaksınız. Bütün bunlar yapıldıktan sonra zinayı yasaklama yoluna gidilebilir.
Biz böyle söyledik. Bazı medya organları farklı başlık attı. Aydın geçinen bazı Müslümanlar da fasık medyanın haberiyle üzerimize geldi.
Hulasa İslâm’ın hayat düzeni olarak algılanamadığı toplumda temel meselelerle ilgilenen hocalar da teşvik edilecekleri yerde engelleniyorlar.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), Gazze'de işlenen savaş suçları nedeniyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve eski…
Bu video bize BELAM başlığı ile gönderildi. BEL’AM için Diyanet İslam Ansiklopedisine baktığımızda şu açıklamayı…
Seçilmiş Cumhurbaşkanımızın katıldığı merasimden sonra bir gurup teğmenin sonradan korsan yeminle Mustafa Kemal’in askerleriyiz diyerek…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclisi’nde alınan kararla su fiyatlarına %17,5 zam yapıldı ve her ay…
İstanbul' da Şiddetli lodos, Marmara Bölgesi'nde deniz ulaşımını sekteye uğratmaya devam ediyor. İstanbul, Bursa ve…
Ebu Cehil deistti, diğer Mekkeli müşrikler de deistti, Allah’ın varlığına inanıyorlardı ama Hz. Muhammed’in Allah’ın…