Türk aile yapısını ve değerlerimizi zedeleyen 6284 sayılı yasa, birçok tartışmanın ve mağduriyetin kaynağı haline gelmiş durumda. İstanbul Sözleşmesi’nin uzantısı olarak çıkarılan bu yasa, erkeklerin mağduriyetine yol açan birçok uygulamayı da beraberinde getiriyor.
İstanbul sözleşmesinden çıkmamıza rağmen bu yasanın hala yürürlükte olması ise tartışmaların odağında yer almaya devam ediyor…
6284 sayılı yasanın en tartışmalı unsurlarından biri “kadının beyanı esastır” ilkesidir. Bu ilkeye göre, kadının şikayeti üzerine erkek evden uzaklaştırılabiliyor. Ancak bu ilkenin, bazı kadınlar tarafından kötüye kullanıldığı da biliniyor… Erkekler, haksız yere evden uzaklaştırılmakta ve bu durum ekonomik ve psikolojik şiddete maruz kalmalarına neden olmaktadır.
Erkeklerin yaşadığı bir diğer büyük sorun ise süresiz nafaka uygulamasıdır. Boşanma sonrasında nafaka ödemek zorunda kalan erkekler, ekonomik olarak zor durumda kalmaktadır. Nafakasını ödeyemeyen erkekler hapse girmekte ve bu durum, erkeklerin prekarya (geleceği olmayan, öfkeli, yoksul ve güvensiz durumda olma hali) durumuna düşmesine yol açmaktadır. Erkekler, sürekli olarak eski eşlerine maddi destek sağlamak zorunda kaldıklarından, yeni bir hayat kurma şansı bulamamaktadır.
6284 sayılı yasa kapsamında verilen uzaklaştırma kararları, aile yapısını derinden etkilemektedir. Uzaklaştırma kararı alan erkeklerin, aile içindeki saygınlığı ve otoritesi zedelenmektedir. Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmada, uzaklaştırma kararı verilen 20 kişilik katılımcı grubunun (8 kadın, 12 erkek) sonuçlarına göre, uzaklaştırma kararının ardından 12 kişi boşanmış, 5 kişi boşanma aşamasına gelmiş, sadece 1 kişi evliliğini sürdürebilmiştir. Bu veriler, uzaklaştırma kararlarının ciddi sonuçlarını gözler önüne sermektedir.
6284 sayılı yasa, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak amacıyla uygulanmakta olsa da, bu politikaların Türk kültürüne uyumlu olmadığı düşünülmektedir. Batı ülkelerinde uygulanan bu sistemler, aile sorunlarına kalıcı çözümler getirememiştir. Fransa, Almanya ve İtalya’da aile sorunları, kadın cinayetleri ve toplumsal şiddet hâlâ ciddi bir sorun olarak varlığını sürdürmektedir. Fransa’da her 3 günde 1 kadın öldürülmekte ve kadınlar psikolojik ve fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Bu ülkelerdeki uygulamalar, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sorunları çözmekte yetersiz kaldığını göstermektedir…
HABER YORUM
İstanbul sözleşmesine bağlı olarak çıkarılan 6284 sayılı yasa, her gün yeni mağdurlar çıkarmaya devam ediyor.
Uygulandığı günden bu yana 6284 bırakın kadın cinayetlerini önlemeyi, daha da arttırmış durumdadır…
Bu yasa sayesinde gençler, resmi nikahla evlenmeyi korkulan bir öcü olarak görmeye başlamışlar, buna bağlı olarak da zina çoğalmaya başlamıştır.
Kadının beyanı esas alan bu yasa, “kadın yalan söylemez, iftira etmez” anlayışına sahip olduğundan dolayı, toplumda erkek mağduriyetleri çoğalmaya başlamıştır.
Boşanan erkekler, eski eşine nafaka ödeyeceğim derken, kendilerine yeni bir hayat kuramamaktadırlar. Nafakam kesilmesin anlayışında olan kadınlar ise yeni bir evliliği tercih etmemekte, eski kocalarının parasıyla hayatlarını sürdürmektedirler. Haliyle bu da zinanın kapılarını ardına kadar açan bir duruma sebebiyet vermektedir…
İslami değerlere tamamen ters olan bu durum, Batıyı bilmiyoruz ama Müslüman Türk genleriyle uyuşmamıştır. Kan uyuşmazlığının olduğu yerde de hastalıklar ve buna bağlı olarak sorunlarımız bitmeyecektir…
Hükümetin, artık 6284 mağdurlarını görmesi, bu yasayı iptal etmesi ve toplumumuzun genleriyle uyumlu yeni bir yasaya imza atması elzem olmuştur…
Biz buraya Bakara Suresinin 228. ayetini alarak, İslam’a göre boşanmanın nasıl olacağını bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunmak istiyoruz:
Boşanmış kadınlar, başkasıyla evlenmeden önce, kocalarının evinde üç qar’ (aybaşı dönemi) [32] kendilerini gözetirler. Üçüncü aybaşını gördükleri anda bekleme süresi sona ermiş ve boşanma gerçekleşmiş olur. Adet görmeyen veya adetleri çok düzensiz olan kadınların bekleme süresi ise üç aydır.
İddet bekleyen bu kadınların, eğer Allah’a ve âhiret gününe gerçekten inanıyorlarsa, Allah’ın rahimlerinde yarattığını, yani hamile veya aybaşı olduklarını gizlemeleri onlara helâl değildir.
Kadının, iddet adı verilen bu süreyi beklemesinin amacı, hamile olup olmadığının anlaşılması ve boşanma gibi önemli bir konuda kocaya bir kez daha düşünüp kararını gözden geçirme fırsatının verilmesidir. Boşanmış kadınlar, bir başkasıyla evlenmek için; 1- Âdet görmekte olanlar üç âdet dönemi, 2- Herhangi bir sebeple âdet olmayanlar üç ay, 3- Hamile olanlar doğum yapıncaya kadar, 4- Kocası ölmüş kadınlar ise dört ay on gün iddet beklerler. Gerdeğe girmeden boşanmış kadınların beklemelerine gerek yoktur, onlar boşanır boşanmaz bir başkasıyla evlenebilirler.
İddet bekleyen kadın, üçüncü âdeti görmeye başladığı anda boşanma gerçekleşmiş olur ve artık dilediği kişiyle evlenmekte serbesttir. İster bir başkasıyla evlenir, isterse —üç talak hakkı da kullanılmamışsa— yeni bir nikâh ve mihr (erkeğin evlilik bedeli olarak kadına verdiği mal veya para) ile eski kocasına geri döner.
İster bâin (cayılamayan) ister ric’î (cayılabilir) talakla boşanmış olsun, iddet bekleyen kadına açıktan evlilik teklifi yapmak yahut dünür göndermek haramdır. Ancak böyle bir niyetin, üstü kapalı olarak kadına hissettirilmesinde bir sakınca yoktur (Bakara, 2/235). Kadının beklemesi gereken bu süre içinde kocaları barışmak isterlerse, onları geri almaya, kadına talip olabilecek diğer erkeklerden daha öncelikli hak sahibidirler. Çünkü boşanma henüz gerçekleşmemiştir. Koca, yeni bir nikâha ve mihre gerek kalmaksızın talaktan dönüp eşini tekrar alabilir. Bu süre zarfında kadın hâlâ kocasının nikâhı altındadır.
Bilinen adalet ve hukuk kuralları çerçevesinde veİslam’a aykırı olmayan örfe uygun olarak, kadınların kocalarına karşı yükümlülükleri olduğu gibi, meşru hakları da vardır. Fakat erkeklerin görev ve sorumlukları daha ağır olduğu için, onların kadınlar üzerindeki hakları bir derece daha fazladır. Çünkü ailenin geçimini sağlamak, yuvayı tehlikelerden korumak ve benzeri görevler, ruhsal ve bedensel özellikleri itibariyle bu göreve daha uygun olan erkeğin omuzlarındadır. Bu hükümler, doğrudan doğruya Allah tarafından belirlenmiştir.Unutmayın ki, Allah azîzdir, tartışmasız yetki ve otorite sahibidir, hakîmdir, yersiz ve uygunsuz hüküm vermez, her işi yerli yerince yapar.
MİRATHABER