GİRİŞ
İslam dini, insanın sosyal hayatının her yönünü ilgilendirmektedir. Ona göre inşaların yaşayışı ile ilgili kural ve kaideler koymuştur. İnanan insanlar, İslam dininin koymuş olduğu bu kural ve kaidelere uygun hareket ederek hayatlarını sürdürmektedirler. Kur’an-ı Kerim ve Hz. Muhammed’in (sav.) sünnetine dayanan bu kural ve kaideler, insanın inanç, ibadet ve ahlak yönünü ilgilendirmektedir. Yemin konusunun bunlar arasında önemli bir yeri vardır. Bu makalemizde yeminin tanımını yaptıktan sonra, onun Kur’an-ı Kerim sünnetteki yeri üzerinde duracağız.
1.) YEMİNİN TANIMI
Arapça “yemene-yeymunu” fiilinden türemiş bir isim olan yemin, kelime olarak ant, kuvvet, sağ el, sağ taraf, bereket, gerçek, güç, yemin etmek ve benzeri anlamlar için kullanılmaktadır. “Yemene-yeymunu” fiili Arap dilinde çeşitli şekillerde okunmakta v çeşitli anlalar ifade etmektedir. Yeminin çoğulu, “eymun” ve “eymân” şekillerinde kullanılmaktadır.[1][1] Terim olarak yemin, kişinin savunduğu şeyde haklı olduğunu veya doğru söylediğini kuvvetlendirmek ve muhatabı inandırmak için Allah’ın adı ile ant içmesidir.[2][2] Arapçada yemin için, “kasem” ve “hılf” gibi kelimeler de kullanılmaktadır. Her kişi, sosyal hayatta kendi inancı açısından kutsal kabul ettiği şeyler üzerine yemin etmektedir.
İslâm dinine göre, “vallahi, billahi, tallahi” ifadeleri ile yemin edilir. İnsanların türbelerle veya çocuklarının başı ile yemin etmeleri doğru değildir. Çünkü Hz. Muhammed (sav.), “Yemin eden, Allah’ın adı ile yemin etsin veya sussun”[3][3] diyerek Sadece Allah’ın adı ile yemin etmenin gerektiğini söylemiştir. Başka bir hadiste de “Yemin edecek kişi, Allah dışında hiçbir şey üzere yemin etmesin”[4][4] diye buyurmuştur.
2.) YEMİNİN KISIMLARI
İslâm dinine göre üç çeşit yemin vardır. Bunları sırasıyla Kur’an-ı Kerim ve hadisler ölçüsü dâhilinde açıklamaya çalışacağız.
2.1. Yemini Lağv
Bu yemin çeşitleri, muhtelif ayet ve hadislerde dile getirilmektedir. Aşağıdaki ayette, hem Yemin-i Lağv hem de Yemin-i Mün’âkide hakkında bilgi verilmektedir.
لاَ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فِي أَيْمَانِكُمْ وَلَـكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا عَقَّدتُّمُ الأَيْمَانَ فَكَفَّارَتُهُ إِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاكِينَ مِنْ أَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ أَهْلِيكُمْ أَوْ كِسْوَتُهُمْ أَوْ تَحْرِيرُ رَقَبَةٍ فَمَن لَّمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلاَثَةِ أَيَّامٍ ذَلِكَ كَفَّارَةُ أَيْمَانِكُمْ إِذَا حَلَفْتُمْ وَاحْفَظُواْ أَيْمَانَكُمْ كَذَلِكَ يُبَيِّنُ اللّهُ لَكُمْ آيَاتِهِ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ
“Allah, bilmeyerek/kasıtsız/rasgele yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat bile bile iradenizle yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun kefareti, ailenizdekilere yedirdiğinizin ortalamasından on fakiri doyurmak yahut giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. Buna imkân bulamayan için ise, üç gün oruç tutmak vardır. Yemin ettiğiniz zaman, yeminlerinizin kefareti budur. Ona göre yeminlerinize bağlı kalın. Allah, şükretmeniz için ayetlerini size açıklamaktadır.”[5][5]
Bu ayette geçen, “Allah, bilmeyerek/kasıtsız/rasgele yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz” cümlesinde, yemin-i lağv anlatılmaktadır. Ayette geçen lağv kelimesi, bilmeyerek, farkında olmadan, yanılarak ve rasgele yapılan yemini ifade etmektedir. Çünkü Yemin-i Lağv, insanın bilmeyerek, yanlışlıkla veya konuşma esnasında kasıt olmadan yapmış olduğu yemindir. Ayette de anlatıldığı gibi, İslam dinine göre bu tür yeminlerden dolayı herhangi bir kefareti vermek gerekmez.
2.2. Yemini Münakide
Yukarıda yer verdiğimiz ayette geçen, “Fakat bile bile iradenizle yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutar” ifadesinde ise, Yemin-i Mün’âkide anlatılmaktadır. Ayet metninde geçen “akkade” kelimesi, hür iradenizle bilerek yaptığınız yemin demektir. Bu tür yeminleri bozduğumuz zaman, kefaretini vermemiz gerekir. Bu tür yeminlerin kefareti de burada anlamı üzerinde durduğumuz ayette açıklanmaktadır. Ona göre bir insan, iradesi ile yapmış olduğu yemini bozduğu zaman, on fakiri doyurmak veya giydirmek veyahut ta hürriyeti elinden alınış bir köleyi hürriyetine kavuşturmaktır. Bunlardan herhangi birini yerine getirmeye gücü yetmeyen kişi, bozmuş olduğu yeminin kefareti olarak üç gün oruç tutacaktır. Kefareti vermek için maddi durumu müsait olmamakla beraber sağlığı oruç tutmaya müsait olmayan kişi, sadece yeminini bozduğu için tövbe eder ve affını Allah’tan diler. On fakiri doyurmak, on fitre miktarı olarak değerlendirilmektedir. O da yine ayette anlatıldığı gibi, insanın normal günde aile bireylerine ortalama olarak yedirdiği miktardır. Ramazanda verilen fitre de ona göre değerlendirilir. Herkes, kendi mali durumuna göre bunu belirler.
İnsan isteyerek kendi iradesiyle yemin ettiği zaman, yeminine bağlı kalması ve ona göre hareket etmesi gerekir. Hz. Muhammed (sav.) de “Bir kimse bir şey için yemin eder, sonra da ondan daha hayırlısını görürse, yeminini bozsun ve kefaretini versin”[6][6] diye buyurmuştur. Ona göre bu tür yeminlerde bulunan kişi, önce yeminini bozacak ve ardından kefaretini verecektir.
Yemini Lağv ve Yemin-i Mün’âkide hakkında kısaca bilgi veren başka bir ayet şöyledir:
لاَّ يُؤَاخِذُكُمُ اللّهُ بِاللَّغْوِ فِيَ أَيْمَانِكُمْ وَلَكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتْ قُلُوبُكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ حَلِيمٌ
“Allah sizi, düşünmeden rastgele yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat bilerek iradenizle yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Allah çok bağışlayandır, çok yumuşak davranandır.”[7][7]
1.) Yemini Ğamus
Üçüncü çeşit yemin ise, Yemin-i Ğamus’tur. Yemin-i Ğamus, insanın hür iradesi ile bile bile yalan yere yemin etmesidir. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şu bilgiler verilmektedir:
إِنَّ الَّذِينَ يَشْتَرُونَ بِعَهْدِ اللّهِ وَأَيْمَانِهِمْ ثَمَناً قَلِيلاً أُوْلَـئِكَ لاَ خَلاَقَ لَهُمْ فِي الآخِرَةِ وَلاَ يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ وَلاَ يَنظُرُ إِلَيْهِمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلاَ يُزَكِّيهِمْ وَلَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ
“Allah’a verdikleri sözleri ve yapmış oldukları yeminleri az bir değer karşılığında satanların ahiret nimetlerinden herhangi bir payları olmayacaktır. Kıyamet günü Allah onlara bakmayacak, onlarla konuşmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı veren bir azap olacaktır.”[8][8]
Hz. Muhammed (sav.) de yalan yere yemin etmenin Allah’a ortak koşmak, adam öldürmek, ana babaya isyan etmek gibi büyük günahlardan olduğunu söylemiştir. Onun bu konuda söylemiş olduğu çeşitli rivayetler vardır.[9][9] Yemin-i Ğamus’un, yani yalan yere yemin etmenin kefareti olmaz. Çünkü insan yalan yere yemin etmekle, Allah’ın adını kötüye kullanmış oluyor ve büyük bir günah işlemiş oluyor. Ancak bundan tövbe etmek gerekir.
Anahtar Kelimeler: Yemin, Kefaret, Kur’an, Sünnet.
Prof. Dr. Nurettin Turgay
[10][1] Cemaluddin Muhammed b. Mukerrem İbn Manzûr, “yemene”, Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Fikr, Beyrut 1994, XIII, 458 v.; Luvis Maluf el-Yesûvî, “yemene”, el-Muncid fi’l-Luğati ve’l-A’lâm, Dâru’l-Maşrik, Beyrut 1986, s. 729.
[11][2]Ebü’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Ali es-Seyyid eş-Şerif el-Cürcânî, “el-yemînu”, et-Ta’rifât, basım yeri ve yılı yok, s. 259.
[12][3] Tirmizî, Nuzûr, 8, hadisno: 1534.
[13][4] Nesâî, Eymân, 4; Müslim, Eymân, 4.
[14][5] Mâide 5/89.
[15][6] Müslim, Eyman, 11, hadis no: 1650.
[16][7] Bakara 2/225.
[17][8] Alu İmrân 3/77.
[18][9] Bkz. Buhari, Eyman, 16-18; Müslim, İmân, 218-224; İbn Hanbel, II, 361, 362.