islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4838
EURO
36,2362
ALTIN
2.960,88
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

TEPKİSİZ TOPLUM OLDUK

TEPKİSİZ TOPLUM OLDUK
5 Şubat 2023 10:30
A+
A-

Kim yerleştirdi, nasıl yerleştirildi, anlamak mümkün değil, ancak halk sıkça kullanır bu ifadeleri:

“Bana değmeyen yılan bin yaşasın!”

“Gelen ağam, giden paşam!”

Sana değmeyen yılanın mutlaka bir gün gelip seni ısırmayacağından emin olabilir misin?

Gelenin ağan, gidenin paşan olması da kölelik zihniyetini taşır, yani insanı insana kul haline getirir. Gelen ve giden de hesabını vermeyecekse, soyduğuyla kalacak demektir.

Bu tür ifadeleri çoğaltmak mümkündür. Ancak, topluma bu zihniyeti empoze ettiğiniz zaman arkasından çok şeylerinizi elinizden alıp gider de farkına bile varamazsınız.

Bakınız bu kör zihniyet yüzünden adeta işgal altındayız. Bugün ülkemizi bir ahtapot gibi kuşatan bu yabancı tabela hayranlığı neyin nesi? Bundan daha tehlikeli bir yılan olabilir mi? Yabancı marka almak, yabancı isimli mağazada gözükmek gibi ilkel bir kimlik buhranında olan insanlar ülkeyi bu hale getirdi.

Yabancı ülkelerdeki kardeşlerimiz çok iyi görüyorlar, bir Alman’ın, İngiliz ya da Fransız’ın kendi mağazasına Türkçe bir ad verdiği görülmüş müdür? Onlar milli onurlarına düşkünken, biz neden böylesine onursuzluğa prim veririz?

Bakınız, Ayetler de bizi çok önemli bir şekilde uyarır:

“İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz.” (Ali İmran 3/119)

“Kendi dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden asla hoşnut olmayacaklardır.” (Bakara 2/120)

“Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirinin dostudurlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Allah zalim topluluğa hidayet etmez.” (Maide, 5/51)

Ayrıca Hadis açık ve net bir uyarıda bulunur: “Küfre rıza küfürdür”, diye.

Bu hükümler açık iken, vicdanımızı yaralayan en önemli hususlardan birisi, işyerlerine yabancı isimleri verenlerin çoğunluğu da “Müslümanım” diyen insanlar olmalarıdır. Hatta çocuklarımıza giydirdiğimiz tişörtlere bakın, hemen hepsinde Avrupa ve Amerikan mandacılığına gönüllü teslimiyetin izlerini görürsünüz. Bunlar aşağılanmış bir toplumun aymazlığını ifade etmez mi? Böyle bir felaket terörden çok daha tehlikeli değil midir? Terör de muhatabınız bellidir. Bunda ise, gönüllü teslimiyete açık haldesiniz. Bir işgal hareketi ruhumuzu katletmeye doğru geliyor, siz onun isim cazibesine teslim olmaya hazır ellerinizi kaldırmış bekliyorsunuz. Terörün yaygın olduğu bir dönemde Celal Kırca dostum sırtında Che Guavere’nin resmiyle ismini taşıyan tişörtlü bir kıza, takılır; “Bu baban mı?” diye. Verdiği cevap kan donduracak cinstendir: “Babamdan daha önemlidir benim için! Bunun uğruna her şeyimi veririm!” karşılığını verir.

Bu da, yabancı hayranlığının ideolojik bataklığa çektiği halimizin kahredici bir diğer yüzüdür! Marks’ın Lenin’in fotoğraflarını taşıyanlar görürsünüz. Hele hele Artistlerin boy boy resimleriyle renklendirilen tişörtler… Bunları üretenlerin Müslüman olması bir yana Türk oluğunu düşünebilir misiniz? İstanbul’da bir firmaya uğramıştım, sordum; “Türk ve Müslüman mısınız?” diye. “Bunda kuşkun mu var!” diye adeta çıkışmıştı. “Peki, bizim çocuklarımızı adeta bu günah kefenlerine niye sarıyorsunuz?” dediğimde verdiği cevaba bakın:

“Ne yapalım bir moda hastalığı var müşteri istiyor.” Dilimin ucuna geldi, “Müşteri başka şeylerinizi de isteyebilir”, diyecek oldum edebim izin vermedi.

Kalkınmayı maddi unsurlara indirgediğimiz sürece, geleceğimizin kendimize ait olmasından şüphe ederim. Millet olma onuru, lüks arabaya binmek ve lüks evlerde oturmakla korunamaz. Kendi aidiyetimizin bilincinde olarak tepkili tavra yönelmedikçe, içimizdeki düşmanların geleceğimize ipotek koymasından kurtulamayız!

Gösteriş hastası insanları memnun etmek için, kendi geleceğini karatmanın akılla, imanla ilgisi var mıdır?

Bakın içimizdeki hainleri besleyen, koruyan kollayan bu Batılı ülkeler değil midir? “Bizim insanımız gidip oralarda niye ölsün, silahı verelim onlar birbirlerini öldürsünler”, diyen Hıristiyan’ın değirmenine su taşıyan benim insanımın kazancının zehir zıkkım olmadığını söyleyen insan çıkar mı?

Bırakın isimlerini kullanmayı, ben bir şehidimin tırnağını onların topuna değişmem! Bu hassasiyete ulaşmadığımız sürece sürüleşmekten ve hatta köleleşmekten kurtulamayız!

Muhsin İlyas Subaşı 

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.