Bildiğiniz gibi Yeni Zelanda’nın ChristChurch kentindeki iki camiye, cuma namazı esnasında düzenlenen İslamofobik saldırı sonucunda 49 kişi şehit oldu. Saldırgan, yaptığı vahşeti, çok soğukkanlı bir şekilde sosyal medya üzerinden canlı olarak paylaştı.
11 Eylül 2011 tarihinde Amerika’daki ikiz kulelere yapılan intihar saldırısından sonra, dünya ölçeğinde İslam ve Müslümanlar aleyhinde kampanyalar başlatıldı. Hayatı boyunca hep kendisine yapılan savaşlara karşı koyarak savunma savaşı yapan ve askerlerine “Kadınlara, çocuklara, yaşlılara, savaşa katılmayan sivil halka, ibadethanelere çekilmiş, ibadetleriyle meşgul olan din adamları ve cemaatına sakın dokunmayın” talimatı veren rahmet ve barış peygamberini karikatürize ederek -hâşâ- vahşî göstermişlerdir. İslam ve Müslümanlar aleyhine yazı yazan gazeteci ve yazarlar hep Batılı ülkelerde taltif ve destek gördü. Müslümanlar aleyhine olan bütün gelişmeler teşvik edildi. Yüce Allah’ın “Size bir iyilik dokunsa, bu onları üzer. Başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler” (Âl-iİmran:3/120) beyan ettiği gibi Müslümanların yer küre üzerinde siyasi, ekonomik, teknolojik gelişme göstermesi haçlı sürüsünü asla memnun etmez, üzer. Onlar, Müslümanların hep kendilerine mıhtaç olmalarını ve onlardan icazet almadan iş yapmamalarını isterler.
En son olarak Avrupa Parlamentosu (AP) Dış İlişkiler Komitesi, Türkiye raportörü Kati Piri’nin ‘Avrupa Birliği’nin Türkiye ile katılım müzakerelerini resmen askıya alması’ teklifini getirdiği raporunda Türkiye’nin Suriye’de terör örgütü YPG/PKK’ya yaptığı operasyonlardan duyduğu rahatsızlığı belirtti. Böylece Türkiye’nin bekasına kastetmek gayesi ile terörist faaliyetler yürüten PKK’nın türevleri, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesince destek görmüş oldu. Bu rapor, Komitede 7’ye karşı 47 oyla kabul edildi.
Bütün bunlar göstermektedir ki küresel müstekbir güçler, “Küfür tek millettir” gerçeğine uygun hareket ederek Müslümanlar aleyhine olan bütün oluşumlara destek vermekte ve Müslümanların önünü kesmeye çalışmaktadır. Gerek basın-yayın, gerekse Batılı Parlamentoların bu ve benzeti tutumları, ırkçı ve fanatik Hristiyan çevreleri cesaretlendirilip haçlı ruhu diriltilerek, İslamofobi tetiklemiştir. Rüzgâr ekerseniz, fırtına biçersiniz.
Batı medeniyeti, insan hak ve hürriyetlerini sadece kendilerine layık görür. Bu özgürlükleri yok eden terör örgütleri kendine değil de Müslümanlara dokunduğu sürece destek verir. Kendine dokunmaya başladığı zaman küresel partnerlerini yanına alarak o örgütün üstüne gider. El-Kaide örgütü bunun tipik örneğidir. Amerika, bu örgütü kurup son kullanma tarihine yani namlular kendine dönene kadar kullandı. Sonra da helvadan put yapıp tapan, acıkınca da yiyen cahiliye putperestleri gibi yedi. Tarih şahittir ki Batı, hukukun gücüne değil, gücün hukukuna göre hareket eden iki yüzlü bir medeniyettir. Batının bu yüzünü Milli Eğitim Bakanı Sayın Prof. Dr. Ziya Selçuk, attığı twitte şöyle dile getiriyor: “Sadece kendine medeni uygar barbarlığın vahşetine bugün ne yazık ki bir kez daha tanık olduk. Müslümanları hedef alan bu terörist katliamla, öncelikle “Batı” yüzleşmeli.”
Dünyaya barış getirme vaadiyle yola çıktıklarını ve kurumlar oluşturduklarını söyleyen bu binbir surat münafıklar; uyguladıkları dışlayıcı, izole edici politikalarla ve ırkçı teröristlere cesaret veren söylemleriyle, dünyanın çeşitli yerlerinde masum Müslüman kanı dökülmesine teşne olmaktadırlar. Yeni Zelanda’da iki caminin fanatik ırkçı hristiyanların silahlı saldırısına uğrayıp 49 cana kıyılması da, işte binbir surat Batının ektiği tohumların son ürünüdür.
Olayın Müslümanlar yönünü ilgilendiren kısmına gelecek olursak:
Rasûlullah (s.a.v) buyururlar ki: “Diğer milletler, aç insanların yemek kabına üşüştüğü gibi sizin üzerinize üşüşecekler.” Bunun üzerine sahabiler şaşkınlıkla sorarlar:
“Ya Rasûlullah, o gün sayımız çok mu az olacak?” Efendimiz (s.a.v): “Hayır” der. “Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat siz -çokluğunuz- bir akıntıya taşınan çer-çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin korkunuzu silecek, sizin kalbinize de “VEHN” verecek.”
Bunun üzerine sahabilerden biri sorar: “Vehn nedir ya Rasûlullah?”
O da buyurur ki: “Dünya sevgisi ve ölümü sevmemek, ondan nefret etmek.” (Süneni Ebû Davut, 4/111, hadis no: 4297; Müsnedi Ahmed: 5/278, hadis no: 22450)
Yani, dünya hayatını fazla sevdikleri, ahiret hayatını geri plana attıkları ve bu sebeple de oraya gidecek yol olan ölümden de korktukları için dirençlerini kaybederler, gereken gayret ve mücadeleye girmekten kaçınırlar. Asrın gereği olan maddi imkânları kullanamadıkları için nüfusça çok olmalarına rağmen özgül ağırlıkları olmadığı için uluslararası camiada hiç bir kıymetleri olmaz.
Bugün olanlar, kafirler güçlü olduğundan değil, Müslümanlar param parça olduğundandır. Hayat Kitabımız Kur’an: “Allah, kâfirlere, müminler aleyhinde asla yol vermeyecektir” (Nisa:4/141) buyurmaktadır. Müslümanlar Kitabın kavlince “Müslüman” olsalar, birliklerini ve dirliklerini muhafaza edip tefrika üretmeseler, dünyalığa mahkum değil hâkim olsalar yani dünyevileşme hastalığına düşmeseler, nemelazımcılık illeti ile muallel olmasalar, her Müslüman sorumluluğunu bilse kafirler, Müslümanlar aleyhine fırıldak döndürmeye asla yol bulamayacaklardır.
Bugün biz Müslümanların en büyük kaybı, güvenilirliğimizi kaybetmiş olmamızdır. “Muhammd’ül Emin”in/Güvenilen Muhammed’in (a.s) ümmeti, güvenilmeyen bir ümmet haline geldi. Endonezya’nın İslamlaşmasına sebep olan dürüst tüccar ve esnaf gitti, hiç güven vermeyen, aldatan, sömürerek semiren acube tipler ortaya çıktı. Yarım asır önce Almanya otogarında davul zurna ile karşılanan Osmanlının torunu gitti, hastalık numarasına yatıp Sosyalden para alarak yan gelip yatan veya kaçak işlerde çalışan üç kağıtçı tipler geldi. Dün baş tâcı edilirken, bugün verdiği güvensizlik ve üç kağıtçılıklarla ve işlediği suçlarla istenmeyen insanlar oldu Avrupa’da Müslümanlar… Hollanda Rotterdam’da bir hapishanede infaz koruma memurluğu yapan bir kardeşimize “Hapisteki suçlu oranlarında ilk sıralamayı kimler alıyor?” diye sorduğumda “Birinci sırayı Mavrukanlar yani Faslılar, ikinci sırayı Türkler alıyor. Hollandalılar son sıralarda” demişti. Islah etmekle görevli olan Müslümanlar, ifsat etmeye başlamışlarsa, Müslümanların kafalarını iki elleri arasına alıp derin derin düşünmesi gerekir. İslamofobi denen lanet olası nefret oluşumuna, kendi katkısının ne olduğu sorusunu da sormalıdır. Müslümanların da aynaya bakma ve iğneyi önce kendilerine batırma zamanı hâlâ gelmedi mi?
“İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin Allah’ım?” (Araf:7/155).
Musab SEYİTHAN
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi