Her Müslüman, kulluk görevlerini yapabilmesi için İslam’ı öğrenmek ve yaşamakla yükümlüdür. Ne var ki bazı Müslümanların kulluk görevlerini yerine getirirken, farkında olarak veya olmayarak bu yükümlülüklerinden bir kısmına, özellikle de ahlakî değerlere riayet etmedikleri, dolayısıyla bu tür olumsuz davranışların vicdanları rahatsız ettiği ve ciddî sorunlara sebep olduğu bilinmektedir. Bu sorunları yaşayan veya bu sorunlara şahit olan kimi Müslümanın ise gittikçe artan bu ahlakî çürümeden rahatsız olduğu, bunu kınadığı ve eleştirdiği; daha da önemlisi eleştirilerini ifade ederken “Onlar Müslüman ise ben değilim” diyerek isyan ettikleri ve “Bunlar, gençleri İslam’dan soğutuyorlar ve uzaklaştırıyorlar, ateist ve deist olmalarına sebep oluyorlar” düşüncesine de sahip olduğu görülüyor.
Hiç şüphesiz her insan, iyiliklerden, güzelliklerden, örnek davranışlardan, güler yüz ve tatlı dilden mutlu; kötülüklerden, çirkinliklerden, ahlaksız davranışlardan, kem sözlerden de mutsuz olur. Bu nedenle, İslamî kurallara duyarlı her Müslüman, helal kazançlarına haram karıştıran, çıkarları ve keyfi için ahlakî ve etik değerleri hiçe sayan Müslümanların tutum ve davranışlarını tasvip etmediği gibi, bu tür olumsuz davranışlara bakarak; özellikle de ateist ve deist propagandası yapan internet siteleri ve sosyal medyanın etkisinde kalarak İslam’la ilişkilerini kesmek isteyen gençlerin tutumlarını da onaylamaz. Dolayısıyla kulluk görevlerini hakkıyla yapmayan, helal kazancına haram karıştıran, çıkarı için hiçbir kural tanımayan Müslümanlar, çok iyi bilmelidirler ki şahsî hatalarının, kusurlarının ve günahlarının bedelini, sadece kendileri ödememekte, aynı zamanda mensubu olduğu dine ve o dinin mensuplarına da ödetmektedirler. Bu nedenle genellemelerin çok yaygın olduğu bir toplumda her Müslümanın, tutum ve davranışlarında daha özenli ve dikkatli olması icap eder. Çünkü kötü düşünmek ne kadar yanlış ise, kötü düşündürecek davranışlarda bulunmak da o kadar yanlıştır.
Buna karşılık bazı Müslümanların, yanlış ve ahlaksız tutum ve davranışlarına bakarak “Bunlar Müslümansa ben değilim” demeleri de doğru bir düşünce değildir, zira bunun anlamı “Pireye kızıp yorgan yakmak” tır. Böyle bir düşünceyi, tehditkâr bir üslupla sunmak da doğru değildir. Yanlış düşünceler ve davranışlar, elbette ki eleştirilir, ancak bunun yolu ve yöntemi dinden uzaklaşmakla tehdit etmek değil; hata edenleri, yanlış yapanları münasip bir dil ve üslup ile uyarmaktır. Zira hataları düzeltme konusunda uyarıda bulunmak, aynı zamanda İslam’ın Müslümana yüklediği bir görevdir. Bu görevin dindeki karşılığı ise “emr-i bil mağ’ruf ve nehy-i ani’l münker”dir”, iyiliği emredip kötülükten sakındırmak, demektir. Ne var ki bu emir, Müslümanlar tarafından gereği gibi yerine getirilemediği veya yerine getirilirken tebliğ şartlarına ve yöntemlerine yeterince uyulmadığı için çoğu zaman “Kaş yapayım derken göz çıkartmak” deyimine uygun durumlar da söz konusu olmaktadır.
Şu asla unutulmamalıdır ki İslam bir dindir ve kimsenin tekelinde de değildir. Zira İslam’ın ana kaynağı Kur’an, bütün insanlara hitap etmekte, dolayısıyla insanlara yol göstermekte ve kılavuzluk etmektedir.[1] Bu Kur’an’ın en temel misyonlarından biridir. Zira o, Allah’ın yer yüzündeki “ipi” [2] ve “ sağlam kulpu”[3] dur. Dolayısıyla Kur’an, insanlardan kendisine inanmalarını ve bilgi elde etmelerini istemektedir. Bu nedenle her Müslüman, ilgisi ve kapasitesi nispetinde ondan az veya çok bilgi elde etmekle yükümlüdür. Bu Müslüman olmanın bir gereğidir ve her Müslüman da İslam’ı temsil etme gibi bir misyona sahiptir. Dolayısıyla İslam’ı temsil etme, belli insanlara ve gruplara verilmiş bir görev değil, her Müslümana verilmiş bir görevdir.
Burada önemli olan “Pireye kızıp yorgan yakmak” değil, kızdığımız ve eleştirdiğimiz, insanlara söz ve davranışlarımızla; yaptığımız iyi, güzel ve doğru işlerle örnek olmaktır. Bir anlamda onlara, “iyi Müslüman böyle olur/ böyle olmalıdır” dedirtebilmektir. Bu konuda Hz. Peygamber, bize örnektir. Nitekim Allah Teâlâ “ Allah’ın elçisi, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı ümid edenler ve O’nu çokça ananlar için güzel bir örnektir”[4] buyurarak bize bu davranışın ne kadar önemli olduğunu açıklamaktadır. Bu nedenledir ki İslam, tarihî süreç içinde Müslümanların örnek davranışları sayesinde gelişme imkanı bulmuştur. Az da olsa günümüzde bunun örneklerine rastlanılmaktadır.
Bunun için de yapılması gereken İslam’a küsmek ve ondan uzaklaşmak değil, reaktif düşüncelerden uzaklaşarak proaktif düşünceler üretmek, “Karanlığa küfretmek yerine, bir mum yakmak” tır. Zira karanlık, ışığın olmaması sebebiyle vardır, ışığın gelmesiyle de yok olur. Şayet bir yerde ışık yoksa, orada karanlık var demektir; karanlık var ise, orada ışık yok demektir. Bu nedenle kötülüğün ve kötülerin azalıp iyiliğin ve iyilerin çoğalması, ancak işini düzgün yapan, kul hakkı yemeyen, kulluk görevlerini hakkıyla yerine getiren, ihlaslı, samimi, bilgili ve bilinçli Müslümanların çabasıyla mümkün olabilecektir.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] Bakara,2/185.
[2] Al-i İmrân,3/103
[3] Bakara,2/256.
[4] Ahzâb,33/21
Celal Hocamız engin bilgeliğiyle can alıcı bir konuya parmak basmış ve çok güzel hususlara temas etmiş.
Zira karanlığa küfretmek yerine, bir mum yakmak en insani tavır ve yaklaşımdır.
Pireye kızıp yorganı yakmamalı insan.