Önce itiraf edeyim, Sayın Necmeddin Erbakan’ın siyasi çizgisinde olamadım. Ancak, karşı da değildim. Bizim nesil yaş itibariyle, Erbakan’ın siyaset sahnesine çıkmasından çok önceleri ideolojik eğilimini bulmuştu. İmam-Hatip’te okuyor olmamızın getirdiği yalnızlık ve korkunç dış baskılar yüzünden ister istemez elimizden tutacak birilerine doğru yönelmemiz gerekiyordu. O yıllarda Erbakan Hoca henüz ortalarda yoktu. Hatta Süleyman Demirel’le Odalar Birliği Kavgasını veriyordu. Biz yönümüzü tayin ettikten sonra da, ona karşı değil, mesafeli de olsak başarılı olması için duacı olduk. Kişisel olarak o yıllarda genç olmama rağmen, Türkiye üzerindeki dış ve karanlık güçlerin oyunlarını fark edebiliyordum. Onun iktidar yürüyüşünde önüne mutlaka büyük badireler konulacağını görmemek mümkün değildi. Nitekim 28 Şubat felaketinde bunu gördük, iç ve dış güçler içerdeki figüranlarını kullanarak ona zorla Başbakanlıktan istifasını imzalattılar ve siyasetten izole ettiler.
Bakın Mesela, Erbakan Hoca’nın çizgisinde çaba gösteren öğretmen dostlarımıza, ‘Mefkûreci Öğretmenler Derneğini kurun’ diye ısrarlı oldum. Biraz tedirgindiler, ‘biz kurup size devredelim’, diye de teklifte bulundum. Bu teklifimi merhum Müftü Abdullah Saraçoğlu’nun evinde yaptım. Sonunda kurdular, bu defa bizim derneğin temsilcilerini organize ederek onlara bir çiçek buketiyle hayırlı olsuna gittik. Onlarda iade ziyaretinde bulundular. Biz de birkaç İlahiyat kökenli öğretmenle mevcut derneğin içerisinde önemli ölçüde denge unsuru olmaya özen gösteriyorduk. Ki, buna ihtiyaç vardı. Dinamik bir gençlik kütlesi vardı. Sokaklarda ‘Kanımız aksa da Zafer İslam’ın’, ‘Tanrı Dağı Kadar Türk, Hira Dağı Kadar Müslümanız!’ diye sloganlar atıyorlardı. ‘Slogan’ diyorum, çünkü bu ifadelerin ruhuna uygun yaşama biçimden uzaktı bu gençlerin önemli bir kısmı. Aralarında oluşumuzun ana sebebi de buydu; “Türk-İslam Ülküsü” diyeceksin, ama İslami hassasiyetin gereklerinden haberin olmayacak! Biz hiç olmazsa mevcut halimizle bu yönde bir çaba içerisinde olduk. 12 Eylül öncesinin o kaoslu günlerinde bizim yapacağımız başka bir şey de yoktu.
Bunları niye anlatıyorum? Aşağıda anlatacağım bir itirafın ne derece önem taşıdığını ve Erbakan Hoca’nın keyfiyetinin çok daha iyi anlaşılması için, onun dışında birisinin görüşlerini tarihe not düşmek adına burada vermek için!
Mesleğimi öğretmen olarak sürdürdüm, ancak öğretmenlikten önce yüksek öğrenimim sırasına gazetecilik yaptığım için, bu meslekten kopamadım. Emekli oldum, tekrar bu alanda hizmet yürüttüm. Medyanın hayatımıza girdiği yıllarda, Kayseri’de de bir girişim başlatıldı ve bir televizyon kuruldu. Bu televizyonun başında birkaç yıl hizmet verdim. Bu sırada, tanıştığım zaman zaman sohbet ettiğim bir isim vardı; Faruk Molu. Faruk Bey, bir dönem Devlet Planlama Teşkilatı’nın başında bulunur. O yıllarda ve halen hükümetlerin yatırım konusunda vize aldığı tek yer bu kurumdur. Dolayısıyla Faruk Molu ile sürekli temas halindedirler ve sık sık toplantılarda bir araya gelirler. Şimdi Faruk Bey’in bana anlattığı bir tespitini nakledeceğim:
“Muhsin Bey, Hükümetleri Başbakanlar seviyesinde yönetenlerin hemen tamamıyla çalıştım. Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alpaslan Türkeş, Bülent Ecevit, Korkut Özal ve diğerleri. Bunlar içerisinde Necmettin Erbakan’dan başka bu ülkenin geleceğine yatırım fikri olan ve bunun için çaba gösteren birisi çıkmadı. Eğer onun; ‘Her İle Bir Sanayi Kuruluşu’ projesini devlet erki sahiplenseydi, Türkiye bugünkünün üç katı olurdu. Ama ciddiye almadılar, onun bu telifine üç il sıcak baktı ve bunu sahiplendi. Onlar, Kayseri, Gaziantep ve Çorum illeridir. Bu şehirler, bugün diğerlerinin önüne geçtiyse, bu Erbakan’ın projesine sahip çıkmalarından dolayıdır. Onun Motor projesini devlet sahiplenseydi, Türkiye uçağını çoktan yapmış olacaktı.”
Faruk Molu, Sosyal Demokrat bir kimliğine sahiptir. Ancak, siyasi eğilimini fanatizmin tuzağına düşürmeyen ender insanlardan birisidir. Böyle bir düşünce yapısına rağmen, kendisine CHP’lilerin ısrarla Belediye Başkanlığını, arkasından milletvekilliğini tekliflerine hiçbir zaman sıcak bakmadı. ‘Ülkeme sevdam ve bağlılığımı siyaset törpüler’ düşüncesine sahip bir insandı. Benimle anlaşmasının ana sebeplerinden birisi de böyle bir tavra sahip olmamdandı.
Necmettin Erbakan’ın bu projesinden sonra, onun temellerini attığı birçok ildeki Sanayi Tabelalarını söküp meclise getiren talihsiz politikacılar, kime ya da kimlere hizmet ettiler bilmiyorlardı sanırım. Erbakan, fark edilemedi! Şimdi bakıyorum, o hayattayken, ona canhıraş düşman olanlar, bugün timsahın gözyaşlarını hatırlatırcasına arkasından methiyeler diziyorlar. Türkiye’de siyasetin evrakı metrûkesini göstermek için böyle bir itirafı aktarmayı vicdani bir sorumluluk olarak gördüm. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
MUHSİN İLYAS SUBAŞI