Türkiye, seçim ortamına girerken; çok büyük bir afet yaşadık ve acılarımız kat kat büyüdü. Hayatı, nasıl yaşadığımızın bile farkına varmadık. Hala da, artçı sarsıntılar ile, 13 milyon civarındaki insanımız, büyük sıkıntı ve zorluklar içinde maddi ve manevi kayıplarla, zorluklar içinde yaşamaya devam ediyor. Bu arada, medyanın siyasi objektifini, bütün bu sıkıntılar yanında, siyasi olaylara çevirerek, siyasi tartışmaları yeniden toplumun gündemine getirdiğini görüyoruz.
Siyasetin sınırı ne olmalıdır
Siyaset, toplumun yönetimi manasına gelir. Bizim yönetim anlayışımızda, halkın sadece bazı siyasileri seçip, sonra işine bakması gibi bir anlayış yerleşmiş. Fakat iş böyle değil. Seçenin sorumluluğu, seçtiğinin, vaadleriyle ne kadar uygun işler yapmış olmasını takip etmekle gerçekleşir. Yani, siyasetin aktörleri; aynı zamanda halk, siyasiler ve ilim ile fikir adamlarıdır. Fakat, günümüzde; sadece siyasilerin siyasi sistemi kendi uhdelerine aldıkları ve diğer grupların ise, gelişmeleri sadece izledikleri bir uygulama gerçekleşmektedir.
Siyasetin değerlerin ölçüsüyle hareket etmesi, siyasetin en önemli özelliğinden olduğu, birçok ilim ve fikir adamının üzerinde durdukları bir konudur. Bu değer, ahlaktır. Bunun manası, siyasetçinin ahlaki anlayış ve tutum içinde hareket ederek, tutum ve çalışmalarını bu çerçevede yapmasıdır. Bu anlayış, kadim siyaset kültürümüzün en belirgin özelliğidir. Demek ki siyasetçi, önce kendi ahlak ve inanç değerleri ile bir sorumluluk yüklenecek; öte yandan da, toplumun yetkin kişileri, siyasi iktidarı vaadleri ve öngördükleri politikaları açısından denetleyecek.
Geçerli siyasi sistemimizin, batılı düşünce ile değerler açısından kuralsız ve desteksiz bir durumda olduğunu belirtmek durumundayım. Çünkü, İslam toplumlarında siyaset yerine devlet anlayışı yer aldığını, siyasetçi yerine devlet adamı kavramı kullanıldığını hatırlatmak gerekiyor. Bu terim farklılığının, basit bir konu olmadığını da bilmek gerekiyor.
Devlet Anlayışı ve Siyaset:
Devlet kavramı, bir toplumun yönetim felsefesi ve anlayışına yönelik değerlerden oluşan bir sistemdir. Devlet, bizde; aslında toplumun sorumluluğunu üstlenen bir kurum manasına gelmektedir. Bu anlayışta, siyasi parti ve programlarına karşılık, devletin görev, hak ve sorumlulukları söz konusudur. Bu sorumluluklar, halk tarafından da bilinir ve devletin görevini ne ölçüde yaptığı , kolaylıkla anlaşılırdı. Adalet, sorumluluk, güvenlik, namus, geçim, eğitim, çalışma ve hayat hakkı bu kavramların başında gelirdi.
Günümüzde toplumun asırlık kültüründen önemli sapma olduğu için, bu kavramların yerini, bazı siyasi vaatler almıştır. Yani, devletin temel görev ve sorumlulukları, sanki ortadan kalmış gibidir. Demokrasi’nin, yönetim gibi çok önemli bir konuya, herkesin katılmasını istemesi de, asıl konuyu bilen ve rol alması gereken kişilerin değil; kalabalıkların bilinçsiz tercihlerinin siyaset üzerinde belirleyici olmasına yol açmaktadır.
Bir diğer husus ise, siyasi ideallerinin, devletin temel fonksiyon ve görevlerinin dışında gerçekleşmekte olduğudur. Bu durum da, işleri daha karışık bir hale getiriyor; ve kafaları karıştırmaktan başka bir fayda sağlamıyor. Sonuç olarak, batılılaşma’dan beri, batılı kültür ve ihtiyaçlara göre düzenlenmiş bir siyasi kültürü ısrarla takip ediyoruz. Bunun da sonunda, toplumun doku uyuşmazlığı gibi çok ciddi bir problem ortaya çıkıyor.
Siyaseti, inanç sistemi gibi görme yanlışlığı:
Türkiye’de siyaset; kültür ve ahlak değerlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmamış; pragmatist siyasi kuralların, bu değerleri belirlediği ve beslediği ortaya çıkmıştır. Bu durum, toplumda yanlış birtakım yönelişlere yol açmıştır. Bazıları körü körüne, taraftar mantığı ile bir siyasi hareketi desteklerken; bazıları ise, siyasetin kendisine imkan vermesi sebebiyle onu tutar durumuna gelmiştir. Bir başka yöneliş ise; siyasi tercihinin sözlü açıklamalarını dikkate alarak, icraatını veya topluma neler getirip, neleri ihmal ettiğini görmeyerek, bir aidiyet duygusu ve “vefa anlayışı” ile belirli bir siyasi hareketi benimsemiştir.
Siyaset, ne bir inanç ve ne de ahlaktır. Ama, siyasetin hem inanca ve hem de ahlaka ihtiyacı vardır. Siyaset inanç olursa, onun lideri de bir monark veya “kurtarıcı” konumuna gelir. O zaman da siyasi görüş ile, manevi bir bağ kurulmaya başlar. Bu manevi bağ kurulunca da, onun her yaptığından bir “hikmet aranmaya” başlar.
Türkiye ve diğer İslam memleketlerinde, karizmatik liderlerin çıkmasının sebebi de, siyasetin dini ve manevi bir şekilde idrak edilmesinden kaynaklanmaktadır. Halbuki siyaset, bir çözüm alanıdır. Siyaset liderlerinin ahlak ve bilgisi çok önem arzetmekle beraber, bu kavramların uygulanması daha da önemlidir. insanlarla istişaresi, ilim adamlarından istifade etmesi gibi konular iyi yürümüyorsa; siyasi hareketin, yeniden değerlendirilmesine ve tutum ve davranışlarımızın gözden geçirilmesine ihtiyaç vardır.
Prof. Dr. Sami Şener