İnsanın onlarca, hatta yüzlerce tanıdığı olabilir, fakat dostları çok azdır ve genellikle de birkaç kişi ile sınırlıdır. Çünkü dostluk kolay elde edilmez, emek ister, çaba ister, fedakârlık ister, vefa ister; bunlardan da önce duygu, düşünce ve inanç birlikteliği ister. Bu nedenle insanın tanıdıkları çok olsa da dostları azdır. Her ne kadar dostlar az olsa da, onlar her zaman insana huzur ve mutluluk verirler. Gerçek dostlar için söz konusu olan bu durum, dost görülenlerin ve dost bilinenlerin gerçek yüzleri ortaya çıktığında ise bu huzur ve mutluluk, yerini kırgınlığa ve hüzne bırakır. Bu nedenledir ki hakikî ve sahte dostlar ile ilgi çok şey söylenmiş ve yazılmıştır. Dolayısıyla dostluğun sadece insanlar arasında olmadığı, Kur’an’da yer alan bilgilerden bazı insanların şeytanla, bazı insanların da melek ve Allah ile dost oldukları biliniyor.
Nitekim “Şeytanın dostlarına karşı savaşın”[1] ve “Kim Rahmân olan Allah’ın zikrinden yüz çevirirse, Biz ona şeytanı yoldaş ederiz, artık o ondan hiç ayrılmaz” [2] ayetlerinden şeytanın; “Rabbimiz Allah’tır” deyip de dosdoğru olanlara gelince, onlara melekler gelir ve şöyle derler: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size vadolunan cennetle sevinin, mutlu olun’. Biz dünya ve ahiret hayatında sizin dostunuzuz.” [3] ayetinden meleklerin; “Şunu iyi bilin ki Allah’ın dostları için bir korku yoktur. Onlar asla üzülmeyeceklerdir. Çünkü onlar, iman eden ve Allah’ın emir ve yasakları konusunda duyarlı ve bilinçli olan kimselerdir. Onlar için dünyada da ahirette de müjdeler vardır”[4] ayetinden de Allah’ın insanlara dost olduğunu öğreniyoruz.
Verilen bilgilerden şeytanın kötü, Allah ve meleklerin ise iyi dost olduğunu anlıyoruz. Zira şeytanın insanla olan dostluğunun, yalan, sahte, aldatıcı ve maskeli; Allah’ın ve meleklerin dostluğunun ise gerçek, hakiki ve ebedî olduğu görülüyor. İnsanların dostluğu ise çoğu kere, şartlara, zamana ve zemine bağlı kalmakta ve buna göre de gerçek veya sahte olabilmektedir. Bu nedenledir ki Kur’an, müminlerden Allah’ı ve müminleri dost edinmelerini isterken[5]; şeytanı,[6] Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmemelerini istemektedir[7]. Zira Allah, dostlarını korumakta, bu nedenle de onlarda korku ve üzüntü bulunmamaktadır. Nitekim Allah Teâlâ’nın, peygamberi Hz. Muhammed’i koruduğunu ve desteklediğini, en sıkıntılı ve çaresiz zamanlarında bile onu mahzun edecek bir durumda bırakmadığını biliyoruz. Nitekim “Gerçek şu ki, benim velim; beni koruyup gözeten, bana Kur’an’ı indiren Allah’tır. O iyi insanları daima koruyup gözetir” [8] ayeti bunu ifade etmektedir.
“Peygambere yardım etmezseniz, bilin ki ona Allah mutlaka yardım edecektir. Nitekim etmiştir de. Küfürde direnenler onu yurdundan çıkarttıkları zaman, hani o, mağarada iki kişiden biri iken arkadaşına, ‘Üzülme! Allah bizimle beraberdir’ demişti. Böylece Allah onun kalbine bir sükûnet vermiş, sizin görmediğiniz askerlerle; manevî güçlerle desteklemiş, küfürde direnenlerin sözünü (davasını) yerin dibine geçirmişti. En yüce olan, Allah’ın sözüdür, Allah’ın dinidir. Allah Azizdir Hakîmdir”[9] ayeti de Allah’ın bu yardımını açıklamaktadır.
Evliyâ, “yakın, yanında duran, gözeten, koruyan, korunan” anlamlarına gelen “velî” kelimesinin çoğuludur ve velîler demektir. Yaygın anlamı ile velî, “veliyyullah” ve “evliyâullah” kavramlarının kısaltılmış şeklidir, dolayısıyla velî/evliyâ denildiğinde “Allah dostu/dostları” kast edilmektedir. Bilindiği gibi dost, sevilen, güvenilen, gönüldaş ve yakın olan demektir. Zira dostluğun temelinde yakınlık yakınlığın temelinde de sevgi yer almaktadır. Bu nedenle Hz. İbrahim için “ halilullah”, Hz. Peygamber için “ “habibullah” denilmiştir.
Allah dostu/dostları kimlerdir? Daha açık bir ifade ile Allah Teâlâ, kime/ kimlere dostum demektedir? Kur’an, bu konuda da bizi bilgilendirir ve “Allah dostları” nın, inananlar ve muttakiler olduğunu açıklar. Nitekim “Allah kendisine iman edenlerin dostudur, yardımcısıdır, onları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Küfürde direnenlerin dostu ise Tâğût’tur. Tâğûtları, onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler. İşte onlar cehennemliktirler ve orada ebedî kalıcıdırlar”[10] ayeti, Allah Teâlâ’nın müminlere; “Zalimler, birbirlerinin dostlarıdır, Allah ise muttakilerin dostudur”[11] ayeti de muttakilere dost olduğunu ifade eder. Bu da demek oluyor ki, bir insanın Allah ile dost olabilmesinin iki temel şartı vardır¸ biri mümin olmak, diğeri de muttaki olmaktır. Dolayısıyla Kur’an’da velî, isim ve şahıs olarak zikredilmez, kimlik olarak zikredilir ve bu kimliğin gerekli kıldığı kişilik özelliklerinden söz edilir. Bir başka ifade ile Kur’an velîyi, Allah’a ve O’nun vahiy yolu ile gönderdiklerine inanan, emir ve yasaklarını yerine getiren kimse olarak açıklar.
Bu nedenle kimin velî olduğunu ancak Allah bilir. Dolayısıyla tıpkı münafıkların kim olduklarını bilemediğimiz, sadece zikredilen vasıflarını bildiğimiz gibi, velilerin de kim olduklarını değil, sadece vasıflarını bilmekteyiz. O vasıfları da Kur’an, iman ve takva olarak açıklar, dolayısıyla inanan ve takva sahibi olan insanların Allah dostu oldukları bilgisini verir. Bu nedenle müminlerin ve muttakilerin Kur’an’da zikredilen vasıflarına vâkıf olmak ve bunun için de iyi bir Kur’an kültürü elde etmek gerekiyor.
Nitekim Kur’an, muttakilerin kitaplara ve ahiret gününe, gayba inandıklarını, namaz kıldıklarını, sahip oldukları mallardan infak ettiklerini, infaklarını hem darlıkta hem de bollukta yaptıklarını, öfkelerini yendiklerini, insanları bağışladıklarını, Allah’ı sürekli andıklarını, hatalarında ısrar etmediklerini, tövbe ettiklerini, ihsan sahibi olduklarını, geceleri kalkıp ibadet ettiklerini, her hak sahibine hakkını verdiklerini açıklıyor ve bu vasıflara sahip olan kişilerin muttaki olduklarını ifade ediyor.[12] Bu da gösteriyor ki Allah’a dost olabilmek için O’na inanmak, O’nun rızasını kazanmak için çaba göstermek, kısaca O’nun dostluğunu hak edecek davranışlarda bulunmak gerekiyor, zira bu vasıflara ve kişilik özelliklerine sahip olunmadan Allah dostu olunamıyor. Daha açık bir ifade ile Allah dostu olabilmek için iman etmek, güzel ahlâka sahip olmak ve Allah’ın emirlerini ve yasaklarını yerine getiren iyi bir kul olmak icap ediyor. Zira Allah Teâlâ, sadece bu vasıflara sahip olan kullarına dost oluyor ve onları seviyor; sevdiği ve sevmediği kullarının vasıflarını da açıklıyor: Nitekim O, muhsinleri /güzel davranan ve güzel iş yapanları, tövbe edenleri, sorumluluklarını yerine getirenleri, sabredenleri, tevekkül edenleri, adil olanları, Allah yolunda cihat edenleri sevdiğini; buna karşılık israf edenleri, haddi aşanları, müstekbirleri /büyüklük taslayanları, şımaranları, hakikati görmezden gelmede ısrarcı olanları, kendini beğenip övünenleri, zalimleri, hainleri ve bozguncuları da sevmediğini ifade ediyor. Allah Teâlâ’nın bu vasıfları ayrıntılı olarak zikretmiş olması da ayrıca O’nun bu konuya önem verdiğini gösteriyor. Nitekim Hz. Peygamber de bu önemi, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim”[13] sözü ile ifade ediyor ve Kur’an ahlakını hayatına yansıtıyor ve bize örnek oluyor. Bu nedenle Allah’a dost olmanın yolu, Allah’ın önem verdiği ve bulunmasını istediği vasıflara sahip olmaktan ve sevmediğini ifade ettiği vasıfları da terk etmekten geçiyor.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] Nisâ,4/76.
[2] Zuhruf, 43/36.
[3] Fussilet, 41/30-31.
[4] Yunus, 10/62-64.
[5] Nisâ,4/45; Mâide, 5/55.
[6] Nisâ,4/119.
[7] Mâide, 5/51.
[8] A’raf,7/196.
[9] Tevbe,9/40.
[10] Bakara,2/257.
[11] Câsiye,45/19; Enfâl, 8/34.
[12] Bakara,2/2-4; Al-i İmrân,3/134-135;Zariyât, 51/15- 19.
[13] Malik b. Enes, Muvatta, Hüsnü’l Hulk,8.
Gerçek dostluğu, dost bir insanın kaleminden okumak ne güzel.
“Dostlar az olsa da onlar her zaman insana huzur ve mutluluk verirler. Gerçek dostlar için söz konusu olan bu durum, dost görülenlerin ve dost bilinenlerin gerçek yüzleri ortaya çıktığında ise bu huzur ve mutluluk, yerini kırgınlığa ve hüzne bırakır.”
Allah hepimizi;
Allah’a dost olanlardan ve Allah’ın dostu olanlardan eylesin.