Batı kaynaklı bu iki kelime, Batı toplumunun yaşayış felsefesinden kopuş dönemine ait idealler ve beklentiler çerçevesinde oluşturulmuş yaşama anlayışlarıdır. Sıkıntılı ve haksızlıkların olduğu bir sistemden çıkış yolu olarak filozof ve ticaret burjuvazisi tarafından belirlenmiş ve topluma sunulmuştur.
Modernizmin hayal kırıklığı:
Modernizm, ideal bir rüya gibi öne sürülmesine karşılık; meyvelerini sadece iktisadi sistem ve teknoloji alanında gösterebildi. Aslında, modernizm kelimesi, teknolojiye has bir kavram olmakla birlikte, sosyal hayata zoraki olarak sokuldu ve sosyal hayatı biçimleyen iktisadi, siyasi sistemlere ait bir “sosyal mühendislik” projesi olarak uygulamaya konuldu.
Fakat; bu sistem hayatın her alanında ciddi problem ve sıkıntılar getirdi. Çünkü, sosyal sisteme uygun olmayan müdahaleler yaptı. Halbuki sosyal hayat, toplumun kendi değer ve gelenekleri ile bir dünya oluşturur ve onun üzerine hayatı gerçekleştirir. Yeni çağın başlangıcından beri, en acımasız savaşlar, iktisadi sistemler ve siyasi yapılarla yüz yüze gelindi. İnsanlık; orta çağın sıkıntılarından daha büyük sıkıntı ve problemlerle yüz yüze geldi. Batı’ın önemli sosyologları, bu sıkıntı ve dramlar ile ilgili çok çarpıcı bilgileri yaklaşık otuz yıldır dile getirmektedirler.
Bu gerçeğe rağmen, batı dışı ülkelerde hala bu kavramlar aktüalitesini sürdürmekte ve alternatif yaşama hedefi olarak açıkça dillendirilmektedir. Halbuki, batı toplumlarındaki modernleşmiş insanlar ve gruplar, birbirlerinden kopmakta, birbirlerine güvenmemekte ve bir diğerinin sıkıntılarına karşı duyarsız kalmaktadırlar.
Modernizme karşı klasik sistemlerin gücü:
Modernizmin problemi, sosyal hayatın işleyişini geçmiş toplumsal yaşayış tecrübesini dikkate almaması ve sosyal hayatı, sosyal olmayan kural ve sistemler ile ayakta tutmaya çalışmasıdır.
Peki, o zaman klasik sistemin üstünlüğü neydi? Klasik sistem, modernizme alternatif olan ve sosyal kural ve hassasiyetler ile gerçekleşen bir hayat tarzıydı. Peki, bu kuralların gücü nereden geliyordu?. Bu güç, insanların inanç ve ahlak sistemlerine uygun yaşayış ve davranış kuralları ile yaşamalarıydı. Bu yaşayış, maddi bir kazanç veya birbirine üstün gelmek için yapılan bir yarış değildi.. Çünkü insan hayatı; ahlak, adalet ve merhamet gibi kurallar ile yürümeye uygun bir yapıdaydı. Modernleşme; insanın mütevazi ve yardımlaşmaya dayalı hayatını bir yarış ve üstünlük mücadelesi haline getirdi.
İnsanın birbirini anlamasına, dayanışmasına ve hatta fedakarlık göstermesine “eski bir adet” diye burun kıvırtmasına klasik sistem diyenler; modern hayatın alternatif sistemi olarak hayatı daha samimi, daha güvenli ve kardeşçe bir dünya haline getiremediler. Birbirine yabancılaştırılmış kitleler ve teknolojik modernleşmenin parçası haline getirilen kesimler, yeni problemler ile karşı karşıya geldiler.
Fakat, batı dışı ülkelerde; bu hayali sistemin sloganları olan çağdaşlık ve modernlik kavramları, ısrarla müdafa edilmeye çalışılırken; somut faydalar yerine, batı’nın başarısız ideal sembolleri şişirilmeye ve parlatılmaya çalışılıyor. Hatta öyle ki, “kutsallaştırılan” bu kavramların eleştirisine bile tahammül edilemiyor. Galiba, son yılların en çok dile getirilen bağnazlığı, çağdaşlık ve modernlik kavramları ile yaşatılmaya devam edilecek.
Prof. Dr. Sami Şener
Bu arada,Çağdaşlık ve modernizme ,sıcak bakmayan kesimlerin de alternatif olacak bir hayat tarzı da sunmamış olmaması kaosu derinleştiriyor kanaatım var.