islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4868
EURO
36,2376
ALTIN
2.961,79
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

KUR’AN ÜSLUP VE EDEBİYAT  (2)

KUR’AN ÜSLUP VE EDEBİYAT  (2)
6 Mayıs 2023 09:21
A+
A-

 

Kur’ân-ı Kerîm’de şiir ve şâirlerden söz edildiği halde nesir yazılarından  söz edilmez, fakat“kıssa”,“esâtıru’l evvelin” ve lehve’l-dadîs” kavramlarıyla nesir türünü ifade eden hikayelere de yer verildiği görülür. Bilindiği gibi kıssa, bir kimse  veya  bir  şey ile ilgili hadiselerin anlatılması/hikâye edilmesidir.   Peygamber kıssaları bunun en bariz örnekleridir. Kur’an’da 25 peygamberden ve peygamber olmayan bazı kişilerden de söz edilerek onların hikayeleri  anlatılır ve eşsiz bir üslupla sunulur. Dolayısıyla bu ibret verici kıssalar ve  misal olarak sunulan darb-ı meseller, birer edebiyat şaheserleridir. Nitekim Kur’ân’da, Hz. Adem , Havva ve oğulları; şeytanın vesveseleri,  Kâbe’nin inşası; Hz. Yusuf ve kardeşleri,  Hz. Mûsâ , Hz. Süleyman ve Belkıs,  Hz. İsa’nın doğumu ve peygamberliği, İsrail oğulları,  Zülkarneyn, Lokman, Karun, Ashab-ı Kehf, İsra, Hicret, Bedir, Uhut ve Hendek savaşları, Mekke’nin fethi, Hz. Aişe’ye edilen  iftira ve  diğer kıssalar,  ibret almamız için verilen çeşitli darb-ı meseller eşsiz bir üslupla sunulmaktadır.

İnsan yaradılışı gere­ği, mücerret fikir ve düşüncelerden ziyâde, müşahhas fikir ve düşüncelere ve konulara  daha çok mütemayildir. İşte Kur’ân, insanın yaradılışındaki bu temel esastan hareketle kıssaları, ibret verici olayları ve darb-ı meselleri gözler önüne serer. Kur’ân’da zikredilen bütün bu konuların ve  kıssaların temel amacı ise  eği­ticilik ve öğreticiliktir, insanlara ahlâki değerler kazandırmaktır. İn­sanlar, bunları okuyunca, insanlığın geçirdiği evreleri, ilimlerini, cehaletlerini, kuvvet ve zaaflarını, şeref ve zilletlerini öğrenecek, etkilenecek, ibret alacak,   böylece kendi­ni daha iyi tanıyacaktır.   Kur’ân’da Hz. Yusuf’un başından geçen ibret verici olaylar, “ahsenu’l kasas /kıssaların en gü­zeli”  olarak zikredilir.  Bir sûreye de ad olan bu yüce Peygamberin başından geçen olaylar, gerçekten düşündürücü, ibret verici ahlakî  kaide ve kurallarla doludur.

Roman, hikâye, ma­sal, efsâne ve benzeri nesir yazılarının konuları da şayet ibret verici, insanları eğitici ve ahlâkını düzeltici mâhiyette olur ve insanlara bu amaca yönelik mesajlar verirse, bu tür yazıların her hangi bir sakıncası yoktur. Bu nedenle  nesir yazılarında, ko­nunun ve muhtevanın güzelliği kadar, sunuş biçiminin, ifâde gücünün, dili­nin ve üslûbunun da önemi vardır. Dolayısıyla  Kur’ân’daki kıssaların, gerek konu ve muhteva, gerek sunuş biçimi, ifâde gücü, dili ve üslûbu açısından eşsiz bir değere, edebî güce ve güzelliğe sahip olduğu, görülmektedir. Bu güç ve güzellik sayesindedir ki, okuyan­ları etkilemekte, kalplerini yumuşatmakta ve zihinlerini uyararak, doğru yola gelmelerini sağlamaktadır. Bu özelliği ve yapısı ile Kur’ân, bize ör­nek olmakta ve edebî güce ve güzelliğe sahip eserler yazmamızı fiilen bizden istemektedir.

Kur’an’da ayrıca     “İnkâr edenler, bu Kur’ân, Muhammed’in uydurmasıdır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir diyerek, haksız ve asılsız bir söz uydurdular.  Kur’ ân, Öncekilerin masallarıdır, başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır, dediler.” [1]

“İnsanlar arasında bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan in­sanları saptırmak için gerçeği boş sözlerle değiştirenler ve Allah yolu­nu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir” [2] ayetlerinde geçen esâtıru’l evvelin” ve lehve’l-dadîs”  kavramlarına  da yer verildiği  görülür.  

Müfessirlerin çoğuna göre  esâtîrü’l-evvelîn, “önceki milletlere ait rivayetler” dir.  Dolayısıyla  geçmiş milletlerin kahramanlık hikâyelerini, tarihî kıssaları ve  putperest kavimlerin tanrıları ile olan ilişkilerini  anlatan efsaneleri ifade eder.

Levhe’1-hadîs, “boş laf, eğlenceli söz” demektir ve  “İnsanı oyalayan ve işinden alıkoyan sözler, asılsız hikâyeler, masallar, romanlar, tarih kı­lıklı efsâneler, güldürücü lakırdılar, gevezelikler ve teganniler  gibi eğleyici sesler”[3] olarak da tanımlanmaktadır.

Bu son âyet, Mekkeli bir müşrik olan Nadr b. Haris hakkında nazil olmuştur. Nadr, ticâret, için İran’a gider ve onlar­ın masal, hikâye ve efsâne kitaplarını satın alıp Mekke’ye getirir ve on­lara: “Muhammed, size Ad ve Semud kavminin masallarını ve hikâyelerini anlatıyor, Ben de size, Acemlerin ve Rumların masallarını, Rüstem’in isfendiyar’ın ve Kisrâ’nın hikâyelerini anlatacağım,” derdi. Onları, bunlara okur ve anlatırdı[4]. Böylece onları  Kur’ân dinlemekten alıkoymaya ça­lışırdı. Âyetteki yasaklama, genel bir yasaklama değildir.  Zira ayette, “Allah yolun­dan insanları saptırmak için” kaydı vardır ve bu amaca yönelik,  hikayeler ve masallar yasaklanmıştır; yoksa Allah’ın varlığını ve kudretini, tabiî güzellikleri anlatan, ibret verici olaylardan bahseden  hikayeler, yasaklanmış değildir.

Ülkemizde farklı ideolojilere ve zararlı cereyanlara kapılanların, ilmî ve fikrî eserlerden etkilendikleri  kadar, hatta onlardan daha fazla roman, hikâ­ye, fıkra, makale, şiir ve benzeri edebî eserlerden  etkilendikleri de  görülüyor. Bu konuda yapılacak sathî bir araştırma dahi, bu gerçeği  göstermeye yetecektir. Bu nedenle konuları, din dışı ve dine düşman olan, ahlâ­kı yozlaştırıcı ve ahlâksızlığı özendirici ve teşvik edici bu tür edebî eserlerin  gücünü, hiç  kimse inkâr edemez. Geleceğimizi teminat altına almak; neslimizi, dindar, ahlâklı, dürüst ve samimi yetiştirmek ve millî değerlere sahip bir gençlik görmek istiyorsak, edebiyata, özellikle Kur’ân edebiyatına yönelmek mecburiye­tindeyiz. Konularını Kur’ân’ dan alan bu edebiyat, halkımıza ve gelecek nesillere  çok şeyler kazandıracaktır.

Geçmişte bu görevi, İslâmî Türk edebiyatının özellikle de tasavvuf edebiyatının, üstlendiği görülüyor. Nitekim Mevlânâ ve Yunus Emre’yi canlı tutan ve hayatiye­tini devam ettiren temel  faktörün, eserlerinde yer alan  konularının İslâmî olması; Süleyman Çelebi’yi ölümsüzleştiren de  Peygamber sevgisi değil midir?  Bu nedenle akla hitabeden  ilmî eserlere  ihtiyaç  olduğu kadar,  gönüllere  hitabeden  edebî  eserlere de ihtiyaç vardır. Çünkü Kur’ân, akla hitap ettiği kadar, gönüllere  de hitap etmektedir. Özellikle  günümüzde  konusunu Kur’an’dan ve dinî kaynaklardan alan eserlere, her zamankinden daha fazla ihtiyaç  vardır. Zira edebî eserler, toplumsal olayları, düşünceleri ve olguları yansıtan bir ayna işlevi görürler. Dolayısıyla edebî eserlerin ve edebiyatçıların  sosyal hayattaki etkileri asla inkar edilemez. Özellikle felsefî düşüncelerin ve din-bilim ilişkisi tartışmalarının zihinlerde bıraktığı tortuları ve bunun izlerini görebilmek için Tanzimat sonrası ve Cumhuriyetin ilk yıllarında yazılan şiir, roman ve hikaye gibi edebi eserlere bir göz atmak yeterli olacaktır. Mesela Reşat Nuri Güntekin, “Yeşil Gece” adlı romanında eski eğitimi kötüleyip yeni eğitimi överken, Yakup Kadri, “Nur Baba” adlı kitabında, bir inanç ve yaşam biçimi olarak Bektaşiliği ele alır.  Reşat Nuri, “Yeşil Gece” adlı bu romanında roman kahramanı Ali Şahin’in Darulmuallimin’e girmeden önce medrese tahsili yaptığını ve bütün medreseciler gibi  maddeciliğin etkisinde kalarak şüphe hastalığına tutulduğunu, bu nedenle “ Ben Neyim?” ve “Niza-i İlim ve Din” isimli eserleri okuduğunu hatta bu kitapların yazarı ile görüşmeye gittiğini  anlatır.[5]

Günümüzde ise  ateizm, deizm  ve benzeri  felsefî düşünceleri ele alan,  bu düşüncelerin  meydana getirdiği sorunlara  dikkat çeken ve cevap  arayan  edebî eserlere ve bu eserlere vücut verecek  nitelikli edebiyatçılara  şiddetle  ihtiyaç bulunmaktadır.  Her ne kadar  son yıllard Farabî, Maturidî, Gazzalî, İmam A’zam vs. gibi ilim adamlarına ve Ömer b. Abdülazîz ve Mimar Sinan gibi bazı meşhur kişilere ait biyografik romanlarının yazılması sevindirici ve olumlu bir gelişme olsa da, bununla yetinilmemesi; Hristiyanlığın ilk dönemlerini  anlatan   Henryk Sienkiewicz’in 1895’te  yazdığı “Quo Vadis” romanı gibi İslâm’ın ilk dönemlerini anlatan  romanların  yazılması da gerekmektedir. Bu nedenle  Müslüman edebiyatçılarımızdan  da böyle bir roman yazmalarını hep arzu etmişimdir.   

Prof. Dr. Celal Kırca

[1] Furkan,25/4-5.

[2] Lokman,31/6)

[3] Elmalılı Hamdi Yazır, İstanbul, 1936 , 5/3838.

[4]  Hamdi Yazır, Hak Dinî Kur’ân  Dili,  5/3839.

[5] Reşat Nuri  Güntekin, Yeşil Gece .İstanbul  1995, İnkılap Yayınevi, s. 32-32

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Mürsel dedi ki:

    Günümüzde gençlerimizin aklı, duyguları, hissiyatı ve şahsiyeti edebiyatla şekilleniyor. Ne yazık ki biz bu alanda çalışmaya epey geç kaldık. Zararlı akımlardan post modern yaklaşımlara, sapkın yaklaşımlardan karanlık gelecek tasavvurlarına kadar günlük hayatta bizim toplumuzda yaşama şansı bulamayan pek çok bozuk anlayış sözde edebi eserler vasıtasıyla gençlerimizin zihinlerine şırınga ediliyor. Gençlerimiz kendi ellerimizle toplumuna yabancılaştırılıyor.
    Celal Hocamız teşhisi ne güzel koymuş;

    “Geleceğimizi teminat altına almak; neslimizi, dindar, ahlâklı, dürüst ve samimi yetiştirmek ve millî değerlere sahip bir gençlik görmek istiyorsak, edebiyata, özellikle Kur’ân edebiyatına yönelmek mecburiye­tindeyiz. Konularını Kur’ân’ dan alan bu edebiyat, halkımıza ve gelecek nesillere çok şeyler kazandıracaktır.”
    Kaleminize sağlık hocam.