Baba tarafından Hz. Ali’ye, anne tarafından Hz. Ebu Bekir’e dayanan Cafer es-Sâdık (699-765), İsnaaşeriyye’nin altıncı imamıdır. Doğumu, Emevî halifelerinden Abdülmelik b. Mervân (ö.86/705)’ nın halifeliği dönemine rastlar; 66 yıllık ömrünün yaklaşık 50 yıllık bölümü, Emevîler (699-749) döneminde, geriye kalan 16 yıllık bölümü ise, Abbasîler (749-765) döneminde, geçmiştir. Kendisi 41 yaşında iken amcası Zeyd b. Ali (ö.122/740)’ nin isyanını, 50 yaşında iken de bir devletin yıkılıp yerine yeni bir devletin kuruluşunu ve kuruluş sancılarını yaşamıştır.[1]
Cafer es-Sâdık’ın yaşadığı dönem, özellikle İslâmî ilimlerin inkişaf ettiği ve İslâmî ilimlerin dışındaki bazı ilimlerin de gelişmeye başladığı bir döneme rastlar. Bu dönemde gelişen ilimler arasında özellikle tefsir, hadis, kelâm, cedel, ensâb, dil, sihir, edebiyât, yazı, tarih ve astronomi gibi ilimler en dikkat çekici olanlarıdır. Kısaca Cafer es-Sâdık’m yaşadığı ilmî ortam çok canlı, siyasî ortamın ise çok sıkıntılı olmuştur. Bu nedenle onun bu sıkıntılı ortamdan kendisini kurtararak, canlı ve hareketli olan ilmî ortama girdiği ve bu ortamda eserler verdiği görülmektedir.
Cafer es-Sâdık’ın, Ebû Hanife’nin hocası olduğu söylenmektedir.[2] Ancak bu, tartışmaya açık bir konudur. Zira Ebû Hanife’nin doğumu ( 80/ 699) ile Cafer es-Sâdık’ın doğumu (80/699) aynıdır ve her ikisi de aynı yaştadır. Bir rivayete göre Cafer es -Sâdık daha küçüktür.
Ebû Nu’aym’ın bildirdiğine göre, Ebû Hanife’yi Cafer es-Sâdık’la ilk defa tanıştıran İbn Şubnume’dir. Yanlarında İbn Ebî Leylâ da vardır.[3] Zehebî, Siyeru A’lâmi’n Nübelâ’sında Ebû Hanife’den şu olayı nakletmektedir:
“Halife el-Mansur bana dedi ki: ‘Ey Ebû Hanife, halk Ca’fer b. Muhammed’e hayranlık duymaktadır: Ona sormak üzere en zor mes’eleleri tesbit et’. Ben de onun için 40 mesele hazırladım. Mansur’un huzuruna girdiğimde Cafer b. Muhammed, onun sağında oturuyordu. Onu görünce içime öyle bir korku düştü ki, bu korku Mansur’dan değil, Cafer’in heybetinden geliyordu. Selâm verdim. Daha sonra halife oturmamı istedi ve Cafer’e dönüp beni göstererek ‘İşte bu Ebu Hanife’dir dedi. Cafer es-Sâdık da ‘Evet’ dedikten sonra, halife bana dönüp ‘Ey Ebû Hanife, meselelerini Cafer’e sor’ dedi. Ben de hazırladığım meseleleri tek tek ona sordum. Neticede 40 meselenin hepsini de cevaplandırdı”.[4]
Halife Mansur 754-775, tarihleri arasında halifelik yapmıştır. Bu olay, onun halifeliği döneminde geçtiğine göre, bu demektir ki, hem Ebû Hanife, hem de Cafer es-Sâdık 55 yaşındadır. Hatta daha fazla olma ihtimali de söz konusudur. Zira bu olayın tarihi bilinmiyor. Bu rakam, Mansur’un halife oluşunun ilk yılı itibariyledir. Olgun yaşında Halife Mansur tarafından Cafer es-Sâdık ile tanıştırıldığı rivayet edilen Ebû Hanife’nin, kendi yaşındaki bir kişiye talebe olması düşünülemez. Belki Ebû Hanife, Cafer es-Sâdık’tan istifade etmiş ve bazı konularda fikrini almış olabilir. Ama bu olayda anlatıldığı gibi bir durum söz konusu ise şayet, Ebû Hanife’nin onun öğrencisi olması da söz konusu olamaz. Zira bir talebenin hocasını imtihan etmesi, en azından görgü kurallarına aykırıdır. Ebû Hanife’nin onun talebesi oluşu konusu, kanaatimizce Şiîlerin özellikle yaymaya çalıştığı bir propaganda aracıdır. Böylece Cafer es-Sâdık’ın şahsında sempati kazanacaklarını ummuş olmalar. Ancak onların umduklarına nâil oldukları söylenemez. Zira Cafer es-Sâdık, düşüncesi itibariyle ehl-i sünnet’e daha yakındır ve onlardan da pek farklı düşünmemektedir. Hatta M. Watt’ın naklettiğine göre Bağdadî, ehl-i sünnet kelâmcıları arasında Ali b. Ebî Tâlib, Abdullah b. Ömer b. Abdilaziz, Hasen el-Basrî, Zührî ve Şa’bî ile birlikte Cafer es-Sâdık’ı da saymaktadır.[5] Nitekim onun ilgili kaynaklarda ve tefsirinde, sahabeye sempati ile baktığı ve aralarında hiç bir ayırım yapmadığı görülmektedir.
Özellikle onun, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer hakkında övücü sözleri mevcuttur. Meselâ: Salim b. Ebî Hafs adında biri, Cafer es-Sadık’a Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer’i sormuş; o da “Ey Salim, adam hiç dedesine söver mi? Ebû Bekir benim dedemdir. Şayet onları sevmemiş ve düşmanlarından onları aklamamış olursam, kıyamet gününde Muhammed (s.a.) in şefaatine nasıl nâil olabilirim?” diye cevap vermiştir.[6] Bir başkasına da, “Sen bana cennet meyvelerinden yiyen iki kişiden soruyorsun” demiştir.[7] Cafer es-Sâdık’ın, Medine’den ayrılan bir gruba ise şöyle dediği nakledilmektedir: “Sizler, şehrinizin sâlih kişilerisiniz. Onlara şunu iletiniz: Kim beni masum bir imam zannederse ibadete gerekli kılmış olur. Öyleyse ben ondan uzağım. Kim de benim Ebû Bekir ve Ömer’den uzak olduğumu zannederse, yine ben ondan uzağım.” [8]
Cafer es-Sâdık’a izafe edilen bir tefsir vardır ve farklı yerlerde beş nüshası mevcuttur. Aidiyeti kesin olmamakla birlikte bu tefsir nüshalarından biri de Süleymaniye Kütüphanesi Nafiz Paşa nüshası 65’de kayıtlıdır ve 154 varaktan ibarettir.[9]
Cafer es-Sâdık’a izafe edilen bu tefsirde de, onun sahabe hakkında övücü sözleri ve yorumları mevcuttur. Meselâ: “Hani iki kişiden biri olduğu halde, inkâr edenler kendisini (Mekke’den) çıkardıkları sırada ikisi mağarada iken arkadaşına “Üzülme, Allah bizimle beraberdir” diyordu”[10] ayetini izah ederken Cafer es-Sâdık şunları söylemektedir: “ Şüphesiz Ebû Bekir, sâdık birisi idi. Bu nedenle Allah onu sâdık olarak isimlendirdi ve onu Resulünün yardımına koşturdu. O, daima dünyada ikinin ikincisi oldu. Birincisi, Mustafa (s.â.) dır. İhtiyaç hissetmede ve rü’yette de ikincidir. Peygamberlerden Mevlasını ilk gören Mustafa (s.a.) olacaktır. Mü’minlerden ise, O’nu ilk görecek olan Ebû Bekir’dir. Çünkü O, ilk müminlerdendir, Müslümanların babasıdır”.[11] “O ki malını (Hak rızası için) vererek arınır”[12] ayetinin Hz. Ebû Bekir hakkında nazil olduğunu söyleyen Cafer es-Sâdık, [13] “Tin”in, Ebû Bekir, “Zeytûn’un. Ömer, “Tûr” un Osman, “Beledü’l Emin” in ise Ali olduğunu ifade eder.[14]
Cafer es-Sâdık, Muhammed suresinin tefsirinde, Hz. Peygamber’i, cennete; dört halifeyi de cennetteki dört ırmağa benzetir. Ona göre cennette dört ırmak bulunmaktadır. Bunlardan su ırmağı, Hz. Ebû Bekir’dir. Onun için Hz. Peygamber’in “Kim Ebû Bekir’i severse dini ayakta tutmuş olur,” dediğini nakleder. Cafer’e göre dünyanın su ile kâim olması ne ise, dinin de Ebû Bekir’le kâim olması odur. Süt ırmağı, Hz. Ömer’dir. Zira Hz. Peygamber onun hakkında “Kim Ömer’i severse, doğru yolu bulur” demiştir. Çocuğun gıdası sütle olduğu gibi, İslâm’ın şerefi Ömer’ledir. Şarap nehri, Hz. Osman’dır. Hz. Peygamber, “Kim Osman’ı severse, Allah’ın nuru ile aydınlanmış olur. Nasıl ki, şarap içeni sarhoş ederse, Osman sevgisi de insanı sarhoş eder ve kötülüklerden alıkoyar. Bal ırmağı ise, Hz. Ali’dir. Hz. Peygamber, “Kim Ali’yi severse, en sağlam kulpa yapışmış olur,” demiştir. Nasıl ki bal, vücut için bir şifadır aynı şekilde Ali sevgisi de, ruhlar, kalpler ve nefisler için bir şifâdır.[15]
Cafer es-Sâdık, ayrıca Hz. Peygamber’in “Ashabıma sövmeyiniz“[16] ve “Ashabım yıldız’lar gibidir, hangisine uyarsanız kurtuluşa. erersiniz”[17] hadislerini tefsirinde sıkça zikreder, sahabeye sövülmemesi ve kötülük yapılmaması gerektiğini söyleyerek sövenleri ve kötülük yapanları da kınar.[18]
Hiç şüphesiz Cafer es-Sâdık’ın zikrettiği ayetlerle ilgili yaptığı bu yorumlar, tartışmaya açıktır ve delaleti kat’î anlamları da ifade etmemektedir. Ancak onun yaşadığı dönemde tekfirci zihniyetin etkin olması ve Şiîlerin sahabe arasında ayırım yaparak ehl-i beyt’i sadece Hz. Ali ve evlatlarına tahsis etmeleri karşında, Cafer es-Sâdık’ın sahabe arasında bir ayırıma gitmemesi ve onları hayırla yad etmesi, özellikle de dinî konularda derleyici ve toparlayıcı bir zihniyete sahip olması, yaptığı yorumları önemli ve değerli kılmaktadır. Zira onun bu davranış ve düşünce tarzı, kendisi gibi düşünmeyen kişileri ötekileştiren, hatta tekfir eden; tefrikayı teşvik eden ve bunu da bir yöntem olarak benimseyen insanlara bir mesaj niteliğindedir. Ancak bu mesaj, maalesef yeterince algılanamamakta ve hedefine de ulaşamamaktadır. Bunun da sebebi, insanların sahip olduğu ön yargı veya kalıp yargılardır Einstein’in de dediği gibi “İnsanların önyargılarını parçalamak, bir atomu parçalamaktan daha zordur”, ancak imkansız da değildir. Zira her konuda olduğu gibi bu konuda da gerekli olan çabadır ve bu çabanın da sürekli olmasıdır. Dolayısıyla su damlalarının taşları aşındırdığı gibi, çaba ve gayretlerin sürekliliği de ön yargıları aşındırıp yıkabilir. Sık olmasa da toplum hayatında bunun örnekleri görülmektedir. Her halde “yumuşak güç” denilen şey de budur. Bu da ziyadesiyle Cafer es-Sâdık’ ta mevcuttur.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] John B. Taylor, Ja’far al-Sadıq, Spiritual Forebear Of The Sûfıs, Islamic Culture, 40. c. (s. 2), s. 99, Yıl, 1966;
[2].Ebû Zehra, İslâm’da Fıkhî Mezhepler Tarihi, Ter. Abdülkadir Şener, Ankara, 1968, 2/85.
[3] Ebû Nu’aym el-İsfehânî, Hilyetu’l Evliya, Beyrut, 1967, 3/196-197.
[4] Zehebî, Siyeru Alâmi’ri Nübelâ, Beyrut, 1985, 3. Baskı, 7/257-258.
[5] W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, Ter. Ethem Ruhî Fığlalı, Ankara, 1981, s. 349
[6] Zehebî, Siyeru A’lami’n Nübelâ, 6/258-259.
[7] Zehebî, Siyeru A’lami’n Nübelâ, 6/259.
[8] Zehebî, Siyeru A’lami’n Nübelâ, 6/259.
[9] F.uat Sezgin, 150 varak olarak zikretmektedir. Bizim tespitimize göre bu nüshanın varak sayısı 154’dir.
[10] Tevbe, 9/40.
[11] Cafer es-Sâdık, Tefsir, Nafiz Paşa, 65, v. 56a.
[12] Leyl, 92/18.
[13] es-Sâdık, Tefsir, v. 131 b.
[14] es-Sâdık, Tefsir, v. 137 a.
[15] es-Sâdık, Tefsir, v 111 b.
[16] es-Sâdık, Tefsir, v. 29 b.
[17] es-Sâdık, Tefsir, v. 113 a.
[18] es-Sâdık, Tefsir, v. 113 a.
İslam medeniyetinin teşekkül döneminde Hz. Ali evladının Sahabe’ye bakış açısını Cafer-i Sadık özelinde çok güzel anlatan ve o dönemin bu konudaki yaklaşımını çok güzel özetleyen bir yazı olmuş. Celal Hoca’mızın kalemine sağlık