islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4889
EURO
36,2751
ALTIN
2.961,54
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Kurtarıcılardan Kurtulmak, Hala Temel Problemimiz

Kurtarıcılardan Kurtulmak, Hala Temel Problemimiz
15 Mayıs 2023 09:29
A+
A-

Bundan yaklaşık yirmi yıl önce, Yeni Şafak gazetesinde  böyle bir başlık ile bir yazı yazmıştım. Bu yazı, bazı okuyucularım tarafından o dönemin iki muhafazakar siyasetçisine yönelik bir yazı olduğu düşüncesiyle, bana bazı sorular sormuş ve sitemlerde bulunmuşlardı. Şunu lideri mi kasdettin, yoksa diğerini mi diye..

Aslında ben, o yazı ile tarih boyunca  ve özellikle Müslüman toplumlarda ciddi bir problem olan, “kurtarıcılardan medet umma” hadisesine dikkat çekmeye çalışmıştım. Ama, o gün için de böyle bir rahatsızlığın varlığını görünce, böyle bir başlık altında bu tür “sosyal akıl tutulma” olayını gündeme getirme ihtiyacı duymuştum.

Fakat geçen uzun zaman zarfında, hala aynı tutum ve mantık içinde olunduğunu ve özellikle okumuş ve hatta ilim sahibi bazı kişilerin bile böyle bir akıl yürütememe eksikliğini görünce, konuyu tekrar etme mecburiyetinde kaldım.

O yazıda, “kurtarıcılık” kavramının, batı dünyasında ortaya çıkan bir anlayış ve kültürden kaynaklandığını belirtmiş; Herkül, Süpermen gibi insanüstü birtakım güçleri ortaya çıkaran  ve olayları bu güçler yardımıyla değiştirebileceğini öne süren zihniyetin, aslında “ilkel” bir anlayışa kitleleri yönelten bir “sosyal mühendislik”  sonucu ortaya çıktığına işaret etmiştim. Aynı bakış açısının, bizim kültürümüze de yaygınlaşmasının hatalı olduğunu söylemiştim. Buna en açık örnek, Hz.Muhammed(s) bir peygamber olmasına rağmen, herkes gibi bir insan olduğunu ve onun kararlarının bile, çevresindeki seçkin insanlar tarafından zaman zaman sorgulandığını örnek olarak göstermiştim.

 Toplumlar sürü değildir:

Asıl konu ise, sosyolojik olarak bir toplumun nasıl hikaye ve cahili düşüncelere alet olmasına yol açacağının farkına varabilmesine işaret etmektir: Eğer toplum; kendi gücünü, aklını ve yaşama prensiplerini bir tarafa bırakarak, kurtarıcılardan medet umma gibi bir tutuma yönelirse,  önüne konulan her program ve reçeteyi sonunu hesabetmeden kabul etme durumunda kalacağı ve bunun sorumluluğunu taşıyacağıdır.

Aslında bu anlayış, kişi ve toplumun; kendi kaderini, kendi iradesi dışında bir güce veya kuruma emanet etmesi olmasıdır ve bu da, özellikle Müslümanlar için, bir ayetin varlığının farkında olmadan ona ters düşülmesi manasına gelmektedir: “Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onların durumlarını değiştirmez!..” Çünkü Müslüman insan, her olayın zahirine, görünen şekline göre hareket etmek durumundadır. Bunun aksi, hayal veya zanna uymaktır.

Günümüzde, sadece Müslüman kesimlerde değil, seküler ve milliyetçi kesimlerde de, süper ve kurtarıcı mit’ler, hale dile getirilmek suretiyle; toplumun, onlarsız bir şey yapamayacakları ve onların sürekli izlerini takip etmeleri gerektiğinden bahsedilmektedir. Bir insanı, lideri, siyasetçiyi veya ilim adamını takdir etmek ayrı bir şey; onun her söylediğini ve her yaptığını onaylamak ve hatta kutsallaştırmak ayrı bir şeydir. Dolayısıyla, dini olmayan gruplarda da, bu “kutsallaştırme retoriği”nin kullanıldığını görmekteyiz.

 Siyasete tasavvuftan destek arama:

Aslında bu konu, günümüzde bazı tasavvufi ekollerin, siyaset ile aynı çizgide veya siyaseti kendi mantığı içerisinde açıklama yanlışından kaynaklandığı söylenebilir. Nitekim, yakın geçmişte de bazı muhafazakar siyasetçilerin, kendilerine; herhangi bir İslami ilim ve şura heyeti olmaksızın, “kesin itaat” tavrıyla tabi olunmasını istediğini duymaktayız. Yani, batılı siyasi kodlara tabi olmalarına rağmen; gerektiğinde İslami bazı kavram ve kurumlara sahip olarak, kendi sistemlerini sürdürme eğilimi, maalesef örnek olarak gösterilebilmektedir.

Siyasi, iktisadi ve hukuki manada; İslam ile ilgisiz politikalar uygulanırken, bazı temel konularda, İslami kural ve değerlerinin kullanılması, acaba ne kadar gerçekçi bir yaklaşımdır, bunun değerlendirilmesi gerekmektedir ?!. Değerli fikir adamı ve sosyolog Prof. Dr. Erol Güngör, İslam Tasavvufunun Meseleleri isimli kitabında, bu konuya ait şu bilgiyi vermektedir:

“Derviş hareketlerinin asıl itici gücü lider mevkiindeki şahsa olan kalbi bağlılıktır, ve dolayısıyla ondan işâret gelmedikçe yapılacak hiçbir şey ola­maz, Halbuki İslâmiyet gerek İçtimaî nizâm, gerek­se liderlik konularını dinin objektif kıstaslarına bağla­mış olup, şahısların değerleri ve yetkileri de ancak bu kıstaslar dâhilinde aranmalıdır.”(S.216)

Sosyal Psikolog Gustave Le Bon’un Kitleler Psikolojisi kitabında, sıradan insanların dışında bir profesör grubunun bile, kitle psikolojisi içinde, iradesini kaybedebileceğini ve genel söylemlere tabi olacağını söylemektedir. Aslında, modern toplumun; bir kitle toplumu hazırladığını, birçok aklı başında batılı sosyolog söylemektedir. Özellikle, medyanın sürekli aynı bilgi ve haberleri, kitle toplumuna sürekli aktararak, onlarda yanlış veya eksik anlayışlar meydana getirdiğini bilmeyen yoktur. Dolayısıyla, toplumdaki her seviyedeki insanın; kendi durumunu ve hangi eğilimlere farkında olmadan yönlendirildiğini bilmesi gerekiyor.

 

Prof. Dr. Sami Şener

 

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.