Dünyaya ilk gözlerimizi açtığımızda anlarız aslında nereye düştüğümüzü. Biz ağlarken bize heyecanla bakıp gülen insanlar, arabayla eve giderken arabalardan gelen kahkaha ve bağırış çağırış sesleri… Fark ederiz ki bu dünya da kötülükler ve iyilikler bir arada bulunur. Zıtlıkların içine açarız gözlerimizi. Nefesimiz her türlü fiilin ve duygunun olduğu bir evrene aittir. Bizde her solukta nasipleniriz bu zıtlıklardan. Her adımda bu zıtlıklardan tercihler yapan insanlara şahit oluruz. Tam anlayamasak da yaşaya yaşaya kaparız yaşama virüsünü. Bu tüm ömrü etkisi altına alan seçeneklerle dolu bir virüstür. Tüm insanlığı enfekte etmiştir. Yaşamak sadece nefes alıp vermek ve bize sunulanı almaktan ibaret değildir, öğreniriz. Böylece gerçekten sorumlu olacağımız bir yaşam sürmeye başlarız.
Zıtlıkların, iki farklı ucun arasında kendimize bir yer edinmeye çalışırız. Seçmeye çalışırız, iki uç nokta çok nettir. Kesin tercihler yapmak iki uç arasında kolaydır. Evet ya da hayır, az ya da çok, hep ya da hiç… Bunlar çok nettir. Bunları seçmek de kolaydır. Ama bunlarla yaşamak zordur.
Bu zamana kadar insanı inceleyen filozoflar, İslam alimleri insanla ilgili birçok yaklaşım öne sürmüştür. Genel olarak insanın maddi ve manevi, akıl ve kalp, beden ve ruh gibi ikili bir yapısının olduğunu söylemişlerdir. Bunlarla beraber kişinin arzuları ve güdüleri vardır. Kişi sürekli bu diyalektik düşüncede sıkışmış haldedir. Zıtlıklar içinde seçimler yapmak ise hayata gelmenin mecburi sonucudur.
Peki bir insan olarak nasıl seçimler yapacağız ve bunun sonucunda nasıl doyuma erişeceğiz? Çokluk doyum mudur, azlık iyi midir, asalet midir? Ben ruhumu nasıl, bedenimi nasıl besleyeceğim? Ben aklımla mı yoksa kalbimle mi yaşayacağım? Aslında onurlu bir yaşam sürmek isteyen herkesin sürüncemesi böyle başlar. Kişi zamanını neye, ne kadar ve nasıl harcayacağını düşünür.
Uyumak, yemek yemek, para kazanmak, alışveriş yapmak, iyilikte bulunmak, ibadet yapmak vb. fiiliyatları gerçekleştirmek ister. Peki ölçü nedir? Ölçü her daim itidaldir. Ölçülü olmak olarak da tanımlayabileceğimiz itidal hayatımızda denge kurmak için çok önemlidir.
Nitekim dinimiz de bizden bunu ister. Yemek yemeye de uyumaya da namaza da oruca da sosyal hayata da ailene de vaktin olmalıdır. Eğer sadaka veriyorsan kârdasın ancak aileni birilerine muhtaç edecek şekilde bunu yapıyorsan bu iyilik değildir. Oruç tutmak sevaptır ancak her gün oruç tutarak nefsine ve bedenine zulmediyorsan zarardasın. Uyumak bedeni dinlendirir, sağlıklıdır; ihtiyacın olandan fazlasını uyuyup ömrünü ziyan ediyorsan zarardasın. Takvalı yaşam imrenilecek bir yaşamdır ancak kendini sosyal hayattan izole ediyorsan senden istenenden uzaklaşmışsın demektir. İkram etmen ve cömert olman erdemli bir harekettir ancak israf ediyorsan Allah’ın sevmediği kullarındansın.
“Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de eksilt.” (Lokman Suresi, 19)
Çok değerlisin. Dengeyi kur ve sevgiyle kal.
Anahtar Kelimeler
Denge, İtidal, İfrat ve Tefrit