Üzerinde yaşadığımız yeryüzü ile güneş sistemi ve diğer bütün yıldızlar arasında ince bir ahenk ve eşsiz bir uyum mevcuttur. Öyle ki, yeryüzünün ölçü ve nispetlerinden herhangi birinde meydana gelecek en küçük bir değişiklik ihtimali bile yalnız dünyayı değil, bütünüyle hayatı kökten mahvedecek ve yaşanmaya elverişsiz bir hale getirecek durumdadır. Yeryüzünün hacmi, kütlesi, güneşten uzaklığı; güneşin kütlesi, ısı derecesi, yer küresinin kendi ekseni üzerindeki ölçülü eğikliği, hem kendi yörüngesinde, hem de güneş etrafındaki seyir hızı; ayın dünyadan uzaklığı, hacmi ve kütlesi; karaların ve denizlerin dünya üzerindeki dağılımı ve daha binlerce ölçü ve nispetler, kâinattaki mevcut nizâm ve dengenin varlığını açık bir şekilde ortaya koyar. Nitekim söz konusu bu dengenin Kur’an’da “kader ve mizan” kavramlarıyla ifade edildiği görülür.
“Gerçekten biz her şeyi bir takdir ile yarattık”[1]; “O’nun katında her şey bir ölçüye tâbidir” [2] ; “O, gökten bir ölçüye göre yağmur indirendir.”[3] ayetleri başta olmak üzere; “ Ay ve güneş, Allah’ın belirlediği bir hesaba göre, O’nun yasalarına uygun olarak hareket etmektedir. Bitkiler ve ağaçlar, O’na secde ederler; O’nun yasalarına göre hayat sürdürürler. O, gökyüzünü yükseltti ve evrene bir mizan/denge koydu, o dengeyi bozmayınız.(Allah evrene nasıl böyle bir denge koymuş ise) siz de kendi aranızda tartıya adaletle yapın, eksik tartarak haksızlık etmeyin”[4] ayetleri bu dengeye işaret eder. Ancak Yüce Yaratıcı, “İnsanların kendi elleriyle yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde fesat (kuraklık, kıtlık ve ahlakî çürüme) meydana gelmiştir. Sonunda Allah onlara (akıllarını başlarına aslıp) doğru yola dönmeleri için yaptıklarının bir kısmının cezasını bu dünyada tattırmıştır”[5] sözü ile de bu dengenin bozulmamasını ister. Allah Teâlâ bununla da yetinmeyerek insan hayatı ile ilgili dengelerden de söz ederek şu tavsiyelerde bulunur:
“Rabbinize yalvararak, saygı ve tevazu ile içinizden kısık bir sesle dua edin. Çünkü Allah, haddi aşanları sevmez.”[6]
“ Rahmanın sevgili kulları, yeryüzünde alçak gönüllü ve vakarlı bir şekilde yürürler.” [7]
“ Rahmanın sevgili kulları, mallarını hayırlı işlerde harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik. Bu ikisi arasında dengeli bir yol tutarlar.”[8]
“Ölçüyle yaptığınız alış verişlerde ölçeği tam tutun; doğru terazi ile dosdoğru tartın.”[9]
“ Sakın yeryüzünde böbürlenerek yürüme, böyle yapmakla sen ne yeri delebilir, ne de boyun dağlara erer.”[10]
“İster Allah diyerek, ister Rahman diyerek dua edin. O’na bu isimlerden hangisiyle dua ederseniz edin. (O birdir) ve en güzel isimler O’nundur. Bunula beraber sen namazında sesini ne yükselt ne de kıs. İkisi arasında bir yol tut.”[11]
Bu tavsiyelerin haricinde ayrıca Lokman’ın oğluna olan öğütlerini de bize örnek olarak sunar ve onun,
“Yavrucuğum! Şüphesiz yapılan iş, bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah, en gizli şeyleri bilendir, her şeyden hakkıyla haberdar olandır. Yavrum! Namazı dosdoğru kıl, iyiliği emret, kötülükten alıkoy, başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir. Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü Allah, hiçbir kibirleneni ve çok övüneni sevmez. Yürüyüşünde mutedil ol; sesini biraz kıs; çünkü seslerin en çirkini şüphesiz merkeplerin sesidir” [12] tavsiyelerine de kulak vermemizi ister. Dolayısıyla Kur’an, bizden yemememizde, içmemizde, yürümemizde, konuşmamızda, davranışlarımızda kısaca hayatımızın her alanında ve her aşamasında helal, doğru, güzel, temiz ve dengeli bir hayat yaşamamızı ve bunu için de Hz. Peygamberi örnek almamızı tavsiye eder.
Nitekim onun, ümmetine farz kılınıp ifasında zorluk çekileceği endişesiyle teravih namazının cemaatle kılınmasına üçüncü veya dördüncü geceden sonra ara verdiği [13]; dua ederken sesi yükseltmeyi, hastalık ve yolculuk esnasında namaz ve oruç gibi ibadetler için tanınan ruhsatları kullanmamayı uygun bulmadığı[14] ;oruç tutarken iftarda acele etmeyi, sahuru ise geciktirmeyi tavsiye ettiği[15]; insan gücünü zorlayacak şekilde nâfile namaz kılmayı tasvip etmediği[16]; namazları uzatan imamları eleştirdiği[17]; abdest alırken organları üçten fazla yıkamayı haddi aşmak olarak değerlendirdiği[18]; aşırı şekilde ibadete dalarak eşini ihmal eden Abdullah b. Amr b. Âs’ı uyarıp eşine karşı da sorumlulukları bulunduğunu hatırlattığı[19]; ifa ettikleri ibadetleri azımsayarak geceleri sürekli namaz kılacaklarını, gündüzleri de devamlı oruç tutacaklarını ve cinsî hayatlarına son vereceklerini söyleyen bazı sahâbîlerin bu tutumunu İslâmiyet’te ruhbanlığın bulunmadığını söyleyerek sünnetine aykırı bulduğu[20] ve dinî hükümleri aşırılığa kaçarak uygulamaya çalışanların bunda muvaffak olamayacaklarına dikkat çektiği de bilinmektedir.
Hz. Peygamber’in, günlük hayatın neşeli ve kederli anlarında insanların ifrat ve tefrite gitmemelerini ve fıtrata uygun itidal çizgisini korumalarını da tavsiye ettiği; Hz. İsâ’yı övmekte Hristiyanların ifrata düştüklerini hatırlatarak kendisine karşı gösterilecek övgü ve saygıda aşırıya kaçılmamasını tavsiye ettiği bilinmektedir. Nitekim “Sevdiğin kimseyi ölçülü sev; olur ki bir gün o, senin buğzettiğin / sevmediğin kimse oluverir. Buna mukabil, kin beslediğin kimseye de ölçülü buğzet, olur ki bir gün o, senin sevdiğin kimse oluverir”[21] sözü ile de bu konuya dikkat çektiği görülmektedir.
Bu nedenledir ki İslâm, müntesiplerinden dengeli ve ölçülü bir hayatı talep etmekte, dinî kuralların ve ilkelerin parçalanarak yaşanmasını ise asla tasvip etmemektedir. Zira dengeli dinî bir hayat, inanmak, ibadet etmek , haramlardan uzaklaşmak, dürüst, adil ve merhametli olmak, paylaşmak, üretimde bulunmak, çevreyi korumak, kısaca bütün insanî değerlere sahip olmak, demektir. Diğer bir ifade ile Müslüman, hayatının her alanında ve yaptığı bütün işlerde haddi aşmayacak, ifrat ve tefrit içinde olmayacak; Allah ile, insanlar ile ve eşya ile olan ilişkilerindeki dengeyi bozmayacaktır. Bu sebepledir ki Hz. Peygamber, “Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri, dindeki aşırılıkları helâk etmiştir!” [22] ; “Din işlerinde aşırı gidenler yok olmuştur”[23] diyerek ümmetini uyarma ihtiyacı hissetmiştir.
Ne var ki bazı Müslümanların, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in verdiği bu mesajları dikkate almadıkları ve Allah’ın buyruklarını kompartımanlaştırarak dengesiz bir hayat yaşadıkları müşahede edilmekte; dolayısıyla yaşanan bu olumsuz ve dengesiz hayat tarzının, istismar edildiği; dinden özgürleşmeye veya sekülerleşmeye zemin hazırladığı, ateist ve deist düşüncelere kapı araladığı görülmektedir . Nitekim kimi Müslüman, ibadetlerini yerine getirdi mi, ahlakî ve insanî değerleri yaşamasa da kendini dindar sayabilmekte; kimi Müslüman da helal-haram demeden kazandığı paraları, hayır kurumlarına bağışlamayı, öğrencilere burs vermeyi dindarlık ölçütü olarak görmekte; dinin bütün kurallarını değil de belli kurallarını yerine getirmekle, diğer kuralların sorumluluğundan kurtulabileceğini sanmaktadır. Oysa sınıfı geçmek için bütün derslerden nasıl yüz puan üzerinden 50 puan almak gerekiyorsa, bir Müslüman’ın da hayatı boyunca yapmakla yükümlü olduğu kulluk, insanlık ve halifelik görevlerinden her birini başarıyla tamamlaması ve Allah katında asgari düzeyde geçer not alması gerekmektedir. Çünkü Kur’an, insan hayatını bir bütün olarak ele almakta ve her müminden kurallı, ilkeli ve dengeli bir hayat yaşamasını istemektedir.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] Kamer,54/49.
[2] Ra’d,13/8.
[3] Zuhruf, 43/ 11
[4] Rahman,49/7-9.
[5] Rûm,30/41.
[6] A’raf, 7/ 55
[7] Furkan 25/63.
[8] Furkan,25/67.
[9] İsra,17/35.
[10] İra 17/ 37.
[11] İsra,17/ 110.
[12] Lokman,31/17-19.
[13] Buhârî, Teheccüd,5.
[14] Buhârî, Tevḥîd, 9.
[15] Buhârî, Ṣavm, 33.
[16] Buhârî, Îmân, 32.
[17] Müslim, Ṣalât, 182.
[18] İbn Mâce, Ṭahâret, 48.
[19] Buhârî, Ṣavm, 55.
[20] Buhârî, Nikâḥ,1.
[21] Tirmizî, Bir, 60.
[22] Nesâî, Hac, 217.
[23] Müslim, İlim, 4.
Kur’an-ı Kerim’e göre bir Müslümanın davranışlarında asgari temel ilke nedir?
Kur’an’a göre doğru yaşamanın kuralları nelerdir?
Hayat imtihanında başarılı olmanın asgari ölçüsü nedir?
Celal Hocamız bu ve benzeri sorulara çok net, herkesin anlayabileceği tarzda cevap vermiş.
Bu suallerin cevabını merak edenlerin mutlaka okuması gereken bir yazı.
Hocamızın ellerine, yüreğine sağlık.
“Nasıl ki sınıfı geçmek için bütün derslerden yüz puan üzerinden 50 puan almak gerekiyorsa, bir Müslüman’ın da hayatı boyunca yapmakla yükümlü olduğu kulluk, insanlık ve halifelik görevlerinden her birini başarıyla tamamlaması ve Allah katında asgari düzeyde geçer not alması gerekmektedir. Çünkü Kur’an, insan hayatını bir bütün olarak ele almakta ve her müminden kurallı, ilkeli ve dengeli bir hayat yaşamasını istemektedir.”