İslâm, toplumsal olarak birlikte barış içinde yaşamayı en fazla ehemmiyet veren bir din olması hasebiyle aynı zamanda bir dünya görüşüne sahip bir sosyal nizamdır. Dolayısıyla bir Müslüman, ne kendi başına tam anlamıyla İslâm’ı yaşayabilir, ne de İslâm’ı yüceltebilir. Onun için kelime-i şehadet getiren bütün Müslümanlar, bizim (manevî) kardeşimizdir. Binaenaleyh Müslümanların “Müminler kardeştir” şuuru ile birbirleriyle dayanışma içinde olmaları, dinî bir vecibe olması hasebiyle zaruridir.
Manevî kardeşliğin sağlanabilmesi için, Müslümanlar, tevhit inancı ekseninde Hakk’a, adalete, doğruluğa, karşılıklı yardımlaşmaya ve iyiliğe riayet konusunda hassas davranmaları şarttır. Ne var ki günümüzün Müslümanları, cemaat taassubu, bencillik, bilmişlik, çekememezlik, kıskançlık, kin, nefret, cahillik, önyargı, iftira, gıybet, dedikodu gibi İslâm ahlâkında olmayan bütün kötü hasletlerden bütünüyle uzaklaşamadıkları için, din ve iman kardeşliğini koruyamadıkları gibi, İslâm birliğine de zarar vermektedir.
Mesela geçenlerde ibret olsun diye face sayfamda İslâm âlimi Said Nursi’nin son talebelerinden olan Mehmet Fırıncı beyefendiyle Almanya’da çektiğim bir fotoğrafı eklemiştim. Çünkü bu fotoğraf bile üniversitemden atılmam için bir sebep olarak gösterilmişti. Kendilerini millî ve yerli olarak takdim eden çoğu muhafazakâr akademisyenlerden oluşan Öndeğerlendirme Kurulu üyeleri, burada yer alan şahsı ve bağlı olduğu Nur cemaatine karşı olumsuz kanaatleri vardı ki, beni de aynı karede yer aldığım için, sakıncalı listesine hemencecik ekleyiverdiler. Üstelik bu kurulun başında ilahiyatçı bir akademisyenin bulunmuş olduğunu düşünecek olursak, “İslâm’ı bilenler” arasında dahî ne kadar büyük bir ihtilafın olduğunu da görebiliriz. Daha da ilginci, bu fotoğrafı sayfamda paylaştığımda başka bir cemaate mensup bir iki Müslüman, Said Nursi’nin açıkça kâfir olduğunu bile açıkça iddia etti.
Bu tablo, maalesef Türkiye’de ve İslâm dünyasında Müslümanların acınacak durumunu ortaya koyuyor. Kimi bilmem hangi sebepten dolayı Mevlana’yı sevmez ve hatta onu tekfir eder, kimi bilmem hangi İslâm âlimini bazı tasavvufî açıklamalarından dolayı zındık olarak ilan eder, kimi bilmem başka bir cemaat liderini başka bir zaafından dolayı tahkir eder…Böylece Müslümanların birbirlerine yaptıkları eleştirilerin ötesinde bu tarz tahrip edici ithamları ciddiye alacak olursak ne geçmişimizde, ne de bugünümüzde tek bir muteber İslâm düşünürü bile kalmayacak. İslâm düşmanları bu hâlimizden herhalde çok memnundur…
İslâm Kardeşliğini Korumak İçin Ne Yapmalıyız?
İslâm’a eksik de olsa hizmet etme gayretinde olan herhangi bir cemaate/tarikata mensup Müslüman kardeşlerimizi ulu orta ölçüsüz tenkit etmek, İslâm birliğine verilecek en büyük zarardır. Çoğu zaman Müslümanlar, ümmet şuurundan mahrum oldukları için, cemaatçilik havasıyla kendini veya bağlı olduğu cemaati beğendiği için, diğer insanları küçük görebilmektedir. Bu menfî tutum ve davranış sebebiyle, Müslümanların birbirlerine yakınlaşması zorlaşmakta ve İslâm, bir sosyal sistem olarak işlevselliğini yitirmektedir.
Kardeşler arasında hoşgörü, müsamaha, sevgi, muhabbet ve ihlas olmayınca tabiî ki ictimaî tesanüd (sosyal dayanışma) yerine kutuplaşma, dışlanma ve ötekileştirmeler meydana gelmektedir. Halbuki günümüz Müslümanları, uhuvvetin sırrını idrak etselerdi, ittihadın asıl maksadını anlamış ve ittifak için gerekli görev bilincine sahip olsalardı omuz omuza verir ve oluşturdukları bu manevî sinerji ile dünyaya hükmedecek konuma gelmiş olurdu.
Her bir Müslüman, başka Müslümanı tenkit ederken veya daha doğrusu tenkit etmeden önce şöyle bir iç muhasebe yapsın. Ben davamda ne kadar samimiyim ve hizmetlerim ne kadar ihlasa dayanıyor? Tenkitlerim ne kadar sorumluluk duygusu ile ifade edilmiş/edilecek ve ne kadar yapıcıdır ve bunlar ne kadar Allah rızasına dayanıyor? Yoksa bu fevri çıkışlarım, nefsimi okşayan yönleriyle şeytanın etkisiyle mi meydana geliyor? Başkalarına yönelik tepkilerim, İslâm birliğine bir katkısı olacak mı yoksa tam tersine sapkın sözlerimden dolayı şefkat tokatlarına müstahak mı olacağım? Eğer “burada ciddî bir hata görüyorum, ben sevap kazanayım, ilmimle bu güzel uyarıyı ben yapayım” derseniz buyurun en güzel bir lisanla bunu dillendirin.
Ama söz konusu sözleriniz kuru bir tenkitten ibaret ise o zaman sırr-ı ihlasa zarar gelmez mi? Peki, kardeşlerinizde bir meziyet gördüğünüzde ne yapıyorsunuz? Kardeşlerinizin üstünlüklerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip onların şerefleriyle şâkirane iftihar edebiliyor musunuz? Kardeşlerimiz arasında empati (tefani) duygusunu ne kadar geliştirebiliyoruz? İşte İslâm kardeşliğinin önemli vasıtası da “birbirinde fâni olmak”tır. Yani kendi nefsanî duygularını unutup, kardeşlerinin hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zihnimizde ve gönlümüzde kardeşlerimize yönelik bu manevî yakınlık hissi var mı? Varsa en yakın dost, en fedakâr arkadaş, en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş sensin. Ya yoksa? Yoksa ihlas ve merhamet kaybı sebebiyle mümin de sayılamayız.
O halde ne yapmalıyız?
Geçmiş milletlerin hastalıklarından uzaklaşmamız gerekiyor. Bunların başında nefsimizde birikmiş olduğumuz çekememezlik, kıskançlık, kusur arama, kibir ve düşmanlık duyguları gelmektedir. Kuran ve Sünnetin sosyal mesajlarına kulak vermeliyiz. Bakınız Peygamberimizin (sav), İslâm kardeşliğinin tesisi, korunması ve sürdürebilirliğine yönelik şu hadis-i şerifi ne kadar manidar:
“Aranızda selamı (barışı) yayın. Nefsin yed-i kudretinde olan Allah’a yemin olsun ki birbirinize merhamet etmedikçe Cennet’e giremezsiniz…Öyle belirli kimselere (kendi cemaatinizden olanlara) merhamet etmek, merhamet değildir. Asıl merhamet, umumî olan (herkes için geçerli olan) merhamettir.” (Ramuzul Ehadis: 4382).
Fitnenin kol gezdiği, İslâm düşmanlarının güçlendiği bir dönemde İslâm kardeşliğimize ve ümmetin birliğine zarar verebilecek her türlü söz, tutum ve davranıştan son derece dikkatli ve rikkatli olmalıyız. Birbirimize tekfirde, iftirada ve lanette bulunmayalım. Bir Müslüman hakkında sarf edilen bu çirkin sözler, onu öldürmekle eşdeğerdir. Birbirimizi çekiştirmekten artık vazgeçelim, ölüm var, ahiret var, mahşer var, mahkem-i kübra var. O halde birbirimizi sevmekte, birbirimize merhamet etmekte, birbirimizi koruyup kollamakta tek bir vücut gibi olalım. Bunun için de imanımızı yeniden tazeleyelim, ihlas ile ibadetlerimizi ve hizmetlerimizi yapalım ve içimizde yeniden yeşeren merhamet ve sevgi duygularıyla kardeşlik şuuruna erişelim.
Allah, bizleri Müslüman kardeşine eziyet ve hıyanet edenlerden, onun ayıp ve eksiklerini ifşa edenlerden, dedikodu, iftira ve gıybet yapanlardan eylemesin.
Allah, bizleri kardeşlerinin itibarını koruyan, onları müşkül durumlardan kurtaran ihlaslı kullarından eylesin.
Allah, bizleri Müslüman kardeşlerini Allah için seven ve O’nun rızasını kazanmak için, bilhassa korunmaya muhtaç insanlara yardımcı olan müminlerden eylesin.
AMİN, AMİN, AMİN
Prof. Dr. Ali Seyyar
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi