islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4888
EURO
36,2725
ALTIN
2.958,62
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Görgüsüz ve Ahlaksız Bilgi İşe Yarar Mı?

Görgüsüz ve Ahlaksız Bilgi İşe Yarar Mı?
22 Haziran 2023 16:30
A+
A-

Bu hafta çok kıymetli Hocamız Mehmet Erdoğan ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Kendisi İslam Hukuku profesörü. Bize bilgi ile görgünün öneminden bahsetti. Eğer ikisi birbirini tamamlamazsa tam anlamıyla fayda sağlanması mümkün değil dedi. Biz bu yazıda görgüyü ahlakın alt dalı olarak ele alacağız.

Modern dünya ahlakı ikinci plana itti hatta ahlak olmasa da olur mantığını yerleştirmeye çalışıyor. Elbette bunda sekülarizmin katkısı büyük. Fakat bu bambaşka yıkımlara ve toplumsal krizlere de düşmemize sebep oldu. Maddecilik, hazcılık, faydacılık ve diğer bütün yanlış düşünceler zihinlere yerleşti. Bugünün insanının ahlak diye bir kaygısı yok, ahlakın ne işe yaradığını algılayacak vakti veya düşünsel faaliyeti de yok. Bunun yani ortaya çıkan kültürün bir de övülen bir sloganı var: hızlı yaşamak ve anı yaşamak.

Ancak hızlı yaşamak, haliyle bazı şeyleri sindiremememize de vesile oluyor. Halkın büyük çoğunluğu gerçekte taklit üzerine hayatını yaşamakta. Bütün ömürlerini ona buna öykünmekle geçiren insanlar var. Rüşt sahibi olamamak gençler açısından bir problem. Otuzuna gelmiş ama hala çocuk ruhlu olan insanlar çok. Bu kişiler ne bir dükkan işletebiliyor ne bir aile kurup ev yönetebiliyor. Diğer yandan kendi hayat amacını ve varoluş gayesini bulamayanlar da azımsanacak sayıda değiller. İnsan dünyaya ne için gelmiştir ve gerçekten de yaşamın avuntusu zannettiği şeyler onu gerçekten de mutlu kılmakta mıdır?

Maalesef bilgi çağında olmamıza rağmen cehalet ve ukalalık çok ileri seviyede. Aslında insanların birçoğu hayatlarında bilgiye de fazla yer vermemekte ve yüzeysel bilgi sahibi olmayı, hakikati kavramak zannetmektedir. Gazete tirajları toplumumuzun okur yazarlığını özetler mahiyette iken intihal oranlarındaki artış akademiyi de hayret içerisinde bırakmaktadır.

Öte yandan şu anda birçok alanda karmaşa yaşanıyor. Kavram karmaşası, yöntem karmaşası, kişilik karmaşası hep bir arada. Bu çağ, insanın kendisini bulmasına müsaade etmiyor. Kur’an-ı Kerim, iyi ile kötünün ayrılması, inanıp iyi işler yapanlarla kötü işler yapanlarının farkının belirlenmesi için dünya hayatının insana bahşedildiğini bize hatırlatıyor. Bu hatırlatma herkes için fevkalade önemlidir. Zira insan, çocukluğundan yaşlılığına kadar maalesef birçok mekanda ve zamanda hep yıkıcı faaliyetlere muhatap oluyor. Elbette bunlar da bizim dine olan bağlılığımızı sorgulamamız için aracı vesilelerdir. Diğer yanda, geçmişte yaşayan insanların sahip olmadığı imkanlara sahip olan bizler hala ilkel insanlar gibi yaşamaya çalışıyoruz. Eski toplumlarda bile olmayan kötülükler bu çağın normal karşılanan huyları gibi. Burada Batılı bir düşünürün sözü akla geliyor: “İnsan insanın kurdudur.”. Pekiyi öyle olmak zorunda mıdır? Burada Kur’an’ın ve peygamberimizin insanlığa sunduğu armağan, biz Müslümanlar için ne kadar örnek teşkil ediyor sorusu hayatidir.

Kur’an’ın insanlara öğütlediği; müminlerin kardeş olup birbirlerine sarılmaları ve arka çıkmaları iken, üstte bahsettiğim düşünürlerin sözleri zihinlere daha çok kazınıyor. Çünkü mevcut propaganda çatışma kültürünü ve rekabeti önceliyor. Bugün Türkiye’de en çok satılan kitabın “Savaş Sanatı” olması, kavganın, hilenin ve dövüşmenin neden bu kadar yayıldığına bir kanıt teşkil edebilir. İnsanımız iyiliğe özendirilmiyor. Özendirilse bile bu faaliyet, diğer yandaki zararlı faaliyetlerle ölçüşebilecek düzeyde değil.

Bir diğer mesele her şeyi bilen ama temel görgüsü ve ahlakı olmayan insanlarla karşılaşıyoruz. Yolda insanın üstüne yürüyen, konuşurken sözünü kesen veyahut argo konuşan tiplerle sıklıkça rastlaşıyoruz. Bunların verdikleri rahatsızlıklar da başlı başına meseledir. Denizi kirleten, sokağa tüküren, yerlere çöp atan insanlar da bozgun faaliyetindedirler. Pekiyi biz bu kadar utanmaz bir hale nasıl geldik? Diğer yandan “Bunca üniversite okuyan lise bitiren kalabalıkların işleri böyle mi olacaktı?” diye insan kendine sormadan edemiyor.

Yunus Emre’nin; “İlim en gerideymiş, illa edep, illa edep!” dediği yerdeyiz.

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.