Sümerolog Veysel Donbaz, bu ülkenin yetiştirdiği büyük dâhilerden. Beş altı ölü dili biliyor olmasının yanı sıra dinler tarihine dair engin bilgisi var. Aynı zamanda o, eski tablet yazılarının da uzmanı. Binlerce eserin yurtdışına kaçırılmasına mâni olmuş. Bu yanıyla milletimize ve devletimize katkısı takdire şayandır. O’nun hakkında yakın dönemde belgeseller yapılıyor ve maalesef daha çok yabancı kanallar onun ve çalışmalarının üzerine düşüyor
Anadolu’da kültürel mirasımıza ait olan birçok şey, Batı’nın müzelerinde ve kütüphanelerinde bulunuyor. Bu eserlerin oralara nakli bazen doğal yollarla olsa da bazen gayri resmi yollar kullanılıyor ve birçoğu da belgeleniyor. Örneğin Beyşehir’deki meşhur bir cami mihrabı, çinili özelliği ile paha biçilemez halde iken, kendi ait olduğu yerde değil de Almanya’da sergileniyor. Mihrabın oraya gidiş hikayesi de ayrı bir hikâye.
Medeniyetimizin köşe taşı olan eserler örneğin Matürîdî’nin Kitabu’t-Tevhid isimli anıt eseri Cambridge kütüphanesinde bulunuyor. Kutadgu Bilig’in asıl nüshalarının Vatikan ve benzeri başka yerlerde olması da bizler için ayrıca üzücü ve düşündürücü bilgiler. Birçok klasik eserin en temiz kayıtları Avrupa kütüphanelerinde bulunuyor. Bizim elimizde yüz binlerce yazma eser var ve çoğunun tasnifini yapabilmekle meşgul olduğumuz için içeriğine henüz hakim olamadık. Ancak Batılılar aradıkları şeyleri elleriyle koymuş gibi buluyorlar. Bunların her biri düşündürücü notlardır ve bizler için ibretlik olaylardır.
Diğer yanda birkaç yıl önce Sivas’taki meşhur medreselerin çinilerinin yanlış işler sebebiyle zarar görmesi ve bazı heykel ve klasik/antika malzemelerin acemi insanlar elinde heder olması Batı’ya malzeme oluyor. Kültürel mirasımıza sahip çıkmamız ve değerlerimizi yaşatmamız gerekiyor. Zira bütün bu hatalar, onların yegâne savunusu olan “kültürel mirası koruma” gayelerinde ellerine malzeme oluyor.
Bütün her şeyi bir kenara bıraktığımızda Doğu’nun talan edilmesi ve yüzbinlerce özel eserin ve eşyanın kaçırılması gibi bir durum da söz konusu. Dönüp herkesin kendisine şu soruyu sorması gerekiyor; “Acaba Batılılar, bunları babalarının hayrına mı alıp ülkelerine taşıyorlar?”.
Eğer değerlerimizi koruma ve yaşatma hususunda ısrarcı olmazsak, bize ait olan şeyleri Batı’da müzelerde ve kütüphanelerde bin bir izinle, yalvar yakar birer ikişer kere görmek için el etek öpen insanlar konumuna düşeceğiz. Örneğin; Kur’an’ın eski yazmaları, yine Batı’da karşımıza çıkıyor ve bunların hepsi bizi derinden yaralıyor. Birçok klasik eser de sergilenmediği gibi aksine bizlerden saklanıyor. Bu eserleri bizden önce okumuş olmalarını ve bu sayede bizi tanımlamalarını ve yönlendirmelerini görmek onların işine yarıyor bize ise zarar olarak dönüyor.