Önce 1 Temmmuz 2023 tarihli haberi özetleyelim:
Hollanda Kralı Willem-Alexander, Hollanda’nın kölelikteki tarihsel rolü ve bu etkinin günümüzde de devam etmesi nedeniyle özür diledi.
Hollanda Kralı Willem-Alexander, bugün Hollanda’da köleliğin yasal olarak kaldırılışının 160. yıldönümü nedeniyle düzenlenen törende konuştu. Hollanda Kralı, “Bugün burada, Kralınız ve hükümetin bir parçası olarak karşınızdayım. Bugün kendimden özür diliyorum. Hollanda’nın kölelik tarihini hatırladığımız bu günlerde insanlığa karşı işlenen bu suç için özür diliyorum” dedi.
2020 YILINDA DA ÖZÜR DİLEMİŞTİ
Kral Alexander, 2020 yılında Endonezya’da Hollanda sömürgesinin “aşırı şiddet” kullanması nedeniyle özür dilemişti. Geçtiğimiz aralık ayında da Hollanda Başbakanı Mark Rutte, ülkesinin kölelikteki tarihsel rolü ve köleliğin günümüze kadar süregelen sonuçları için özür dilemişti.
Yorumumuz
5816 yasa sebebiyle yakın tarihini inceleyemeyen ve sonuçlarını alenen paylaşmayan bir toplum olduk. Bu ilkelliğimizi dile getiren aydınımız da yok.
Biz İslamî ölçülere göre savunamayacağımız padişahlığı kaldırdık. Halifeliğinin kaldırılması ise İngilizlerin etkisiyle tam bir siyasi hamakat ve cinayet oldu.
Demokrasi havariliği yapan bazı Batı ülkeleri kırallığı kaldırmıyor. İngiltere, İsveç, Norveç, Hollanda Belçika vs krallık. Bunlar kaldıramaz da, çünkü köleci geçmişlerinde kazandıklarını korumak istiyorlar. Köleci zihniyetleri modernleşti; sömürücü ekonomik kurumları ise devam ediyor. İşte böyle arada bir özür diledikleri de oluyor.
PEKİ BİZ NİYE YÜZLEŞEMİYORUZ?
İslam ile çatışan köleliği yaşattıysak da Amerika ve Batı’da olduğu gibi zalimane uygulamamız yoktur.
Tamam da, peki İslam’ı tahrifle asırlarca yaşattığımız kölelik için biz Müslümanlar kendimizle ve tarihimizle yüzleşebildik mi?
Kur’ân ve Sünnet’te yeri olmadığı halde İslam Hukuku eserlerinde ve uygulamada yer alan Kur’ân ve Sünnet dışı köle alım satımı örneklerini ayıklayabildik mi?
Geleneksicilerimiz ictihadlar çizgisinde savunamaksızın köleciliği korurken, modernist tarihselci ilahiyatçılarımız da batıl görüşlerini doğrulamak için köleliği Kuran ve Sünnet’e mal ederler. Böylece nasların zahirinden değil de yalnızca amacından hareket edilmesini önerirler. Amaç zaten İslamî bir hayat düzeninin olmadığını kanıtlayıp laikliği tahkim etmektir.
Konu bir makale açıklanabilecek gibi değil.
Okuyucularımıza “Kur’ân ve Sünnet Işığında Cariyeler ve Sömürülen Cinsellikleri” isimli kitabımızı öneriyor, kitabımızın çok kısacık bir özeti sunuyoruz:
KUR’ÂN VE SÜNNET IŞIĞINDA CARİYELER VE SÖMÜRÜLEN CİNSELLİKLERİ
(Köleliği ve Odalık Uygulamasını Kaldıran İslâm Savaş Esirliği Sistemi’nin Kur’ânî ve Nebevî Temelleri)
Bütün nimetlerin Mevlâ’mızdan olduğu hakikatini nefsime bir daha hatırlatarak ifade edeyim; bu Kitap, padişahlık ve benzeri babadan oğula intikal sistemlerinin, İslâm’ın ve müminlerin sırtına yüklediği kölelik kamburunu, Kur’ân ve Sünnet ile ameliyat masasına yatıran devrim nitelikli ilmî bir çalışmadır.
Önemi giderek anlaşılacak ve inşaallah kaynak olarak varlığını sürdürecektir. Kitabın içeriğine ışık tutan kısa tanıtımını sunuyorum:
[Kurduğu “Savaş Esirliği Sistemi” ile gücü kırılan ve stratejik hedefleri tahrip edilen düşmandan esir alınmasını onaylayan İslâm, esirlerin de karşılıksız veya Fidye karşılığı bırakılmasını emretmiş, onların öldürülmelerini ve köleleştirilmelerini yasaklamıştır.
İnsan üzerinde ilahlaşma olan kölelik mütekabiliyet/bire bir karşılık verme yoluyla yasallaştırılamayacağı gibi, tutsaklar da uzun süre esirler olarak tutulamazlar. Çünkü İslâm, özgürlük fidyelerini veremeyecek esirlerin özgürlüklerine kavuşturulmaları için İslâm Toplumu’nun resmi vergisi olan Zekât gelirlerinden fon ayırmış, onlarla özgürlük sözleşmesi yapılmasını (Kitabet) emretmiş, özgürleştirici cezalar ve kefaretler belirlemiştir.
Kur’ân, nikâh şartını getirerek esir kadınlar olan cariyelerle odalık yani nikâhsız eş olarak ilişkiye girilmesini haram kılmıştır. Kişi Kur’ân’ın belirlediği şartlarla kamuya ait olan ve şahısların yönetimine bırakılan cariyelerle evlenebildiği gibi ilgili kamu yönetiminden izin alarak kendi cariyesiyle de evlenebilir. Mehir vermeksizin evlenilen cariye de hür olur.
Cariyeler mal değil Allah’a kullukla yükümlü insan oldukları için alınıp satılamazlar. Dönemimizdeki sporcu satışları benzeri yalnızca devir işlemleri yapılabilir. Sınırlı istisnaları dışında temel hakları da yürürlüktedir.
Kitabımızda geleneksel kabullerimizle çelişip çatışan gerçeklerin Kur’ânî ve Nebevî temelleri ortaya konulmaktadır.”]
Bu kitabımız Arapça ve Fransızca’ya tercüme edilmiştir. Tercümeleri yazılı izinle basılabilir.
Ali Rıza Demircan