Hûd 11/93. ve 94. ayetlere odaklanan bu yazı, Medyen toplumunun Allah’ın rahmetinden yoksun kalmasının Semûd kavmiyle benzerlik gösterdiğini ortaya koymaktadır. Bu çalışmanın amacı, azaptan kurtulma ve azaba uğrama arasındaki dengeyi anlamak ve bu kavramları Kur’an’ın anlatılarından biri olan Medyen toplumu örneği üzerinden incelemektir. Yazıda Rudi Paret’in (1901-1983) dil ve tema açısından yakınlığı bulunan benzer Kur’an pasajlarının birlikte değerlendirildiği paralel pasajlar yöntemi tercih edilmiştir.[1]
Allah’ın rahmetinin gazabını geçmesi
Medyen toplumunda adaleti tercih ve tebliğ edenlerin akıbeti iyi, zulmü tercih edenlerinki ise kötü olmuştur: “Emrimiz gelince Şuayb’ı da onunla beraber îman edenleri de bizden bir rahmetle kurtardık. Zâlimleri ise o ses yakaladı. Hemen yurtlarında diz çöküp kaldılar.” (Hûd 11/94). “Emrimiz gelince” azabımız gelince anlamına gelebilir. Azabın beklenmesinden söz eden önceki ayet (Hûd 11/93) dikkate alındığında “azap vakti gelince” anlamına gelmesi de mümkündür. “Şuayb’ı da onunla beraber îman edenleri de bizden bir rahmetle kurtardık.” denilerek önce azaptan kurtarılanlardan söz edilmesi, Hz. Şuayb’a ve müminlere verilen değeri gösterdiği gibi Allah’ın rahmetinin gazabını geçtiğine (el-En`am 6/12) de işaret eder. Bu ifadedeki “rahmet”, müminlere nasip olan iman veya azaptan kurtulma nimeti olabilir. Allah’ın rahmetinin gündeme getirilmesi, kulların ibadetlerini yerine getirmelerinin cennete gitmelerindeki rolünü iptal etmemektedir. Aksine Allah’ın onlara lütfuna işaret etmek içindir. Yani kullar, Allah’a itaat için ellerinden geleni yapacaklar ve bunu yeterli görmeyip cennete gitmek için ilahi rahmete de muhtaç olduklarını bileceklerdir. “Zâlimleri ise o ses yakaladı.” ifadesindeki ses, Cebrail’in helak ile sonuçlanan sesi olabileceği gibi başlarına gelen bir depremin uğultusu da olabilir: “Derken o şiddetli deprem onları yakalayıverdi de yurtlarında diz üstü çöküp kaldılar.” (el-A`raf 7/91). Ayetteki (Hûd 11/94) “diz çöküp kaldılar” ifadesi, inkârcıların öldüklerini ifade etmektedir. Bu kavme gelen bir azap da “gölge günü azabı”dır: “Velhasıl onu yalancı saydılar da kendilerini o gölge gününün azabı yakalayıverdi. Gerçekten o, muazzam bir günün azabı idi!” (eş-Şuarâ 26/189). Dolayısıyla bu kavme gelen azap; korkunç bir sesi, depremi ve onları kaplayan bir bulutu içerdiği söylenebilir.
Sesle helak: Medyen ve Semûd örneği
Kur’an, Medyenlilerin Allah’ın rahmetinden yoksun kalmasını onlara komşu bir ülkede yaşadıkları söylenen Semûd kavimininkine benzetmektedir: “Sanki orada yaşamış değillerdi. Haberiniz olsun ki Semûd kavmi, Allah’ın rahmetinden nasıl uzaklaştıysa Medyen kavmi de öylece uzaklaştı.” (Hûd 11/94). Ortak yönü “ses” ile helak olan bu iki toplumdan Semûdlulara sesin yerin altından, Medyenlilere ise gökten geldiği söylenir.
Sonuç
Medyen toplumunun hikâyesi, azaptan kurtulma ve azaba uğramanın nedenlerini anlamamız için önemli öğütler içermektedir. Bu kıssa bize, adaletin ve merhametin hayatımızın temel taşları olması gerektiğini hatırlatıyor. Sadece ibadetlerimiz cennete gitmek için yeterli değildir. Allah’ın rahmetine de muhtaç olduğumuzu unutmamalıyız. Medyen ve Semûd kavimlerinin akıbetleri, insanların Allah’ın rahmetinden nasıl uzaklaşabileceğini göstermektedir. Şuayb kıssası bize, tevhidden ve hakka riayet etmekten uzaklaşmamamızı öğütlüyor. Allah’ın rahmetine ulaşabilmek için kalbimizi temiz tutmalı, iyilik ve adaletin canlı şahitleri olmalı ve bu değerleri yaymalıyız.
[1] Hüseyin Polat, Alman Oryantalistlerden Kur’an ve Tefsir Çalışmaları (Rudi Paret Örneği) (Elazığ: Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Temel İslam Bilimleri, Yüksek Lisans Tezi, 2021), 78.