Ak Partiyi karıştırmayı ve dolayısı ile Tayyib ERDOĞAN’I itibarsızlaştırmayı hedefleyenler haddi aşmaktadırlar. Bu çıkışlarıyla fitneye sebep olmaktadırlar.
Kendilerinde, toplumla paylaşacakları sermayeleri olmayanların en azından kendi pozisyonlarını ayarlamaları gerekir. Haddi aşanların kendilerini dev aynalarında görmemeleri ve vekili oldukları milletin değerlerini göz ardı etmemeleri doğal görevleridir. Bu görevlerini unutup aşırılaşmaları tepkileri peşinden getiriyor. Bunun karşısın da uyarıldıklarında tatsızlıklar kaçınılmaz oluyor. Kimse “lâyüsel” değildir.
Bunun için Ak Parti silkinme zorundadır. Gizli ve hain servislere fırsat vermeden tedbirini almalı ve virüsleri üstünden atmalıdır. Yoksa bu virüs yayılma istidadındadır. Bu virüs yayılması sosyal alanda olduğu gibi siyasal alanda da inkâr edilemeyecek kadar yaygındır. Oldukça yaygın olan itibarsızlaştırma çabaları, dönüp dolaşıp aleyhte faaliyet gösterenleri de sargılamaktadır. Partiler arası münasebetlerde de yaşanmaktadır. Yaşanan gerçekler çoktur. Daha önce “ADALET yürüyüşleri” ile Tayyib Erdoğan’ın diktatörlüğünü iddia eden Kılıçtaroğlu şimdi kendisi suçlanıyor.
Şimdi de kendi partilileri hem Onun diktatörlüğünü gündeme getirdiler, hem de Onun aleyhinde “adalet yürüyüşüne” çıktılar. Bir nevi Kılıçtaroğlu kendi kazdığı kuyuya düştü. Başkası aleyhine hazırladığı tuzağa kapılarak bedelini ödüyor.
Bunun karşısında da Ak Partide değişik mihraklara mesajlar verip bir şeyler yaptıklarını zannedenler, kendi kazdıkları kuyuya düşünce hiç şaşmamalıdırlar. Yabacı şer güç ve fuhuş destekçilerinin konularını gündeme getirmek ve gündemde tutmak bu milletin konusu değildir. Bununla kamuoyunu meşgul edenler de affedilmezler. Milletimizi, ahlâk dışı ve çıkarcı zorbaların yönetimine terk etmek, sahipsiz bırakmak ve insanları haksız uygulamalara zorlamak insan haklarına aykırıdır ve dengesizliktir.
Ak Parti, yirmi üç senelik süreçte, hem bunlara göğüs germeye ve hem de bizim çocukluğumuzdan itibaren hayal edip gününü beklediğimiz birçok gelişmeyi gerçekleştirdi. Birçok alanda şahlanarak Türkiye’ye çağ atlattı. Birkaç asırlık kâbusun prangalarını kırıp attı. Özgür bir millet olma şerefine yöneldi. Özellikle alt yapı alanlarında, sanayii dalında, savunma sanayii alanında, sağlıkta, ulaşımda, yeraltı ve yerüstü zenginlilerimizi ülkemize kazandırdı. Kârlı çalışmalar başarısını gösterdi.
Özellikle sömürgecilikle nice milleti mağdur edip zenginliklerini çalan Avrupa ve Amerika’yı uyarmayı başardı. Sömürgeleri bir bir ellerinden çıkan bu şer güçler şimdi açlık korkusuna kapıldılar. Bu, Dünya’yı çok yakından ilgilendiren meseleler yalnızca birer politik manevra değil büyük davanın başarısıdır. Mesele yalnızca Tayyib Erdoğan’ın meselesi de değildir. Bu “büyük davanın meselesidir.” Tayyib Erdoğan bugün bu hareketin lideridir. Onun için bunlar oldukça önem arzetmektedir.
Bugün dâhili ve harici şer güçlerin, bize karşı kullandıkları her tür uygulama bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bu gerekçe ile de yerli ve millî olan herkesin bu meseleye sahip çıkması vatan borcu olarak kabul edilmelidir. Kişisel kazanımların ön plana alınması, mesele çözümlemez. Bu her ideoloji alanında da geçerlidir.
Ancak, müslümanların daha hassas, daha ciddi, daha tutarlı ve daha âdil olmaları gerekmektedir. Ancak bu ortamda hukukî, siyasî, sosyal ve ekonomik dengeler rayına oturur. Niyeti bozuk, temayülleri çarpık, iddiaları tutarsız, bilgisi yetersiz ve tecrübede toy insanların hem kendilerine ve hem de kamuya zararları önlenemez oluyor. Yanlışlar, yayıldıkça kronikleşiyor, her kes huzursuz oluyor.
“Bizi yanıltan, aldatan bizden değildir!” Esselamualeykum. İlhan Oral