Bu girişten sonra takva gücü ile konumuza girelim.
Takva gücü ile biz İslâmî iman gücünü kastediyoruz. Takva gücü ile biz hayatın ilâhî emir ve yasaklara göre düzenlenmesinin oluşturacağı gücü kastediyoruz. Takva gücü ile biz hayatın, fertlerin ve ictimaî olayların İslâmî değer ölçülerine göre değerlendirilmesini kastediyoruz.
Aziz kardeşlerim! İslâmî iman gücü, yani amentü esaslarına iman, öylesine muhteşem bir güçtür ki, kelimelerin dar kalıpları içinde bu gücü ifade edebilmek mümkün değildir.
Bu güçten yoksun olan ana güçten yoksundur. Zira ancak amentü esaslarına imanla insan kâinatın, yer küresinin, insanlar ve tüm diğer varlıkların Allah’ın yaratığı olduğunu ve O’nun tarafından bütün bu varlıkların yönetildiğini bilir.
Bu iman sistemiyle; yani İslâm’ın iman sistemiyledir ki insan, ben kimim, nereden geldim, nereye gideceğim, hayat nedir, ölüm nedir, ölüm ötesi nasıldır, suallerinin cevabını verebilir. Bu sistemledir ki, insan kul olduğunu, kullukla vazifeli bulunduğunu ve Âhiret alemine göç edeceğini öğrenir. Ancak İslâm’ın iman sistemiyledir ki insan, ölümü, ölüm ötsi hayatını tanır, ölümle taptaze bir hayata başlanılacağının irfanına erer. Bu iman sistemiyledir ki insan, Allah’ü Zülcelâl’in insanların yönetimini, gönderdiği Peygamberler aracılığı ile bildirdiği emirler ve yasaklarla üzerine aldığını idrak eder.
Değerli kardeşlerim! Biz sahip olduğumuzun değerini bilmiyoruz. Şu size özetlediğim hayat görüşleri var ya, İslâm’ın getirdiklerinden nasipdar olmayan insanlık, bu bilgilerden yoksundur. Vahyin ışığından yoksun insanların yukarıda söz ettiği hayatî suallerin cevaplarını vermeleri mümkün değildir.
İnsan bu kâinatın ne olduğunu anlamaz, yerküresine bir mana veremezse, ben kimim, nereden geldim, nereye gideceğim suallerini cevaplandıramazsa o insanın dünya hayatında istikrar bulması, huzur bulması mümkün müdür?
DÜŞÜNÜN Kİ, İNSAN HER AN ÖLEBİLİR
İnsan istikbal istikbal diyor. Hangi istikbal? Her an bitebilecek bir hayatın istikbalinden söz edilebilir mi? Bir insan ölümü öldürmedikçe bu hayatta huzur bulabilir mi? Bu hayatı, ahiret gayesiyle yaşamadıkça bu hayatın mücadele etmeye değer tarafı kalır mı?
Ben yarın İstanbul’a yöneleceğim. Bir otobüs kazası geçirebilirim. Kalbim bir anda durabilir. Şimdi sizin için de böylesi ihtimaller vardır. Peki her an bitebilecek bir hayatın sahibi olarak insan nasıl istikrar bulabilir? Nasıl huzur bulur, nasıl tekâmül eder?
Müslüman ahiret hayatına imanıyla ölümü öldürmüş olan insandır. Biz bu hayatı yalnız bu hayat için yaşamıyoruz. Hiçbir gözün görmediği hiçbir kulağın işitmediği hiçbir kalbin tasavvur edemeyeceği ilâhî ve sonsuz nimetlerle dolu ebedî bir hayatın aşkıyla yaşıyoruz bu hayatı elhamdülillah. Onun için mücadele veriyoruz. Bu imana sahip olmayan insanlar nasıl bu hayatı aşklı, sevdalı, anlamlı yaşayabilir?
Değerli Kardeşlerim! İşte insanı yeryüzü hayatında güçlendiren bu inanç, takva gücünün bir bölümünü oluşturur. Bu güce sahip değilsen dört bacaklı hayvanların hayatından temyiz edilemez bir mecraya dökülür hayat. Anlamı kalmaz.
GELECEĞİ OLMAYAN HAYAT, HAYAT MIDIR?
Onun için bugün bütün dünya stresler içinde. İnsanlar ruh hastası haline gelmiş. Allah’a iman etmeyen, ölüm ötesi ahiret hayatına iman etmeyen her an Allah’u zülcelalin ilmiyle, kudretiyle, hikmetiyle üzerinde tecelli ettiğinin şuurunda olmayan insanın bunalımlarından korunması mümkün müdür? Mümkün değildir. Onun için Amerika’da da, Avrupa’da da Rusya’da da en büyük bela ihtiyarlamaktır. Çünkü hayatın madde ölçüleri içerisinde sonu yaklaştıkça, yaşam içinden çıkılmaz bir bunalıma dönüşür.
TAKVA GÜCÜ İSLAMÎ İMAN VE AMELLERLE OLUŞUR
Evet, “takva gücü”; namazla, oruçla, zekâtla, hacla, kurbanla, ana-babaya itaatle, akrabaya nafakayla, komşu haklarına riayetle, özde sözde dosdoğru olan insanlarla kader birliği yapmakla, adaletle, afla, hakka çağırmayla, merhametle, nefsin istediğini diğer insanlar için istemekle sağlanan güçtür. Evet, takva gücü şirkten, yalandan, riyadan, zulümden, faizden, içkiden, kumardan, zinadan, aldatmadan, gıybetten, jurnalden, israftan beri bir hayat programı içerisinde yaşamanın sağladığı planlı ve programlı güçtür. Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir topluluk gerçek Müslümanlar kadar ciddî, mebdei ve meadı (başlangıcı ve sonucu) belirli ahenkli, planlı, programlı ve belli bir hayat düzenine sahip olamaz. Çünkü Müslüman’ın hayat programı bellidir. O tuvalete girerken bile özgür değildir.
İSLÂM’DA MÜSLÜMAN’IN KİŞİSEL HÜRRİYETİ YOKTUR
Müslüman için hürriyet Hakk’a kulluktur. Tuvalete girerken “Allahümme inni eûzübike minel hübsi ve hebâis” denir. Yani Allahım! Erkek ve dişi şeytanların/şeytâni pisliklerin şerrinden sana sığınırım. Yatağa girmenin adabı vardır. Ticaret yapmanın kuralları vardır. Mirası taksim etmenin kuralları vardır. Cezaların belirli kuralları vardır. İnsan hayatıyla ilgili aklınıza ne geliyorsa belli bir çerçeve içerisindedir. Evet, böylesine ilâhî programa göre ayarlanmış, ahireti hedefleyen bir hayatın getirdiği güçtür takva gücü. Müslüman bu güce sahip olmaya çalışmalıdır. Bu güce sahip olmayı istemiyorsa, zaten İslâm’la ciddî rabıtalar tesis etmesi mümkün değildir.
İSLÂM BİR İNANÇ VE YAŞAM DİNİDİR
Hayattan kopuk Müslümanlık olmaz, olamaz. Biz kendimizi bağımsız görüyoruz. Hayır, Müslüman inandığı kuralların insanıdır. Müslüman inançlarına göre yaşar. Yoksa zamanımız Müslümanı gibi yaşadığı gibi iman etmeye çalışmaz. Takva gücü bir de fertleri ve içtimaî olayları Kur’ân ve Sünnet’in buyruklarına göre değerlendirmekle oluşur.
Değerli kardeşlerim, itiraf etmeliyiz ki değer yargılarımızı yitirdik. Allah’ın ve Peygamberinin koyduğu değer yargılarına göre değerlendirmeler yapmadığımız için İslâm’ın değer hükümleri de bu toplumda tersyüz olmaya başlamıştır. Burada özetle şunu ifade edeyim ki, Allah’ü zülcelal’in gayretine en ziyade dokunan, Allah’ın kulundan nefretine en ziyade sebep olan tavır, Allah’ın sevdiklerini sevemememiz, Allah’ın sevmediklerinden kaçınamayışımızdır.
Bir tarafta, bir temizlik işçisi var. Bu temizlik işçisi Allah’a iman eder, ahirete iman eder, Allah’ın ve peygamberinin buyruklarına göre hayatını düzenlemeye çalışır. Fakat Simav Belediyesinde temizlik işçisidir. Diğer tarafta, bir devletin başkanı var. Alemlerin Rabbi olan Allah’a tevhid inancı üzere inanmaz, veya inanır da Allah’ü Zülcelal’in ve O’nun peygamberinin koyduğu ilâhî emir ve yasaklara göre hayatını düzenlemez, bu ilâhî ölçülerin dışında bir hayat sürer. Eğer Müslüman, ağırlığını, değer yargılarını temizlik işçisinden yana koyamaz, bu vatandaşı, inanç ve ibâdet hayatından yoksun devlet başkanının üstünde mütalaa edemezse takva gücüne eremez. Gerçek Müslüman olamaz. Allah Zülecelâli ziyadesiyle darıltır. Çünkü insanları yaratan, farklı kabiliyetlerde halk eden, fizik yapıdan rızka kadar farklı kılan yüce Allah’tır.
DEVLET BAŞKANI KAPICI KIYASI
Allah katında devlet başkanıyla apartman kapıcısının farkı yoktur. Onu da Mevla yarattı, bunu da Mevla yarattı. Yeryüzünde kulluk denemesine tabi tuttuğu için Mevlâ, bir kısmının zekâsını kısıyor, bir kısmına üstün zekâ bahşediyor, bir kısmına kabiliyetler veriyor, diğer bir kısmının kabiliyetlerini sınırlıyor. Bir kısmına fazlaca rızık veriyor, diğerlerine ancak kendilerine yetecek kadar rızık takdir ediyor. Ortada adaletsizlik var görünüyor, doğru, fakat yeryüzünde adâlet değil, hikmet cereyan ediyor.
Yeryüzünde bizler kulluk denemesine tabi tutulduğumuz için ve hayat da yalnız dünya hayatından ibaret olmadığı, ahret hayatıyla bir bütün olduğu içindir ki adâletsizlik de yok. Allah ü Zülcelal apartman bekçisine üç tür nimet vermiştir, üç tür kulluk sualleri yöneltecektir. Devlet başkanına elli tür nimet vermiştir. Ona kulluk sualleri de elli türden gelecektir. Değişen bir şey yok. Onun için şu olamadım, bu olamadım diye gam çekmeye gerek yok. Mevcut şartlar içerisinde Allah’a kulluk yapabiliyor muyum, yapamıyor muyum onun muhasebesini yapmalı, vicdanımızda cevaplarını bulmaya çalışmalıyız.
TAKVASIZ GÜÇLER ZULME ARACI OLUR
Değerli kardeşlerim! Bütün güçlerin anası bu takva gücüdür. Eğer bu takva gücüne sahip değilsen ilim gücüne, teknik güce, bedenî güce ve maddî güce sahip olmasan da kayıp değildir. Neden? Çünkü takva gücü olmadan ilim gücü, teknolojik güç, maddî güç ancak zulme yol açar, ancak sömürüye yol açar, ancak insanların haklarına tecâvüze yöneltir. İşte vahiy bilgilerinden yoksun insanlığın ilmî ve teknolojik gelişiminin doğurduğu bahtsızlık.
Biliyorsunuz bugün yeryüzünde en büyük harcamalar silahlanmaya yapılıyor. Milletlerin bütçelerinin hemen hemen yarısı silahlanmaya tahsis ediliyor. Bugün Amerika’nın, Rusya’nın, Fransa’nın, İsrail’in ve İngiltere’nin elindeki nükleer silahlar, kimyasal silahlar insanlığı bir kere değil, yüz kere değil, bin defa mahvedebilecek boyutlara ulaşmıştır. Bugün yeryüzünde adâlet hâkim değil, fazilet egemen değil. Yeryüzünde zulüm ve sömürü hâkimdir. Silahı etkin ve büyük olan dünyada sömürüsünü sürdürüyor. Yani takva gücünden yoksun insanlığın elindeki ilmî güç, teknolojik güç insanlığa adâlet, huzur, istikrar ve mutluluk sağlamaktan çok, mutsuzluğa sebep olmaktadır.
Değerli kardeşlerim! Bu açıklamalarımız şimdiye kadar zaman zaman dinlediğiniz açıklamalardır.
Devam Edecek..