İslam‘a nispet edilişimizin yani bizim Müslüman olarak anılmamızın mücerret bir isimlendirme olmadığı, tartışılmayacak kadar açık seçik bir durumdur. Mevcut muharref din mensuplarının dinlerine nispet edilişleri ile bizim İslam‘a nispet edilişimiz arasında muhteşem farklar vardır. Onların Yahudi veya Hıristiyan olarak anılmaları, içini dolduramayacakları bir dosyanın üzerinde adlarının bulunmasıdır. Bizim Müslüman olmamız ise hayatın her alanında ‘Müslümanca, İslam‘a göre‘ ayarlanmış kurallarla düzenlenmiş bir yaşam tarzını yansıtmaktadır. Hıristiyan veya Yahudi, haftanın belli günlerinde ibadethanesine gidebilir ve bu onun dindarlığı için yeter. Müslüman ise her gün, her an ibadet ortamında olmadıkça Müslüman olmanın içini dolduramaz. Onların dini bir kenarda ticaretleri öbür kenarda durabilir. Müslüman ise ticaretinden yatak odasına, siyasetinden sosyal beraberliklerine kadar her alanda İslam‘ın kendisine çizdiği çizgilere göre yürümek, düşünmek, uygulamak zorundadır.
İslam, ibadethane dini değildir. Hayatın dinidir. İslam‘ın olduğu her yerde hayata hâkimiyet vardır. Çarşılar onundur, sokalar onunla yürünür. Ekonominin hesaplarını o yapar. Evler onunla mamurdur. Camiler ise bir enerji depolama yerleridir. Camide başka evde başka bir Müslüman tasavvuru yapılamaz.
Müslüman, giyiminden bellidir. Yürüyüşünden bellidir, namaza bile yürüse vakarlı yürür. Heybetlidir, zelil olmaz. Zengin olsa şımarmaz, fakir olsa sefilleşmez.
Müslüman‘ın ayakları ölçülü ve yöneltilmiştir, batıla doğru yürümez, yürüse kalbi onu geri çeker. Eli hakkı tutar, haramı tutmaz, zulme yardım etmez.
İslam, insanları dine davet ederken beyinlerini boşaltıp Allah‘a gelmelerini emretti. Eski birikimi ile gelenin bekleyebileceği bir salon yoktur. Diline hâkim olan Müslüman ideal Müslüman‘dır, tıpkı namaz kılan Müslüman‘ın ideal Müslüman olduğu gibi… Müslüman dili ile Müslüman‘dır. Dilinden ve elinden insanların güvende kalamadığı bir Müslüman kendine istediği payeyi biçebilir. Âyet ve hadislerde ise dilini koruyamayanların akıbeti bellidir.
Dil değil de ne?
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin sahabeden Muaz bin Cebel‘le yaptığı uzun konuşmasının ardından ona dilini göstererek: ‘Buna dikkat et!‘ demesi üzerine oda: ‘Ya Resûlellah, biz konuştuklarımızdan da hesaba çekilecek miyiz?‘ şeklinde sorması üzerine meşhur uyarısında bulunmuş ve şöyle demiştir:
‘İnsanları yüzleri üstünde ateşe sürükleyen, dilleri ile söyledikler değil de nedir?‘ (Tirmizî, İman, 8/2616; İbni Mace, 3973)
Bir başka hadiste dilin hayra ve şerre açık olan kabiliyet alanı çok daha uç noktalara taşınmaktadır:
‘Allah‘a ve ahiret gününe iman eden ya hayır konuşsun ya da sussun.‘ (Buharî, Edeb, 85/6135; Müslim, Lukata, 3/4513)
Bu hadis, dili bir konuşma aracı düzeyinden alıp cennete veya cehenneme sevk eden bir araç durumuna getirmektedir. Bu da Müslüman konuşurken, konuştuğu ile cennete veya cehenneme yatırım yapmakta olduğunu bilerek konuşmasını gerektirmektedir.
Şu hadis ise çizgiyi biraz daha netleştiriyor:
‘Allah ümmetimin içinden geçirdiklerini, onları yapmadıkça ve konuşmadıkça bağışlamıştır.‘ (Buharî, Eymân, 15/6664; Müslim, İman, 58/332)
Burada iki nokta dikkatten kaçmamalıdır. Birincisi, bir işi yapmakla konuşmak aynı oranda suç nedeni görülmektedir. İkincisi de, konuşmak af kapsamı dışında tutulmuştur. Bu ince ayarı başka bir hadiste çok daha geniş bir kavram üzerinden izleyebiliriz. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in en iyi Müslüman‘ın kim olduğu sorusuna verdiği cevap şöyledir:
‘Müslümanların dilinden ve elinden güvende olduğu kimsedir.‘ (Buharî, İman, 5/11; Müslim, İman, 14/163)
Buharî ve Müslim‘in imanla ilgili bölümde ele aldığı bu hadis açık bir şeklide, dilin insanlara güven vermesini imanla alakalı birinci dereceden bir konu olarak ortaya çıkarmaktadır. Kul, basit gördüğü bir kelime ile en vahim akıbete kayabilir. (Buharî, Rekaik, 23/6477; Zühd, 6)
Ölçü
Dinimizin laiklik şartlarında yaşanmasını benimsemediğimiz ve bunu dinimize düşmanlık olarak gördüğümüz gibi siyasetsiz, ekonomisiz ve ahlâksız bir din de istemeyiz. Böyle bir din peşinde olamayız. Dinimiz bir bütündür. İçinde ahlâk da vardır. Ahlâkın da ilk maddelerinden biri dildir. Dilimizden imanımız, mü‘min şahsiyetimiz ölçülebilir, ölçülmelidir de…
Dil sürçmeleri
Allah‘a karşı uzamış dil en büyük sürçmeyi yapmış ve sahibini ateşe sürüklemiştir. Şirk olan bir sözün telaffuz edilmesi, Allah‘a ve Peygamber aleyhisselama yalan söz isnat edilmesi böyle hatalardandır. Şirk olan bir söz ne söylenebilir ne de söylenmesine müsamaha edilebilir. Böyle bir hata, sahibini zalim durumuna düşürür. Bilmeden, zanla veya nefsi tatmin için fetva vermek de böyledir. Çünkü fetva, Allah adına imza atmaktır; ‘Allah böyle emrediyor, yasaklıyor‘ anlamına gelen fetvanın bilmeden, nefsin arzularına göre kullanılması ağır bir dil hatasıdır. Allah‘ın hükümlerini terk edip beşerin sözlerini nakletmek, onlarla hükmetmek de hatadır. Allah‘tan başkasının gaybı bilmesi olarak yorumlanabilecek tutumlar ve sözler de ağır hatadır. Allah‘tan başkasının adına yemin etmek böyledir. Yemini yalan olarak yapmak ağır suçtur. Kadere itiraz olan sözler çirkin dil sürçmelerindendir. Ticarete yemin sokmak hatadır.
Yalan bütün çeşitleri ve renkleriyle dilin işleyeceği ağır suçlardandır.
Nemime yalan gibi bir hatadır. Gıybet nemime gibidir.
Yalan şahitlik, mü‘min kimliğimizi ezen hatalı sözler olarak sicilimize yazılmaktadır.
İftira sözlerin en çirkinlerindendir.
Alay ve hor görme türünden sözler ağır hatalardandır. Sözleri ve aletleri haram olan müziğin icra edilmesi, dinlenmesi, teşvik edilmesi, öğrenilmesi, öğretilmesi dilin düşeceği afetlerdendir. Şiir için de aynı hükümler geçerlidir. Şiir de helal ve uygun olmadıkça dile alınamaz.
Gereksiz ve kırıcı tartışma sözlerini sarf etmek hatadır.
Nikâh ve talakla espri yapmak dil için çirkin hatalardandır.
Gereksiz soru ve tartışmalar hatadır. Rüya uydurmak çirkindir, günahtır.
Müslüman‘ın kendisine veya başkasına ait bir sırrı yayması da sözlerin kabul edilmez olanlarındandır. Bilhassa yatak odasına ait sırların yayılması pek çirkindir, sicil bozucudur.
Dili düzeltme yolu
İnsan olmamız hatalı olmamız için uygun bir zemindir. Organlarımızdan birinin hata etmesi normaldir. Normal olmayan, hataların benimsenmesi ve tevbe etmeden sürdürülmesi ya da bir kenarda bekletilmesidir. Tekrar dönmemek üzere terk edilen ve geçmişe nedamet duyulan bütün günahların bağışlanacağı gibi, dil ile işlenen günahlar da tevbe ile temizlenebilir. Dile günah işletmemek esas alınmalıdır ama yine de dil bir hata ederse hemen tevbe ile temizleme yoluna gidilmelidir.
Tevbe edilecek olan dille işlenmiş bir günahın ardından, bir kul bağlantısı da bulunuyorsa hak sahibi ile helalleşilmesi şarttır. Hiçbir yolla helallik talebi mümkün olmuyorsa onun adına dualar ederek de olsa işi kolaylaştırmak gerekir ki ahirete bir yük taşınmasın.
Toplu koruma
Dil hatalarının en aza indirilebilmesinin ana şartlarından biri, dili koruma yönünde el birliği içinde olma şartıdır. Bütün Müslümanlar, dilin suç aleti olarak kullanılmasına tepkili olmalıdırlar. Mesela gıybet veya iftira eden birinin yüzüne gülmeyip tepki göstermek, onu tevbeye davet etmek, tevbe etmemesi durumunda uygun olan bir karşı tepki ile muamele etmek gerekmektedir.
Aile içinde ve eğitim verilen merkezlerde dil ile alakalı âyet ve hadisleri tefekkür ortamı oluşturmak, bilhassa çocukların bu hadisleri bilmelerini sağlamak önemli bir yatırımdır. Kul hakkı mefhumunun iyi bilinmesi gerektiği gibi, kul hakkının çalmakla sınırlı olmadığını, insanların onurlarının da bir hak olduğunu bilmek/bildirmek şarttır.
Boş vakit bulup, o vakti eğlenmek için harcayanlar en önemli dil suçlarını işlemektedirler. Plansız, doldurulmamış toplantılar da dil suçları kongresine dönüşebilir.
Dinimizi yaşamak istiyorsak onu bütünüyle yaşayacağız, bizden istenen budur. Elimizle yaptıklarımızla cenneti kazanırken dilimiz bizi cehenneme sürüklemesin.
Dil sürçmesinden önce ikaz
İslam‘ın siyaseti olmadan ‘İslam‘ olmayacağını, ekonomiyi İslam‘ın emrine sokmadan Müslümanca yaşanmayacağını bilip dillendirirken, ahlâksız bir yaşantının da İslam olmayacağını unutabilir miyiz? Ahlâk için en yakın izleme ölçeğinin de dilimizi nasıl kullanmamız olduğunu gizleyebilir miyiz?
Siyasetsiz Müslüman onurlu olmuyor da, ahlâksız Müslüman nasıl onurlu oluyor? Ahlâk, kullandığımız dilden başka en yakın ne ile tahlil edilebilir?
Nureddin Yıldız