Metin Göçmen kardeşimizin İslam açısından da yorumladığı haberi şöyleydi:
“Bu hafta İtalya’da “taşıyıcı annelik”le ilgili önemli bir yasa tasarısı kabul edildi. 400 sandalyeli Temsilciler Meclisi Genel Kurulunda yapılan oylamada, iktidarı oluşturan partinin desteğiyle 109’a karşı, 166 oyla kabul edilen yasaya göre taşıyıcı annelik evrensel suç sayılacak; buna göre tasarı parlamentonun üst kanadı Senato’ya da gönderilip onaylanırsa artık bazı kadınlar sahiplerini bilemedikleri erkeklerin spermlerini rahimlerinde taşıyıp çocuk doğurmayacak.”
Konuya değinildiği için biz de konuyu ele alma gereğini duyduk:
Önce konuyu değerlendirmemize esas olacak İslâmî kurallardan bazılarını belirleyelim:
I. Yüce Dinimizde evlilik dışı cinsel ilişki ve birliktelikler Zina olarak nitelenerek haram kılınmıştır.(İsra 32)
II. Teşhis ve tedavi gereği gibi bir zaruret olmaksızın hiçbir erkek ve kadın üreme organı ve yakın çevresi anlamına Ferc’ini eşi dışındaki hiçbir kişinin yanında açamaz. (Nûr 31)
III. Çocuk için ilişki gerekli fakat yeterli değildir. Bir diğer anlatımla çocuk bir kader mevzuudur. Allah dilediği kişiye erkek, istediğine kız verir. Erkekli kızlı olarak da ihsan eder. Bazılarını da dölsüz/kısır kılar. (Şûra 49- 50) Kadere rıza gösterilmelidir.
IV. Allah, soy ve evlilik yoluyla akrabalık yasası koymuş, ana-babaya ihsan, nafaka, velâyet, mîras ve evlilik engeli gibi bir çok hüküm bu yasayla irtibatlandırılmıştır. Bu sebeple baba gibi ananın da açık olarak bilinir olması gerekir.
V. İnsan en güzel kıvamda yaratılmış bir varlıktır. O alınıp satılamayacağı gibi kiralamaya konu edilemez. Daha açık bir anlatımla kadın, rahmini nikâhlısı olmayan kişinin spermiyle döllenmiş yumurtaya açamayacağı gibi, onu para karşılığı olsun veya olmasın kiraya da veremez.
Açıklanan bu temel ilkelerin ışığında konumuz özeline gelerek bazı hatırlatmalarda bulunalım. Tüp bebek yöntemi bir tedavi şekli olarak kabul edilebileceği için:
a. Erkek spermini, ancak eşinden alınan yumurtayı döllemek için verebilir.
b. Kadın da yumurtasını ancak eşinden alınacak spermle döllenmesi için aldırtabilir.
c. Eşler döllenmiş yumurtalarının kendileri veya başkaları için taşıyıcı bir kadının rahmine aktarıma onay veremezler.
Şimdi konumuz özeline daha bir odaklanabilir, konuya taşıcıyı kadın, döllenmiş yumurtasını veren kadın ve de çocuk açısından bakabiliriz.
1. İslami ölçülere göre zaruret olmaksızın üreme organını açamayacak ve rahmini nikâhlısı olmayan kişinin döllediği yumurtaya kiralayamayacak olan kadın, haramlar işleyerek bütün bunları yapacak olsa bile tam olarak ana olmaz. Çünkü döllenen yumurta kendisinin değildir. Kiralama yöntemiyle doğuracağı çocukla hamilelik döneminde de tam bir ruhsal ilişki kuramayacaktır.
2. Yumurtasını veren kadın, rahmini kiralayarak doğuran kadın kadar bile ana olamaz. Çünkü analık, kan vermektir, bir canın yaratılmasına aracılık yapmaktır. Hamilelik döneminde çile çekmektir. Duygusal yoğunlukla ceninle iletişim kurmaktır. Rahimi ile rahmeti yaşamaktır. Ruhu yanı sıra genelde vücudu, özelde göğüsleriyle analığa hazırlanmaktır. Bunun içindir ki örneğin Lokman sûresinin 14.âyetinde ana-babaya ihsan ile emredilirken anaya dikkat çekilmekte ve onun çektiği çileye vurgu yapılmaktadır.
3. Taşıyıcı kadının doğuracağı, -her hal-ü kârda diğer meşru yolla doğan çocuklar gibi masum olacak olan- çocuk açısından da problem yaşanacaktır. Çocuk kimi ana bilecektir? Verici ve taşıyıcı kadınların daha sonra meşru yolla doğuracakları çocukların hangileri ile kardeş olacak, çocuk olarak hangi kadından miras alacak ve anası olarak hangi kadına miras bırakacaktır? Burada değinilemeyen daha nice ahlâkî ve hukukî problemlerin doğması da kaçınılmazdır.
Sonuç: İslâm zaviyesinden bakılarak, evli eşlerin döllenmiş yumurtalarına taşıyıcı analık uygulaması ile ilgili olarak söylenebilecek olan, bu işlemin haram vasıflı Şeytanî bir işlem olduğu ve caiz görülemeyeceğidir. Bir diğer anlatımla suç olacağıdır.
Öğütlenebilecek olan taşıyıcı kadın yerine, doğurabilecek bir kadını ikinci eş olarak nikâhlamaktır veya çocuksuzluğa rıza göstermektir. Bir de İslâm’a göre evlilik engeli oluşturmayacağı ve miras hakkını doğurmayacağı için resmen evlatlık uygulamasına gitmeksizin koruyucu aile olarak yetimlerimize kol kanat germektir. Yetimlerin bakını üstlenenlerin Cennet’te Peygamberimizle beraber olacakları unutulmamalıdır.
Ali Rıza Demircan