Tarih boyunca, geçmiş toplumlardan bazıları, Allah’a isyan etmiş ve helak cezasına maruz kalmıştır. Kur’an, bu cezayı hak eden toplumların kıssalarını anlatarak ibret alınacak dersler sunmaktadır. Bu bağlamda Hûd sûresi 100.-101. ayetler önemli mesajlar ihtiva etmektedir. Kur’an yorum tarihi ışığında bu yazıda amaçlanan şey, Kur’an’da anlatılan toplumların cezalandırılmasında kendi olumsuz fiillerinin rolüne dikkat çekmek ve onlara dair vahyî aktarımlardan çıkarılan derslerin günümüzdeki insanlara rehberlik etmesini sağlamaktır.
Geçmişte yaşamış, Allah’a isyan etmiş ve cezalandırılmış toplumların geride bıraktıklarından bazısı günümüze ulaşmış bazısı da biçilmiş hasat gibi olmuş, geride izi kalmamıştır: “Bunlar o kentlerin haberlerindendir; onu sana anlatıyoruz. Onlardan kimi ayakta kimisi ise biçilmiş.” (Hûd 11/100). Ayetteki “Bunlar” ifadesi, bu ayet öncesinde Hûd sûresinde anlatılan Nûh, Hûd, Sâlih, İbrâhim, Lût, Şuayb ve Mûsâ kıssalarıdır. Yine ayette kıssalar kastedilerek “onu sana anlatıyoruz” denilmesi, anlatılanların vahiyle bildirildiğine, Hz. Muhammed’in (s) ümmi bir kimse olarak zaten bu bilgileri veremeyeceğine işaret etmektedir. Kur’an’da anlatılan toplumlardan kalıntılar kalmış olsa da olmasa da her hâlükârda onların kıssalarından ibret alıp ona göre hayata yön vermek gerekir. Kur’an, inkârcıların iddialarını hep akli delillerle de çürütebilirdi; ancak bol miktarda kıssa naklederek inkârcıların karşı çıkış gerekçelerini ve İslam karşıtlıklarının akıbetini somutlaştırmış ve böylece mesajını daha anlaşılır hâle getirmiştir.
Yüce Allah’ın helak cezası, toplumlara zulüm olarak değil, inanç ve dini yaşama konusunda yaptıkları kötülüklerin karşılığı olarak gelir: “Biz onlara zulmetmedik; ancak onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin emri gelince Allah’tan başka ibadet ettikleri ilahları, onlardan hiçbir şeyi uzaklaştırmadı ve ziyanlarından başka bir şeyi de artırmadı.” (Hûd 11/101). Ayette kâfirler için “onlar kendilerine zulmettiler” denilmesi, helak yasasının onların kötü fiillerinin sonucu olarak yürürlüğe girdiğine işaret etmektedir. Yaratan Allah’ı bırakıp yaratılmış insanlara, hayvanlara ya da nesnelere tapan kimseler hem dünyada hem ahirette zarar görür. Yüce Allah’ın, sayılması mümkün olmayan nimetler karşısında nankörlük, inkâr ve isyanı seçen kimseler ikram beklememelidir. Köle üzerinden bir örnek verilecek olursa sahibinin ekmeğini yiyip başka efendiye hizmet eden bir köle, sahibinden ne iyilik bekleyebilir? Allah’a nankörlük edenler; şükreden, iman ve itaat edenlerle bir tutulur mu? Ayette “Allah’tan başka ibadet ettikleri ilahları” denilmesiyle “Allah’tan başka ilah olmadığı” gerçeği birlikte düşünüldüğünde “ilah kabul edilenlerin” onların adlandırmalarından başka bir şey olmadığı anlaşılır. Yine “ziyanlarından başka bir şeyi de artırmadı” denilirken seçilen fiil (zâdû), akıllı varlıklar için kullanılır. Yani onlar akılsız putları onlara Allah’ın izin verdiği ölçüde fayda veya zarar verebilecek akıllı varlıklar gibi düşünmektedir. Bu da ziyan üstüne ziyandır.
Görüldüğü gibi Kur’an, Hûd sûresinde anlattığı kıssalarla muhatabı bir ayrım noktasına getirmektedir: Ya peygamberlerin yolunu tutacak ve dünyada, ahirette mutluluğu elde edecek ya da inkârcı toplumların izinden gidip her iki dünyada da kaybedenlerden olacaktır. Tercih onundur. Toplumların tarih boyunca yaşadıkları helak cezaları, Allah’a isyan etmeleri ve kötü fiilleri nedeniyle gerçekleşmiştir. Kur’an, bu cezalara ilişkin tarihi olayları anlatarak insanlara ibret alınacak dersler sunar. Geçmişte yaşananların günümüzdeki toplumlara kılavuzluk etmesi, aynı hatalara düşmemeleri için önemlidir. Allah’a karşı gelmek, dünyada ve ahirette zarara yol açar. İnsanlar; nimetlere şükrederek, inanarak ve boyun eğerek dünyevi yolculuğunu sürdürmelidir. Kur’an, inkârcıların gerekçelerini çürütmek için bol miktarda kıssa naklederek onların akıbetini betimleme yoluyla anlatır.
Anahtar kelimeler: Kur’an, İnkârcılar, Helak, Kıssa, İbret.