Vahyin eğitim metodunda kişilere rıfk ile (yumuşaklıkla) muamele etmek, insana güzellikle yaklaşmak esastır.
Yumuşak ve tatlı sözün etkili olduğu da bilinen bir gerçektir. Katılık ve kabalık insanı değerli kılmaz. Kabalık insanı bazen kibir, inat ve nefrete, hatta haksızlık yapmaya sürükleyebilir.
Bir mesaj, bir haber, bir yanlışı düzeltme, bir öğüt ve tavsiye yumuşaklıkla, tatlı bir dille, okşayıcı ve giderek ikna edici bir üslûpla sunulmuyorsa karşıdaki kişi bunlara muhatap olup ilgilenmez. Bu hak olan şeyler münakaşaya, çekişmeye dökülürse, burdan bir şey çıkmaz.
Eğitimin her kademesinde, İslâmi davette, ıslah ve yanlışları düzeltme çabalarında katı ve kaba olmak, muhatapları azarlamak ve onlara zorbaca davranmak doğru değildir.
Kur’an davette ve eğitimde yumuşak davranma metodunu şu kelimelerle ifade ediyor:
mev’ızetün hasenetün (güzel öğüt) (Nahl 16/125),
kavlün ma’rufun (yerinde söz) (Bekara 2/263. Muhammed 47/21),
kavlen sedîda (doğru/güzel söz) (Nisâ 4/9. 33 Ahzab/70),
kavlün leyyînün (yumuşak söz) (Tâhâ 20/44).
-Kavl-i leyyîn
Kur’an’da geçen ‘kavl’in bir kaç anlamı var. 1.Tek bir kelime olsun veya cümle olsun, konuşmakla ortaya konulan harflerden meydana gelen şey, ya da isim, fiil veya edattan her biri…
2.Ağızdan çıkarılmadan önce insanın içinde tasavvur ettiği şey… (Bkz: Mücâdile 58/8)
3.Akaid ilminde inanma anlamında. “Falancanın kavlini kabul ediyorum” gibi…
4.Bir şeye delâlet etme anlamında.
5.Bir şeyle samimi bir şekilde ilgi gösterme, ya da bir şey hakkında endişe duyma anlamında…
6.İlham anlamında… (Bkz: Kehf 18/86) (el-Isfehânî, R. el-Müfredât, s: s: 626)
‘Leyyîn’; yumuşaklık, zariflik demektir. Katılığın ve kabalığın tersidir. (İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 13/268)
Kur’an, daima yumuşak huylu olmayı, kabalık ve katılıktan kaçınmayı emrediyor.
Bu kökten gelen “lîne” taze hurma fidanı demektir. (Heyet, Mu’cemu’l-Vasît, s: 850)
Allah (cc) sevgisiyle yumuşamış, olgunlaşmış mü’min, taze fidan gibi zarif, yumuşak ve tatlıdır. Katı, kaba, hodbin adam kuru odun gibidir. Yeşermediği gibi düzeltmeye kalksan kendisi de kırılır.
Bilincini vahyin inşa ettiği müslümanın gönlü gibi, işleri, muameleleri ve eğitimi de yumuşak ve tatlı olur.
Kur’an Peygamberimizin (sav) muhataplarına yumuşak ve nazik davranmasını aynı kelime ile ifade ediyor:
“Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın (linte lehüm). Şayet kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. (Âl-i İmrân 3/159)
Kur’an, insanların gönlünü kazanmada yumuşak davranmanın, tatlı dil kullanmanın önemine işaret ediyor. Zira Kur’an’ın bu eğitim metodu yardımcı ve taraftar kazandırır, dâvetin yaygınlaşmasını sağlar, kalplerin İslâma ısındırılmasını, muhatapların ikna olmasını temin eder.
Bu âyetin tefsirinde Abdullah b. Amr (şöyle demiş: “Ben Rasûlullah’ın sıfatını eski kitaplarda gördüm. Orada yazdığına göre o; ne kaba ve ne de katı yüreklidir. Çarşılarda bağırıp çağıran biri de değildir. Kötülüğü kötülükle cezâlandırmaz. O affedici ve bağışlayıcıdır.” (İbni Kesir, Muhtasar Tefsir, 1/331)
Şüphesiz ki bu hem Kur’an’ın kullandığı bir metodtur, hem de örnek olarak sunduğu eğitimcinin özellikleridir.
Kur’an insanları Hakka davet ederken ve onları vahiyle eğitmek isterken tatlı, özendirici, ikna edici bir dil kullanıyor. Emir ve yasakların, hükümlerin uygulanmasını yumuşak bir üslupla istiyor. Gönül alıcı sözler sarfediyor, etkileyici örnekler, yürekleri harekete geçirici sonuçları haber veriyor. Muhataplarını tedrici bir şekilde vahyin öngördüğü insan olarak yetiştirmek istiyor.
Bir fikri veya inancı başkasına benimsetmenin, ikna etmenin yollarından biri de yumuşak söz ve tatlı dildir. “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözünü herkes bilir.
Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Doğrusu şeytan aralarını bozmak ister. Şüphesiz şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” (İsrâ 17/53)
Dikkat edilirse âyet sadece müslümanlara değil, bütün kullara güzel söz, tatlı dil ile muamele edilmesini emrediyor.
Bu öncelikle müslümana yakışan güzel ahlâk olmakla birlikte aynı zamanda, İslâmı güzel tebliğ etmenin de bir yoludur. Çünkü güzel söz ve yumuşak bir üslûp, en katı insanlar üzerinde bile etkili olabilir ve onların yumuşamasını sağlayabilir.
Sözün doğru ve aslının olmasının yanında, yumuşak (leyyîn) olması gerekir. Allah (cc), hz. Musa ve Harun’u, Fir’avun’u davet etmeye gönderirken onlara şöyle demiştir:
“Fir’avun’a gidin. Çünkü o iyiden iyiye azdı. Ona tatlı dille konuşun. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” (Tâhâ 20/43-44)
Burada davet edecek olanlar iki peygamber, davet edilecek kişi de yeryüzünün en azgınlarından biri olan Fir’avun’dur. Bu şartlarda bile yumuşak bir davet üslûbundan söz ediliyorsa, demek ki davetin, tebliğin ve eğitimin her aşamasında tatlı dil (kavl-i leyyîn) kullanılmalı…
Âyetin sonunda “belki aklını başına alır” deniyor. Zaten davette veya eğitimde hedef muhataplara gerçeği ulaştırmak, ikna etmek ve değişmelerini sağlamaktır. Bu da ancak böyle bir metodla daha kolay gerçekleşir.
Yumuşak söz (kavl-i leyyîn) aynı zamanda karşıdakini suçlamamak, kaba ve katı yürekli olmamak, bağırıp çağırmamak, karşı taraftan gelebilecek olumsuz tavırlara öfkelenmemektir. Gerçeği uygun bir dille ortaya koymak, davayı güzellikle savunabilmektir.
İster davet ve tebliğ, ister vaaz ve nasihat, ister ders ve konferans, ister münazara (tartışma) veya açık oturum, ister yazı olsun tatlı bir üslûp esastır. Sert ve kırıcı, şiddet içerikli konuşmalar, sözler itici olur, yüz çevirmeye ve nefrete yol açar. Söylenmek istenen -ne kadar hakikat olursa olsun- mesajın değerini düşürür. Böyle olunca da mesajı kabul etmeye yakın ve yatkın olanlar bile kaçabilir, inatlaşabilir.
Farz-ı muhal birine: “bunu kabul etsene, niçin kabul etmiyorsun?”, “hey sana söylüyorum”, “sen külliyen yanlıştasın”, “ne câhil, ne sapık adamsın” demek ile;
yumuşak, sade, tatlı bir şekilde; “dinlemek ister misin?”, “anlatacaklarım ilgini çeker mi?”, “ben şöyle öğrendim”, “Rabbimiz buyuruyor ki”, “kaynakların bildirdiğine göre Peygamber buyurdu ki” demek arasında fark vardır.
Birine “kötü, zalim, günahkâr adam” demek ile;
“Allah münkeri sevmez”, “insanlara ne oluyor ki bazı günahları korkusuzca işliyorlar”, “hesabı unutmamak lazım”, “şüphesiz Allah rızası, O’nun vereceği karşılık her şeyin üstündedir” demek arasında da açık fark vardır.
Söylenen şey aynı olabilir ama kullanılan sözcükler ve onların kullanılma şekli sonuca etki eder. Kimi anlatımıyla, üslubuyla, kişiliği ve duruşuyla muhatabın düşünmesini sağlar, kimisi ürkütür.
Hemen sonuç vermese bile her eğitimcinin, her davetçinin, her ebeveynin bu metodu kullanması gerekir.
Hüseyin K. Ece