Bugün tüm İslam dünyasında ve ülkemizde müslümanın din anlayışı karmaşa halini andırmaktadır. Beşerî yorumlar ilâhî beyanlar, ilâhî beyanları gölgelemektedir.
Bunun sıkıntısını da müslümanlar fazlası ile yaşamaktadırlar. Kur’an öğretileri yerine beşerî yorum ve uygulamalar din zannedilmektedir. Özellikle ifade etmek gerekirse mezhepçilik, tarikatçılık, siyesi temayüller çıkarcılık dinî değerleri çok aşmıştır. Kur’an’ı kerimin uyarısında olduğu gibi “hakka, batıl giydirilmiştir.”
Onun için de müslümanın hayatından “zikir” kaldırılmış, unutturulmuş. Fikir buharlaştırılmış ve şükür tedavülden kaldırılmıştır. Aklî melekeler aşırı oksitlenmiş. Böylesi bir ortamda birlik dirlik kalmamış belirsiz bir sürece girmiş yaşamaktayız.
Yalnızca “zikir” ibadetinde bile karşıt şartlanmalarla müslümanlar Kur’an iklimine girmekten korkmaktadırlar. Tevhid sistemine aykırı yaşamaya mahkûm olmuşlardır.
Kur’an hakikatlerine yabancı kalarak bocalayıp durmaktadır. Öylesine şaşkın bir haldeyiz ki, hocalarımız bile gelen ayeti okur geçerler. “Bunlar, ( Allah Teâlâ’ya boyun büküp teslim oldukları için hidayete erdirilenler) iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikri ile mutmain olanlardır. Gerçekten iyi bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle tatmin olurlar, huzur bulurlar. (Ra’d Sûresi:13/ 2 8)
Evet, bu ayeti okurlar mealini verirler de muhtevası üzerinde durmakta zorlanırlar. Oysa rabbimiz buyurur ki; Ey iman edenler! Allah’ı çok çok zikredin ve O’nu sabah akşam tesbih edin. (Azhap: 33/42) Bu zikir ve tesbih, insanların algılamada yetersiz kaldığı manevî olgudur. Zikir ibadetine bu açıdan bakınca insanların ne kadar yalın ve yavan kaldıkları açıkça görülür. Ancak alt yapısı olmayanlara bunu anlatmak deveye hendek atlamaktan da zordur. Zikir ibadetini yapan insanlar da çoğu durumlarda habersizdir.
Zikir ibadeti, şeytanî bataklıktan sıyırır rahmanî iklime kavuşturur. Kalp âlemi bitmeyen mutluluğu kazanır. Zikir kulun sorumluluğunu yapma asaleti ve insanın hayat fışkıran görev bilinci olur. Ruhların huzurla toplanıp buluştuğu mutlu bir diyar halini alır. Zikir ve tesbih, beden ile ruh arasında sağlam bağ kurar. Akıl, kalp ve dil arasında sarsılmaz birlik ve ahenk sağlar. Hayat ve ruh arasında gerçek denge durumunu gerçekleştirir.
Zikir kalbin, Allah’a teslimiyetle yönelen halidir. Zikir, paslanan, kirlenen, kilitlenen, kararan kalbi temizleyip nurlandırır. Tesbih ve zikir eşyanın ve varlıkların sistemi, kâinatın işleyiş tarzı ve atomların esrarengiz enerjisidir. Çakan şimşeğin nurudur, çıkardığı sesin frekansı ve küresel feleğidir. Varlıklar âlemin çıkmazlarında çıkış yolu bulamayan şaşkın aklın, kalp rıhtımına demir atmasıdır. Nefsanî güçlerin karşısında yalnızlaşan kalbin enerji kaynağıdır. Tıp âleminde hemen her hastalığın bir ya da birçok ilacı vardır. Her bir hastalık için nice reçete yapılmaktadır. İlginçtir, altmış çeşit kalp hastalıklarının ilacı bir tanedir.
“kalpler ancak Allah’ı zikretmekle tatmin olur, kıvama ererler.” Yüz yirmi dört bin peygamberin sistemi İslam bu gerçeğin sistemidir. Bu sistem, “komşusunun aç yattığını bilemeyecek kadar habersiz” müslümanı ağır bir ifade ile uyarır. Bunu şanlı ve o yüce şahsiyet Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, öyle gâfil biri için “O bizden değildir” diyerek tasfiye eder. İşte böyle bir duruma düşmemenin garantisi; zikir, fikir ve şükür gibi dayanaklarımız vardır. Bu dayanakları değerlendirmemek elbette sorumluluktur.
Zikir, insanı Allah ile buluşturur. Fikir, O’nun mülkünde insanın yerini belirler. O’nun mülkünde insana varlığının, değerini ve insan oluşunun hikmetini hissettirir. Şükür, kulun, Rabbine minnettarlığıdır. Rabbinden aldığı nimetleri paylaşma faziletidir.
Bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. Zikirsiz, fikirsiz ve şükürsüz yaşayan insanlık dünyada doğal, sosyal ve ekonomik dengesizliklerin ağır tehdidi ve baskısı altındadır.
Niçin zikir çok önemli dersiniz?! Esselamualeykum. İlhan Oral