Birisi çıkıp size uyarı amaçlı distopik bir gelecek öngörüsünde bulunduğunda ne yapardınız?
Bir çok insan; “bu gelecek öngörüleri de çok ütopikmiş” derdi daha düne kadar. İnternetin, dijital çağın gelişmesi ve bilgiye erişimim daha hızlı, kolay ve çok daha az maliyetli olması gibi faktörlerle insanlar böyle bilgiler için artık “olmaz öyle şey” demek yerine “acaba olabilir mi?”, “neden olmasın” vb demeye başladılar. Hoş hala “ütopik” diyen eski topraklar yokta değil hani.
Makalenin girişindeki soruya doğru cevaplar bulmak için önce distopik gelecek ne demektir ona bakalım şimdide;
Distopik; baskıcı koşullar altında yaşamını sürdüren kurgusal toplumlardır. Distopik toplum fakirlik, sefalet, zulüm, terör, saldırı, baskıcı yönetim gibi birden fazla sorun yansımasını taşıyan kurgusal ve gelecek zamanda ortaya çıktıkları hatta çıkartılacakları varsayılan toplum çeşididir. Konusu gelecek zamanda geçen bir çok filme ve klasik hikaye içerisinde yer alan distopik toplum, aşırı nüfus artışı ardından kısıtlanan insan özgürlüklerine ve hakları kontrol eden katı yasalara sahip olan topluluklardır. Diğer yandan bilim kurgu eserlerinde, saldırı, kıtlık, enerji kaynaklarının tükenmesi gibi problemler yaşayan toplumlar ditopiktir.
Bu kısa bilgilendirmeden sonra değineceğimiz asıl konuya gelelim…
Bundan tam 29 sene öncesine gidelim şimdi…
Sene 1994. İngiliz istihbarat servisi MI6’nın eski bir ajanı olan Dr. John Coleman, “Conspirators’ Hierarchy” (Komplocuların Hiyerarşisi: 300’ler Komitesi) adlı kitabında bakın neler neler yazıyor.
***
“… Öyle bir zaman gelecek ki; ölümcül hastalar ve yaşlılar için ötenazi zorunlu olacak, Kalgeri’nin çalışmasında belirtildiği gibi hiçbir şehir önceden belirlenmiş sayıdan büyük olmayacak. Zorunlu çalışanlar, bulundukları şehirde aşırı nüfus oluşması durumunda başka şehirlere taşınacak. Diğer gerekli olmayan işçiler rastgele seçilecek ve “kotaları” doldurmak üzere nüfusu az olan şehirlere gönderilecek…”
“Sınırlı savaşlar, organize ölümcül hızlı etkili hastalık salgınları ve açlık yoluyla 2050 yılına kadar en az 4 milyar “işe yaramaz yiyici” ortadan kaldırılacak. Enerji, yiyecek ve su, elit olmayanların geçim seviyesinde tutulacak kitleler kolayca kontrol edilebilen hayvanların düzeyine indirgenecek. Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’daki beyaz popülasyonlarla birlikte yayılıyor ve daha sonra diğer ırklara yayılıyor. Kanada, Batı Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’nin nüfusu, dünya nüfusu yönetilebilir bir milyar seviyesine ulaşana kadar diğer kıtalara göre daha hızlı bir şekilde yok olacaktır. Ulus devletlerin sonu getirilecek ve evlilikler yasaklanacaktır. Bunun 500 milyonu, Çin ve Japon ırklarından oluşacaktır; yüzyıllardır disiplin altına alınmışlar ve otoriteye sorgusuz sualsiz itaat etmeye alışkınlar. Kitlelere de varlıklarının 300’ler Komitesi’nin iyi niyetine bağlı olduğunu (köle olduklarını) hatırlatmak için zaman zaman yapay oluşturacakları kıtlık zamanlarında yiyecek, su ve tıbbi bakım sağlanacak…”
“Konut, otomotiv, çelik ve ağır eşya sanayilerinin yok edilmesinden sonra sınırlı konut kalacak ve kalmasına izin verilen her türlü sanayi, tüm bilimsel ve uzay araştırmaları gelişmeleri gibi NATO’nun ve seçkin 300’ler Roma Kulübü komitesinin kontrol ve yönetimi altında olacaktır. Nükleer silahlarla birlikte tüm ortadan kalmış eski ulusların uzay silahları da imha edilecektir..”
“Tüm temel ve zorunlu olmayan farmasötik ürünler, doktorlar, diş hekimleri ve sağlık çalışanları merkezi bilgisayar veri bankasına kaydedilecek ve her şehir, kasaba ve köyden sorumlu bölgesel kontrolörlerin açık izni olmadan hiçbir ilaç veya tıbbi bakım reçete edinemeyecektir” (Syf:164)
Dr. John Coleman, Conspirators’ Hierarchy kitabında yukarıda saydıklarını nasıl bir organizasyon ve hyerarşi ile yapılacağınıdan da şöyle bahsediyor…
“Fetih Rüzgarı, Dionysius Kültü, İsis Kültü, Katharizm, Bogomilizm… Kendisine OLİMPİYATLILAR diyen ve tanrıları Lucifer (şeytan tanrı) gibi kendilerini gerçek Tanrımızın üstünde tutan Olympus’un efsanevi tanrılarıyla güç ve boy bakımından eşit olduklarına gerçekten inanan bu klit grup kesinlikle bunları hayata geçirmekle ilahi güçler tarafından görevlendirildiklerine inanıyorlar.
Birleşik bir kilise ve para sisteminin onların yönetimi altında olduğu Tek Dünya Hükümeti-Yeni Dünya Düzeni.
Tek Dünya Hükümeti’nin 1920’li/1930’lu yıllarda kendi “kilisesini” kurmaya başladığını pek kimse bilmez. Çünkü onlar insanlığın doğasında var olan dini inancın bir çıkış noktası olması gerektiğini fark etmişler ve bu nedenle bu inancı istedikleri yöne kanalize etmek için bir “kilise” organı kurmuşlardır…” (syf: 21)
***
Kitaptan alıntılara burada son veriyoruz.
Okurken bile, şeytani hiyerarşik bu yapının işleyiş ağlarını da merak ettiğinize eminim. Ancak bu kadarı bile bireysel olarak uyanmak, çevremizden ve milletimizden uyuyanları uyandırmak için yeterlidir sanıyorum.
Dr Coleman’ın ayrıca bir seminerde yaptığı ve Youtube’da yer alan konuşmasına da buradan ulaşabilirsiniz!! (https://www.youtube.com/watch?v=Sc1NxfmtOTc)
Dr. John Coleman, şeytana tapanların dünyamızın ve insanlığın distopik bir geleceğe sürüklemek istediklerini apaçık ortaya koymaktadır.
Gelelim 29 yıl sonraya…
Yani bugüne gelelim…
Yaşadığımız süreçler ve değişimler gözümüzün önünde hızla cereyan ederken, bu anlatımlar için hala “Uçuk Komplo Teorisi” deyip, hala da geçiştirecek miyiz?
Bunlar için Komplo Teorisi midir/değil midir? diye hala tartışıp duracağımıza, Cennetten ebedi kovulan ve kıyamete kadar Adem’in nesline düşman olan büyük şeytanın, küçük şeytanların ve onların insan kılığındaki hizmetkarlarının; insanlığın ve milletimizin geleceğini karartma yolunda fersah fersah ileri gittikleri gerçeğine kör kesilmek yerine uyanık olmamız gerekmez mi?
Şunu asla aklımızdan çıkarmıyoruz!
Şeytanın hilesi zayıftır. (Nisa:76)
İnsanlığa karşı Şeytan tarafından açılmış bir savaşın tam ortasındayız.
Hatta en zirvesindeyiz.
Ancak uyanık olursak bu hileyi de yener, savaşı da kazanırız…
…
Sadi ÖZGÜL