“Allah bir iş için seni istediğinde seni o işe hazırlar.” (İbnü’l-Cevzi)
Hayat kader iplerini tüm renkleri ile üzerimize salıyor. Can, mal, evlat, makam, mevki, ne varsa hepsinden derlenen bukağılar ile dünyaya ait türlü çileler ve zevk-i sefa dolu ahvaller bombardımınına maruz kalıyoruz.
Simülasyon olarak yaşıyoruzun manasını her geçen gün daha iyi anlamaya ve anlatmaya evirilen dönüşlü dünyada İbnü’l Cevzi Hazretleri’nin buyurduğu gibi: ‘’Rabbimiz Allah bir iş için bizi istediğinde bizi o işe hazırlar.’’
Rabbimiz her halükarda kalbimizi iman üzere sebatkâr eylesin. Hepimizi nusreti ile desteklesin. Tabi ki nusretin tırmanılması gereken sarp yokuşları, dönülmesi gereken sert virajları, planlanlaması gereken bireysel, toplumsal olarak yaşanması beklenen tevhidi ve nebevi stratejileri vardır. Hayat okulu ne çetin bir mektep ve ne ağır bir medresedir. Sabredenler müjdelenirken (bakara/156), vekil olarak Allah’ı tutmak, Peygamber as’ı rehber edinmekle kişi sınanır ve sonra bu halimizde bize yol arkadaşı olacakları seçmekle insanlık sınanır. Salih ve saliha, refik ve refikalara bu hummalı yolda ihtiyaç vardır. Arkadaş yolu bozan, yoldan alı koyan olmayacak ki kişi nusrete vahdet ile gitsin. Güçlensin, güç versin insanlığa.
Korku, endişe, hüsran, sevinç, umut, güven verici nice hadiseler ile kişinin duygu durumu sınanır. Bu imtihanların hepsinin ortak özelliği, geçici bir similasyon gibi yalan dünyaya ait oluşudur. Rahman’a yaraşır, efendimize yakışır davranışlar ile mutlu günler hayal edilerek insan her an yeni bir umut kapısı arayacak ve o umudu Rabbinden umacaktır. Elhamdülillah ala külli hal bunların hepsi geçici hayatın yalan sunumlarıdır. Rüyadır, ölünce uyanılacak olan…
Gerçek o ki biz andayız. Her biri yeni bir illüzyon timsali üzerimize salınan, her an yenilenen sinyaller ile etrafımız çevrili ve bu alemde aynaya yansıyan suretimiz dahi, anı kaçırdığımız için gerçek biz değil ki… Bizden bir an öncesi olan Biz. Kuantum gerçeğinde bu durum fevkalade izah bulur.
Buyrun:
‘’Aynaya baktığınızda aslında kendinize bakmıyorsunuz.
Nesnelerin katı olduğuna dair bir yanımsamamız var, aslında nesneler boştur. Peki, o halde biz neden yere yığılmıyoruz, neden maddeler katı halde görünüyor? Çünkü elektronlar birbirlerini iterler. Ben aslında bu zeminde durmuyorum çünkü elektronlar birbirlerini sevmezler birbirlerini iterler. Bu nedenle biz maddelerin katı olduğunu zannediyoruz. Katı olduğunu düşündüğümüz maddeler aslında katı değiller. Biz onların katı olduğu yanımsamasına sahibiz ve gerçekliğin katı halde olduğunu düşünüyoruz. Ancak durum hiç de bu şekilde değil. O halde biz beynimizin içinde yaşıyoruz. Evet bir anlamda aynaya baktığınızda aslında gerçekte kendinize bakmıyorsunuz. Aynaya baktığınızda siz, kendinizin saniyenin milyarda biri önceki halinize bakıyorsunuz çünkü ışığın gözünüzden aynaya gitmesi ve tekrar gözünüze dönmesi için gereken zamandır ve kuantum mekaniğine göre yüzünüz aslında dalgadır. Siz aslında titreşiyorsunuz. Bu inanılmaz geliyor fakat biz bunu laboratuvarda ölçebiliyoruz. Bu nedenle aynaya baktığınızda gerçekten kendinize bakmıyorsunuz.’’ Teorik Fizikçi MİCHİO KAKU
Anı yaşamak ve anı yakalamak işte tam da burada. Bu imtihanın zaferi, ne kadar hassas bir zamanlama yeteneği, feraset, basiret, hikmet ile bakan, düşünen kalpler ve bakışlar gerektiriyor. Hz. Ali (ra) buyurduğu gibi: “Kalplerinizi ara sıra dinlendiriniz zira kalpler, usandıklarında körleşirler.” Peki körleşen kalbe kimin ne diye ihtiyacı olsun ki? Aydınlanma için gereken reçeteden şifa almak varken ÖLÜMCÜL MANEVİ HASTALIKLARA TUTULMAYI HANGİMİZ İSTER Kİ?
Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur:
❝…Namaz bir nurdur, sadaka bir burhandır, sabır bir ışıktır…❞ [Müslim, Tahâret, 1]
Namazla nurlanan, sadakalarla kesin kanıt ve burhanlara tutunan, sabır ile karanlık yollara ışık saçan duruşu övmüş efendimiz çünkü:
‘’Allah bir iş için seni istediğinde, seni o işe hazırlar. Sarp yokuş her vakit var.
“Şu içinde bulunduğun andaki ömrü fırsat bil ve onunla meşgul ol. Ne geçmişe üzül ne gelecekten kork.” der, Hz. Mevlana.
Yeryüzüne hayat imtihanı için indirilen beşer, fani dünyaya çıplak geldi. Beşerden insan makamına yol alırken elvan elvan renkleri, boy boy, ince ince farklı ebatlardaki bukağıları ile İMTİHAN DÜNYASI BİZİ ESİR ALMAYA GAYRETLİ. Üzerimize giymek üzere kol, kafa, bacak hasılı tüm bedenimiz dokuma tezgahı timsali davranacak, esareti zinhar kabul etmeyerek o sicimlerden takva elbisesi dokuyacak. İrademizin istikamet tuttuğu takva derecesine uyumlu olarak ilmek ilmek motiflediği libasımızı hayatımız boyunca örüyoruz ve son nefese dek öreceğiz. İnanç, iman, algı ve alışkanlıklarımız motor refleks olarak emirler verirken kumaşımızın kalitesini belirleyecek ve alem şahitlik edecek. Fe sabrun cemil.
Hikmet Ehli der ki: “Mutluluk modern zaman uydurmasıdır. Eskiler ‘bahtiyâr olmak’ derlermiş. Yani bahtıyla barışık olmak. Ne kutlu bir tanım, anlayış ve ne derin bir huzur cümlesi. Bahtıyla barışık olmak. Hakk katında sevilen, özlenen ve beklenen bu bahtiyarlık için Euzubesmele çekebilmek ne büyük bir rahmet ve esenlik.
Bu bahtiyarlık nanköre ve hikmetten nasibi olmayan cahile verilmeyen bir nimettir. Tıpkı İblis timsali. Nimeti kendinden, külfeti Adem’den bilen, saldırgan, ısırıcı, zorba diktatör insanda olmayandır bahtiyarlık.
İşte o bahtiyarlık ki sıçratır uzaklara insanı ve insanlığı .Yeter ki bahtıyla barışık olmalı. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın buyurduğu gibi olmak hayranlık duyulacak aziz makamlara taşımak ne güzeldir varlığını. ❝…Sana buyurulduğu gibi dosdoğru ol!❞ diyen Hûd Suresi, 112. Ayeti celilesi ne kadar etkileyici!
Aman Ya Rabbi! Ne kadar da zor ve meşakkatli! Af dilemek, affetmek, zamana, mekana, olaya, kişiye, hadiseye takılmadan dosdoğru istikameti sergilemek.
İblis ve avanesi gibi ayağımıza bağ olan, bize kasvet olanlar hayatta her zaman, her yerde bizimle var olacak. Bu gerçek yaratılışın hakikati… İnsanlık imtihanında insanlığın, iyiliğin, güzelliğin karşısında olan şeytan ve avanelerinin yaptığı gibi hayatın sert yamaçlarında i, en zayıf ve savunmasız anında insanın, neslinin,ekinin, malının üzerinden alçakça kazanç yapmaya çalışan zalimlerle olacak. O zalimlerin zulmünden Muhammed Ümmeti olarak Allaha sığınır ve Allah’a sığındırırım cümlemizi. Zalimler zümresinin ve o zalimlerin elinde acı çeken insanlığın ahvalini biyolojik alemin ayetlerinden istakozun timsalinde örnek vererek yazımıza son vermek isterim. Buyrun:
“Dünyanın en pahalı yemeklerinden biridir ıstakoz.
Istakozlar, en savunmasız ve kaçma yeteneği en zayıf olan canlılardan biridir.
Bu yüzden, yakalanırken hiç karşı koymazlar.
Her canlının kendisini savunma hakkı vardır. Allah, Istakoza da kıskaçlar vermiştir. Kıskaçları bağlanan bir ıstakoz hiçbir şey yapamaz
Öldürülüp pişirildiğinde zehirli kanı etine bulaşır.
Bu yüzden canlı canlı haşlanarak kanındaki zehir yok edilir.
Normalde ses çıkaramayan ıstakozlar, kaynarken canları o kadar yanar ki kıskaçlarını şiddetle birbirine ve vücutlarına vurarak kendilerini parçalarlar
Yemeğin görüntüsü bozulmasın diye kıskaçları bağlanır veya arasına kumaş konulur…
Sonrasında, parasının hesabını bilmeyenler tarafından zevkle tüketilir.
Bir şeye ihtiyacın var mı diye soran insanlardan olmak ne güzeldir! Sormadan bir şeyler yapan insan daha da güzeldir. Sadra şifa, derde deva, elemi ve acıyı paylaşan dost ruhlarla hemhal olmak ne güzel! Dünyanın her iki insana da ihtiyacı var elbette. Ama ikinciler, dünyaya ve insana dair umudun ta kendileridir.
Yüce Mevla dermansız dertlere düşürmesin. Sormadan bir şeyler yapan, sadra şifa, derde deva, elemi ve acıyı paylaşan dost ruhlar olmak ve o dost ruhlar ile sonsuzluğun ve fani yurdun cennetinde solumak temennimiz ile…
Selam ve dua ile kalınız.
HATİCE ŞEBNEM DİKTÜRK
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYABİLİRSİNİZ
#similasyon #iş #kader #imtihan #kalp #bukağı #kuantum
Aleykum selam, emeginize yüreğinize sağlık, çok faydalı bir paylaşım olmuş Allah razı olsun 🤲🤲❤🌹
Rabbim bizleri boş işlerle oyalanmaktan korusun etrafımızda dostlarımıza daima faydalı olmayı nasip etsin. Yüreğinize sağlık hocam ❤️