“Davranışlarımıza yön veren, uyulması gereken ilkelere” kural deniliyor. Bu kurallar, sadece davranışlarımıza değil, aynı zamanda ilim, sanat ve düşünce dünyamıza da yön veriyor, emredici ve yasaklayıcı ilkeleri içeriyor. Bu nedenle kurallı bir hayat, toplumun düzenini, huzurunu ve güvenliğini sağlayan temel etkenlerin başında yer alıyor. Nitekim “En kötü kural, kuralsızlıktan iyidir” sözü de bu gerçeği ifade ediyor.,
Kurallı bir hayatın, ilk defa Hz. Adem ile başladığını biliyoruz. Her ne kadar bazı bilim adamları, insanlığın başlangıcını medeniyetten yoksun olarak gösterse de, dinî kaynaklarımız bunun aksini söylüyor. Mesela Kur’an, Hz. Adem’in evlilik hayatından ve çocuklarından, Allah’a kurban takdim edişlerinden söz ediyor. Bazı farklılıklar olsa da Tevrat’ta da benzer bilgiler yer alıyor. Bu nedenle Hz. Adem’in ilk peygamber oluşu, onun aynı zamanda getirdiği kuralları uygulayan ve yaşayan ilk insan olduğunu da gösteriyor.
Ne var ki Hz. Adem’in ve ondan sonra gelen peygamberlerin getirdikleri kurallar, zamanla ya unutulmuş, ya değiştirilmiş, ya da beğenilmemiştir. Bu nedenle her gelen peygamber, bir önceki peygamberin getirdiği kurallardan bozulmayanlarını aynen devam ettirmiş; bozulan kurallardan da bir kısmını ret etmiş, bir kısmını da düzeltmiştir. Ayrıca ihtiyaç duyulan konularda yeni kurallar da getirilmiştir. Dolayısıyla peygamberlerin getirdikleri kurallar ile beşerin oluşturduğu kurallar, çoğu zaman birlikte yürümüş, fakat zaman olmuş dinî kuralların, zaman olmuş beşerî kuralların, insan hayatında daha etkili olduğu görülmüştür. Bu kurallar da “ ahlak kuralları”, “ hukuk kuralları” ve “ görgü kuralları” olarak tasnif edilmiş, son yüz yıllarda buna bir de “ trafik kuralları” eklenmiştir. Bu kuralar da ayrıca kendi içlerinde farklı dallara ayrılmıştır.
Kurallar, geneli itibariyle öznel ve nesnel olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlardan öznel olanı, bireyin kendine karşı nasıl davranması gerektiğini gösteren kurallarıdır. Nesnel kurallar ise bireyin, diğer bireylere ve topluma karşı nasıl davranacağını gösterir. Dolayısıyla nesnel kuralların kapsam alanı daha geniştir; ahlakî ve etik değerleri, iş ahlakını, görgü kurallarını ve trafik kurallarını da içermektedir. Mesela “ hız kurallarına uyun, alkollü araç kullanmayın, araç takip mesafesine uyun, emniyet kemerinizi kakın, trafik işaretlerine uyun, geçiş önceliği kurallarına uyun” gibi kurallar, kurallı yaşamaya bir örnektir. Bu nedenle en başta ahlak kuralları olmak üzere, hukuk, görgü ve trafik kuralları, insanı insan yapan ve insan kalmasını sağlayan temel ilkeler arasında yer alır.
Ne var ki bazı insanların, bu kurallara uymadıkları, hem ilahî, hem de beşerî kuralları beğenmedikleri, önemsemedikleri ve çiğnedikleri görülmektedir. Tarih boyunca bu, böyle olmuş, böyle olmaya da devam etmektedir. Bazı insanlar, neden konulan kurallara uymak istemezler ve bu kuralları çiğnerler? Elbette ki psikolog ve sosyologlar başta olmak üzere bilim insanlarının, bu konuda görüş ve düşünceleri olmuş ve her birinin de bakış açılarına göre bir değer ifade ettiği görülmüştür.
Bu konuda Kur’an’da da bazı bilgiler yer almakta ve şöyle denilmektedir:
“Onlara âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) bize kavuşmayı beklemeyenler: Ya bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir, dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım”.
“ Onlara de ki: Eğer Allah (bu ayetleri okumamamı) dileseydi, ben size onları okumazdım. O da size bunları bildirmemiş olurdu. Fakat O, yine de bir şekilde size mutlaka bildirirdi” [1]
Ayetleri de bunu açıklar.
İnsan, bir şeyin değişmesini neden ister? Bunun sebebi, genellikle o şeyin beğenilmemesidir. Nitekim bu ayetlerden ahirete inanmayan insanların, getirilen kuralları ve ilkeleri beğenmedikleri, bunların yerine Hz. Peygamberden başka kurallar getirmesini, ya da değiştirilmesini istedikleri, Hz. Peygamber’in de bu teklifi ret ettiği anlaşılmaktadır.
Bu ayetlerin yorumunda müfessirler, daha ziyade Hz. Peygamber’in verdiği cevap üzerinde durmuşlar, getirilen ilkelerin ve kuralların üzerinde pek de durmamışlar; neden ve niçin? Beğenilmediği konusuna da gereken önemi vermemişlerdir. Oysa Kur’an’da, ilahî kuralların niçin beğenilmediğini açıklayan çok önemli bilgiler yer almaktadır. Bu bilgiler arasında kalplerin katılaşması;[2] Allah’ın mesajlarını görmezden gelmek;[3] şeytana uymak ve Allah’ın indirdiği dinden hoşlanmamak;[4] kâfirleri veli edinmek;[5] dünya hayatında işlerinin ters gitmesi; [6] nimetler yüzünden azmak;[7] arzularını tanrılaştırmak;[8] aklını kullanmamak;[9] ve kâfirlerin nezdinde saygınlık kazanmaya çalışmak[10] gibi bilgiler, en dikkat çekici olanlarıdır. Nitekim günümüzde etkin olmaya çalışan deist anlayışın temelinde yatan da bu zihniyettir.
Kur’an’ın getirdiği ilkelere, zaman içinde yapılan farklı yorumlarının ve buna bağlı uygulanış biçimlerinin de beğenilmediği görülmektedir. Bu durumu, merhum Mehmet Kaplan, “Bizde aydınlar, İslâmiyet’in dejenere olmuş, katılaşmış şekline karşı koymak için büyük ölçüde imanlarını kaybettiklerinden, on dokuzuncu yüzyılda pozitivizme, son olarak da Marksizm’e sarılmışlardır” [11] sözleriyle açıklar. Günümüzde de bu sebeplerin belli ölçüde devam ettiği, bunlara ilave olarak yeni sebeplerin de ortaya çıktığı görülmektedir.
Bu sebeplerin başında da Müslümanların dinî kuralları gereği gibi uygulamayışları yer almaktadır. Daha açık bir ifade ile, kimi insanlar, İslam’ın bazı kurallarını; kimi insanlar, İslam’ın bazı yorumlarını ve uygulamalarını; kimi insanlar da İslâmî kuralları gereği gibi uygulamayan Müslümanları beğenmemekte, eleştirmekte, hatta kötü örneklerden hareketle dinden uzaklaşma temayülleri göstermektedir.
Kimi insanların ve daha ziyade gençlerin, başta dinî kurallar olmak üzere, hazlarını ve arzularını kısıtlayan her türlü kural ve ilkelere karşı oldukları; kuralsız bir hayatı tercih ettikleri ve bunu da özgürlük adına yaptıkları bilinmektedir. Bu tür bir anlayışa sahip olanların, sınırsız bir özgürlüğün olmadığını, ya da olamayacağını bilmemeleri, ya da bilmezlikten gelmeleri de ayrıca düşündürücüdür. Çünkü bireysel özgürlüklerin de bir sınırı vardır; o da, diğer bireyin özgürlük sınırına kadardır. Dolayısıyla birey için mutlak bir özgürlük yoktur, sınırlı bir özgürlük vardır. O sınırı da kural ve ilkeler belirlemektedir. Zira her kural, aşırılığı, haksızlığı ve zulmü önlediği için, aslında gerçek özgürlüğün de bir göstergesidir.
Şunu önemle belirtmek gerekir ki İslam, insanın fıtrî yetilerini, duygularını ve içgüdülerini yok sayan bir din değil, tam aksine bu duyguların meşru yoldan tatminini isteyen ve bunu da ilke ve kurallara bağlayan bir dindir. Dolayısıyla İslâm, yemeyi, içmeyi, cinselliği ret etmez; bunların tatminini belli kurallara bağlar. Mesela suyu ve meşrubatı helal, içkiyi haram sayar. Cinsellik için nikahı helal, gayr-i meşru ilişkiyi de haram sayar.
İslâm, barışı amaçlar, ancak zorunlu hallerde savaşa da ruhsat verir ve bu savaşı da kurallara bağlar. Nitekim “Savaşa bizzat veya dolaylı biçimde katkıda bulunmayan kadınlar, çocuklar, akıl hastaları, özürlüler, hastalar, yaşlılar, mâbedlerde inzivaya çekilmiş din adamları ile kendi işlerini yürütmekte olan çiftçi, işçi ve iş adamlarının öldürülmesi yasaktır”[12] ilkeleri, bunu ifade eder ve savaşın da bir hukuku olduğunu orta koyar. Bu nedenle hukuksuz savaş, zulümdür ve insanlık sucudur. Savaş hukukunu hiçe sayarak kadın, çocuk demeden masum insanları katleden İsrail’in , Gazze’de yaptığı da böyle bir zulümdür.
Bu nedenle her yerde ve hayatın her alanında ne yaparsak yapalım, kurallara mutlaka ihtiyaç vardır. Zira her kural, davranışlardaki belirsizliği azaltan, insana daha rahat, daha kolay, daha adil ve daha huzurlu bir hayat vaat eden ilkeleri ihtiva eder. Bu nedenle Kur’an, insanlara kurallı bir hayat için helal, temiz, doğru, güzel ve denge ilkelerini sunar. Bu durumda şu soruyu sormak, yerinde olacaktır: Kurallı bir hayat mı, yoksa kuralsız bir hayat mı? doğru bir hayattır. Zira bu soruya vereceğimiz cevap, hayat tarzımızı belirleyecektir.
Prof. Dr. Celal Kırca
[1] Yunus,10/15-16.
[2] Bakara 2/74-75.
[3] Zuhruf 43/36-39.
[4] Muhammed 47/25-26.
[5] Al-i İmran 3/28; Maide 5/51.
[6] Zümer 39/8.
[7] Hac 22/11.
[8] Casiye 45/23.
[9] Yunus 10/99-100.
[10] Nisa 4/138-140.
[11] Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu, İstanbul 1970, s.143.
[12] TDV İslam Ansiklopedisi, Savaş maddesi