Kapitalizmden herkes şikayetçi ancak tam manasıyla hayatımıza nasıl etki ettiği yönünde yeterince yazı yazılmıyor ve konuşma yapılmıyor. Yapılmıyor derken, akademik derin makaleleri veya birkaç cümle ile geçiştirilen gündelik söylemleri kastetmiyorum. Kapitalizmin aslında insanlığa hakim olduğunu dillendirme gerekliliğinden ve buna nispetle daha çok ve daha sık eleştirilmesi gerektiğini kastediyorum.
Kapitalizm, sömürü düzeninin tüketim kültürü sloganlarıyla pazarlanışıdır. Kapitalizm, bir ekonomik sistemden öte adeta bir din gibidir. Kapitalizm hakkında onlarca tanımlama yapabiliriz. Fakat kapitalizm devletlerden bile daha devlet olan bir yönetim biçimi olabilir, zira birçok ülke şirketlerin güdümünde politikalarını oluşturuyor, bir çok ülkenin kanunlarını küresel şirketler yazıyor.
Kapitalizmi sıradan insanlara ve dünya halklarına daha yakından tanıtmak belki de düştükleri durumu onlara hatırlatmak gerekiyor. Kapitalizm, bir hayal tacirliğidir. Sermayedarlar insanlara daima mutluluğu düşlettirir ve hayaller kurdurarak onları belli yollara sokar. İnsanların mevcut durumlarının sefalet hali olduğunu onlara kısmen hissettirir ancak mesele büyük ölçüde tartışmaya açıldığında kapitalizm bilim adamlarının buluşlarına sırtını yaslayarak, misyonerleri aracılığı ile övülür ve tartışmalarda dokunulmaz bir statüyü daha baştan elde etmiş olur. Kapitalizm, sanki insan aklının mucizesi gibi gözükmekte oysa insanın yozlaşmışlığını bize milyarlarca kez kanıtlamaktadır.
Kapitalizm hep daha fazla der, her gün ara her gün bul her gün satın al veya sat der. Alım gücü olmayanı veya piyasa üretimlerine katılmayanı yok sayar. Bugünün insanlarının parayı hayatının merkezine koymasında kapitalizm etkin rol oynar. Öyle ki sermaye sermayeyle dostluk kurar para parayı çeker ve atasözünde olduğu gibi aç ile eceli gelen söyleşir. Bütün bunlar köklerini tarihten alsalar da kapitalist anlayışı zirve yaptığı şu son dönemde birer düstur gibidir. Değerlerin yerine maddenin yerleştirilmesinde kapitalizm çok önemli işlevler görür.
Kapitalizmin eleştirisini birkaç farklı cihetten yapmak gerekir. Ancak bugünlerde şirket sosyalizmi ve dünya vatandaşlığı altında bambaşka bir düzen kurulmuşa benziyor. Esasen bu şirketlerden olmayanların neredeyse başka bir alt sınıfta yaşadığı var sayılıyor. Bugün toplumsal anlamda ölçüt, kapitalizmin hedef gösterdiği yaşam standartlarını yakalamaktır. Halk için bu sınıf atlamak manasına geliyor. Filanca marka çikolatayı yemek, tatil için falanca oteli kullanmak, falanca restoranda veyahut da kafede oturmak kapitalist kültürde var olabilmek için gereken ritüellerden sadece bir kaçıdır. Kapitalizm insanlara etiket sahibi olmalarını ve bununla avunmalarını öneriyor. Bu kültürün gerçekte sahip olunamayan şeylere karşı büyük bir yoksunluk hissi doğurduğu ve tarih boyunca insanlığın vicdanında derin izler bırakan filozofların mütevazılığına gölge düşürdüğü de şüphesizdir. Çünkü kapitalizm şov kültüründen ve gösterişten beslenir. Reklam ve pazarlama kapitalizmin esas silahlarıdır. Bu da düşünsel ve manevi şeyler yerine somut ve görsel arayışlara insanları yönlendirmekle sonuçlanmıştır. Yani bugün insanoğlu, manevi yönelim yerine daha çok haz ve tatmin duygusuna yönlendiriliyor. Bunun büyük yıkımları getirdiği, yazarlar ve düşünürlerce dillendirilse de ciddiye alınmıyor. Kapitalizm rekabet kültürünü ve hatta çatışmayı da kar sayıyor.