Gazze, büyük bir vahşet ve katliam ile karşı karşıya; tarihin en büyük vahşeti, katliamı uygulanmakta, sivil insanlara yardım elinin uzatılmasına imkân tanınmamakta ve saldırılar gece gündüz sürdürülürken, sivil insanların can kaybı ise giderek artmakta iken katliamdaki en büyük pay küçük çocuklara düşmesi ayrı bir vakıa olarak ortada durmaktadır.
İnsani yardımın ulaştırılmasını sağlayamayan bir dünya ve onun sisteminin çöküşünün ilanı olduğu kadar İslam Dünyasının da yetersizliğinin ve bağımsızlığının kâğıt üstünde kalışının ilanı olarak görülmesi elzem olmuştur. Her şey İsrail’in iznine tabi ise İslam dünyası diye bir tanımlamanın karşılığının kalmadığının açıklık kazandığı anlamını taşır. İnsani yardım koridorunu açamayan bir dünyanın artık herhangi bir olaya karşı vereceği tepkinin bir anlamı kalmamıştır. Gücün belirleyiciliği kesinlik kazanmıştır. Bu şu anlama gelir: İsrail, bir şekilde dünya sistemini belirleyecek güce erişmiştir. Gazze halkı bütün masumiyeti ile bu zalim güce karşı direnmeye devam ederken, ilahi yardımı celbedecek bir duruşu da işaret etmektedir.
Dünya sisteminin İsrail gibi güce tapar bir oluş üzerine kendi varlığını idame ettiği tezi güç kazanırken, adalet, hak ve hukuk gibi özgürlük kavramlarının da demokrasi gibi artık bir işlevinin kalmadığını açıkça ilan etmiştir.
İslam dünyasının halk nezdindeki yüksek sesle zulmü haykırmasına rağmen, iktidarların geçiştiren söylemleri gönülleri mahzun kılmakta ve yürekleri dağlamaktadır. İsrail zulmüne karşı tepkisizlik, ya da tepki verecek gibi pozisyonlar yirmi üç günü geride bırakırken bir karşılık üretememektedir. İslam dünyasının birlik, dirlik ve bütünlüğünü sağlama, geliştirme ve ileri taşıma konusunda ciddi bir zaaf taşıdığı iyice açığa çıkmıştır, bir şüphe bırakmamıştır. İslam ülkelerinin bu durumda oluşunun en büyük nedeni ise; ülkelerin iktidarlarının batıya bağımlı oluşu ve müslüman olma haysiyeti ile buluşmalarının taşıdığı zaaftır. İktidarlar, kerhen müslüman görünmektedirler. Halklarını kendilerine karşı bir tepkiye sürüklememek adına Müslümanlıklarını görünür kılmaktadırlar. Ama gerçekte laik, seküler bir sistemin payandası olarak işlev görmektedirler. İstisnaları var mı? Son Gazze katliamı ve tepkisizlik bir istisna olmadığını göstermektedir. Söz ile hamaset yapan iktidarların eylem söz konusu olduğunda sessizliği sürmektedir. İran ve Türkiye gibi ülkeler sesini yükseltseler de pek işe yarar bir gelişme sağlamadığı vakıadır.
Bu arada Türkiye’de cumhuriyetin 100ncü yılı kutlanmaktadır. Kutlama sırasında cumhuriyet vurgusunun bu kadar fazla abartılı bir şekilde gündemleştirilmesi ile Gazze saldırılarına yönelik eylemsizliğin anlaşılması arasında bir özdeşlik kurmak mümkündür. Cumhuriyet sanki ilk kez kurulmuş gibi, tarihi bir geçmişi yokmuş gibi, bir başlangıç gibi algılanarak propaganda yapılması ve Mustafa Kemal vurgusunun yoğunluğu hala bu ülkenin iktidarının kimin elinde olduğunu göstermesi bakımından önemli bir işarettir. Hâlbuki yirmi yıldır bir iktidar var ve bu iktidar tarihi geçmişi ile barışık olmaya yönelik hamleler yapmaya çalışmakta idi… Ama bugün kutlamalar vesilesi ile açığa çıkmıştır ki bu ülke tarihi bağlarından kopuk, geçmişini inkara dayalı ve kadim kültürü ile arasına mesafe koyarak modern dünyanın esareti altında kendi özgürlüğünü kutlamaktadır. Osmanlı gibi devasa bir kültüre ve medeniyete kaynaklık etmiş bir tarihi geçmişi neredeyse hiç anmadan kutlamaların yapılması ise başlı başına bir sorun yumağı olarak önümüzde durmaktadır.
Cumhurbaşkanının bir gün önce Gazze saldırıları karşısındaki sert tutumu, cumhuriyet kutlamaları ile başka bir zemine taşınmıştır. Hem Gazze bizim eski topraklarımız diyeceksiniz, hem de cumhuriyetin yüz yılını kutlayacaksınız, bu gerçekten açıklanması zor bir durum… Strateji ve taktiğin geçersiz kılındığı Gazze saldırıları, katliamları, zulümleri karşısında eylemsizliği aşamayan bir yaklaşımın, Gazze eski topraklarımız derken bir nostalji durumunu aşamamaktadır.
İslam Dünyasının kendine dönmesi, bağımsızlığını elde edebilmesi için gereken şey Müslümanlığını hatırlamasıdır. Müslüman olduğunu hatırlamayan ülkelerin dünya sistemi karşısında bir karşılığı olmayacaktır. Batının ürettiği evrende onun bir parçası olarak var olduğunuz sürece sizde o batılı dünyasının kültürel kodlarının belirlemesine tabi olacaksınız. O zaman da Gazze gibi bir derdiniz sadece halkınız ile aranıza soğukluk getirdiği oranda bir tepki verirsiniz. Bu da maalesef bugünümüzü iyi tarif ediyor.
Yaşananların açığa çıkardığı bir anlam krizinin altını kalın bir şekilde çizmeliyiz… Anlam krizi batılı düşüncenin bizatihi kendi otantik yapısında mevcuttur zaten! İslam ülkelerinin de bu anlam krizine düştüğü belirginlik kazanmıştır. Gazze katliamını yeni dünya sisteminin değişim parametreleri olarak düşleyen Rusya ve Çin gibi ülkeler, bu yeni dünya sistemindeki yerini alma çabalarına sahip Ortadoğu ülkeleri de aynı sorunun uzantısı olarak işlevselleşmektedir. Gazze yanıyor, Gazze katlediliyor, Gazze’de çocuklar öldürülüyor, Gazze’de kadınlar öldürülmektedir. Ama kimsenin kılı kıpırdamıyor; insanlar ve ülkeler, geçici tepkisellikler ise işe yaramamaktadır.
Müslüman olma iddiası ile dünyayı sarstığını düşünme arasında derin bir çelişki yattığını bize Gazze katliamı göstermektedir. Gazze açlıkla, susuzlukla, ilaçsızlıkla ve yaşamsızlıkla mücadele ettiği sürece insanlık kendi anlamını kaybedecektir. Bu anlamsızlığın üreteceği girdapta herkes ama herkes, her güç yuvarlanacaktır. Yarın çok geç olmadan tez elden eyleme dönük adımlar atılmalı ve insanlık belası katliam sona erdirilmelidir…
Abdulaziz Tantik