Birkaç asırdan beridir özellikle İslam coğrafyası fitne, fesat, tefrika, ihanet, işgal, saldırı, sömürü, faiz, cehalet ve benzeri kirlilik yığınları çöplüğü görünümündedir. Siyonist, ehli salip ve benzeri ihanet şebekelerinin ajanları tarafından işgali altında inletilmektedir.
Dışarıda hain ve düşmanca baskılar, içeride vesayet dayatmaları, ülkemizin zenginliklerini, insanımızın huzurunu ve halkımızın ahlâkını allak pullak etmektedir. Kendileriyle inanç alanında kan bağı olan İslam ülkeleri ile münasebetlerimizi bombalamaya çalışan Amerika ve Avrupa birliği yanında İslam ülkelerinden mızıkçılık yapıp düşmanların ekmeğine yağ süren hainlerin tahribatı daha çok sıkıntı vermektedir. İçerde siyasî partiler birbirlerini ötekileştirmeleri tahribatı tehlikeyi daha da tetiklemektedir. Milletimizin ortak aklı, dayanıp direnmesine rağmen, yıkıcı mikrop kaynakları birliğimizi, dirliğimizi yıkma peşindedirler. Ne ilginçtir ki buna siyasî yalpalamalar tuz biber olmaktadır. “Kerameti kendinden menkul” “siyaset Donkişotları” her şeyi karıştırıp çıkmaza sokuyorlar.
Tarihî misyonu ile milletimiz buna layık değildir. Sakarya’da, Çanakkale’de, Kahraman Maraş’ta, Kafkasya’da yan yana şehadet şerbetini beraberce içmek için savaşan şanlı şehitlerimizin torunları şimdi “makam şerbeti” içmek için birbirlerini dirsekleyip hırpalayıp koltuk hasreti ile yanıp tutuşmaktadırlar. “Ben önde olayım da işin sonu ne olursa olsun” mücadelesi vermektedirler. Liyakat ve ehliyet kimsenin aklına takılmıyor. Siyaset alanında karşıt şartlanma hastalığı müptelası radikalistlerden, hümanistlere ve moderin İslamcılardan liberalistlere varıncaya kadar her ideoloji sözcüsünün açıklamaları vadileri dolduracak çöplük ve atık maddeler molozları halinde patlama noktasına dayanmıştır.
Acaba bunların savundukları iddianın hangisi doğrudur? İşte bu, çözümü olmayan siyasî yalpalamadır. Hele ayni ideolojik siyasî kuruluşun bireylerinin de çıkar beklentileri, küskünlük marazları depreşirse seyreyleyin curcunayı. Hangi siyasî oluşum olursa olsun tasfiyeci ve reddiyeci olması, itikadî değerlerimize, sosyal olgumuza, millet olma bilincimize, ekonomik yapımıza, vatan bütünlüğümüze, kardeşliğimize, dostluk ilişkilerimize aykırıdır.
Bunca derdimiz ve sıkıntımız vardır. Amma “ölümden başka her derdin ilacı vardır” anlayışından hareket edilirse bütün bunların hepsinin çareleri de vardır. Enfal suresi altmışıncı ayetinde üç çeşit düşmandan bahsedilip bunlara dikkat çekilmektedir. Birincisi Allah’ın düşmanları, ikincisi müminlerin düşmanları ve üçüncüsü ise Allah’ın bildiği müslümanların bilmediği düşman türüdür. Bu tür düşmanları bile korkutup caydıracak kuvvet olduğu ve müslümanların bunları kullanması gerektiği emri verildiği görülmektedir.
Zihnimizi zorlayalım ve derinlemesine düşünelim. Allah’ın bildiği, müslümanların bilmediği düşmanı caydıracak güç ve kuvvet ne olabilir? Bunu bilmeden, düşmanı tanımadan nasıl hazırlık yapacağız? Düşmanın ekonomik ve moral değerlerini bilmeden neye göre ne ölçüde hazırlık yapacağız? Bu olmadan “kör döğüşü” yapmaya teşebbüs etmek saçmalık olmaz mı? Yalanı, yanlışı, eğrisi, büğrüsü olmayan Allah Teâlâ güçlü ve büyük düşmanlardan bahsederken infak meselesini devreye sokmaktan maksadı ne olabilir? Hem müslümanların bilmedikleri ve tanımadıkları düşmanı caydırmaları teklifi, Allah’ın sistemine ters düşmez mi? İşte işin çözümünü sağlayacak şifre burada sinyal vermeye başlar.
Üç büyük ve etkin düşmanı korkutup caydıracak güç ve kuvvetten bahsederek müslümanların hazırlık yapmalarını emreden Cenabı Hak, ayetin sonuna, açıkça ilgisi görülmeyen bir cümle yerleştiriyor. “ Her neyi ki, Allah yolunda infak edersiniz, onun karşılığı size tamamen verilir ve siz haksızlığa maruz kalmazsınız” Haksızlığa maruz kalmazsınız, ifadesinin verdiği güven dikkate değerdir. Cenabı Hak, faiz gibi şeytan ürününden arınıp İslam ilkelerinden infak gibi birleştirici, maddî ve manevî birliği sağlayıcı ve âdilâne paylaşım ile aşılmaz bir potansiyel gücü devreye sokar. Bu gücü tesis etmiş tevhidi gerçekleştirmiş bir toplum, yenilmez bir toplumdur. Buda her müslümanın, mümin olmasına bağlıdır. Bizim, siyasî yalpalama yerine tevhid mücadelesi fedaileri olmalıyız. Dava budur.
Allah davasının gönüllülerinin yolu, Allah yoludur! Esselamu aleykum.
İlhan ORAL
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi