İslâm Dini’ni bir hayat nizamı olarak öğrenip öğretmeye çalıştığım için hutbelerim, konferanslarım ve televizyon programlarımla sağlayabildiğim bilgi ve bilinç, az da olsa siyasi hayatımıza etki etmiştir. MSP ve Refah Partisi, sonraları da AK Parti, dolaylı olarak bundan yararlanmıştır. Doğal bir durum olduğu için bu tür gelişmelerden rahatsızlık duymadım. Ama Yüce dinimizin istismar edilmesi beni hep üzmüştür.
İslâm’a bağlılıkları ölçüsünde sevdim ve saygı duyduysam da hiçbir siyasiye biat etmedim. Gözümde büyütmedim de. Yapabildiğim ölçüde doğrulara çağırdım. İstisna etmeden ifade ediyorum; siyasilerimizin hiç birisini, kendilerine övgü yağdırmayan onurlu hocaları -takdir etseler de- değerlendirmek istediklerine şahit olmadım. Kaldı ki onların bir çoğu, sanılanın aksine yürürlükteki düzenin onaylamadıklarını tasvip de edemezler. Konu derin. Su-i zannı, gıybeti ve iftirayı doğallaştırmış yandaşlara malzeme vermek de istemiyorum.
Ali Rıza Demircan olarak hiçbir iktidar sahibinden şahsi menfaatim ve ailem için bir talepte bulunmadım. Emir de almadım. Siyasî HayatımÜzülerek söylüyorum İslâmî hizmetlerim için bile kayda değer bir yardım göremedim. Devlet Güvenlik Mahkemeleri ve Ağır Ceza’larda yargılanırken yanımda kimseyi bulamadım. Bir telefon edeni dahi hatırlamıyorum. Böyle olmakla birlikte bir dâva adamı sorumluluğu ile siyasete dolaylı olarak ilgi duydum. Gereğini de yapıp tercihlerde bulunduysam da bunu Rabbimin rızasını kazanmak için yaptım. Fiilen bir irtibat kurmadım.
Bu kadar giriş yeter sanırım.
Bana Sorulabilir
Yukarıdaki açıklamalarım sebebiyle yakın tarihimizi bilen ve takip eden bazı kişiler bana sorabilirler:
1991’de Refah Partisinden aday gösterilmedin mi?
Oğlun Ak Partide Beyoğlu Belediyesi Başkan adayı yapılmadı mı?
Külliye’ye davet edilmedin mi?
Oğlun dördüncü dönem aday yapılmadığı için aleyhte yazı yazmadın mı?
Ben de cevaplarımı verir, açıklamalarımı yaparım.
Refah Partisi’nden Aday Gösterilmem
1991’de Refah Partisinden aday gösterildim ama sömürüldüm.
Bildiklerimi doğrulama amacıyla, bazı olayların açıklanması için kendisinden ricada bulunduğum şimdilerde milletvekili olan dostumuz Feyzullah Kıyıklık şu açıklamayı yaptı:
“Sayın Erbakan Hocamız ve İstanbul il başkanımız R. T. Erdoğan beni görevlendirdi. Ben de binbir dereden su getirerek partimizden aday olman için seni ikna etmeye çalıştım. Bana şöyle dedin:
Siz böyle dediniz ama, ben ısrarımı sürdürerek sizi ikna edebildim.”
Bu gelişme sonucu R. T. Erdoğan kardeş, bazı parti yöneticisi arkadaşlarıyla Emirgan’daki evime geldi. Kendisi Bayrampaşa’dan aday olacaktı. Çünkü aday yapılmak istendiğim Fatih-Beyoğlu-Beşiktaş bölgesinde seçim kazanma imkânı yok gibiydi.
Sakallı ve hoca olduğum için Fatih’e; Karadenizli ve Kasımpaşalı olduğum için Beyoğlu’na; İslâm’a Göre Cinsel Hayat’ın yazarı olarak da Beşiktaş’a uygun görüldüğüm için teklif, dâvamız adına yinelendi. Artık bunalmıştım.
Peki dedim, ama liste birincisi olarak ilan edilmemi şart koştum. “Kazanılamayacak yerden adaylığı kabul ediyorum, beni sakın ha dolgu maddesi gibi kullanmaya kalkmayın” diyerek de uyarımı yaptım. Şartım anında kabul gördü. Gerçekleştirileceği sözü de verildi. Ankara’ya gitmedim. Başvurumu Refah Partisinin İstanbul İl Başkanlığına yapmakla yetindim.
Listelerin Yüksek Seçim Kuruluna verildiği günün akşamı, geç vakitte R.Tayyip Bey beni aradı. Liste birinciliğimi içeren listeyi Yüksek Seçim Kurulu’na bizzat verdiğini ifade ederek beni tebrik etti.
Bir gün sonra Hürriyet ve Sabah gibi gazetelerde liste birinciliğim ilan edilirken, Tercüman ve Türkiye gibi gazetelerde Recai Kutan ağabeyin birinciliği açıklanıyordu.
Tayyib kardeşi telefonla arayarak ‘Ne oluyor?’ diye, sordum. Aramızda derin bir sessizlik oldu…Ne yapıldığını anladığı ve onaylamadığı izlenimini edindim.
Sonradan öğrenip teyid ettiğim bilgiye göre, Recep Tayyip kardeşimin bilgisi dışında, verilen ek liste ile ikinciliğe düşürülmüştüm.
Bir veya iki gün sonra Recai Kutan ağabey, Prof. Dr. Yaşar Bağdatlı ile Emirgan’daki evime geldi. Tavrımı koydum ve yapılan anlaşmanın çiğnenmesisinin haram bir işlem olduğunu vurgulayarak şöyle dedim:
– Recai ağabey, önce ahlâk ve maneviyat öyle mi? Ben bir talepte bulunmadım. Yapılan ısrar sonucu adaylığı şartlı olarak kabul ettim. Bana bir telefon ederek rızamı alabilirdiniz. Siyasetin gölgesinde insana saygınız da mı yok.
Adaylıktan resmen istifa edecektim, ama bazı dostlar da araya girince “kol kırılır yen içinde kalır” deyip gelişmeleri doğal seyrine bıraktım. Bu arada “kol kırılır yen içinde kalır” zihniyetini de sorgulamamız gerektiğine işaret etmek isterim.
Seçim çalışmaları sırasında politik gündeme girmeden, halka hitaben İslâm’ı tebliğ nitelikli üç beş konuşma yaptım. Bir gün Recai Kutan ağabey ve parti yetkilileri ile bir arada sohbet ederken, Erbakan hocamızın basında yer alan mübalağalı bir tespitini yararlı bulmadığımı dile getirdim. Parti yetkililerimizden biri, birden “Sen kim oluyorsun da hocamızı eleştiriyorsun?” diye kükredi. Anında cevap verdim:
-Hocamız yanılmaz değildir. Edepli bir tavırla eleştiri saygısızlık da değildir. Şimdi ben de sizin mantığınızdan hareketle size sorayım; siz kim oluyorsunuz da beni eleştiriyorsunuz?
Yalakalık düzeysizliği hep var oldu ve bugün de devam ediyor. Ak Parti döneminde bakanlık yapmış bir zat, (Y.A.) topluluk halindeki sohbetimiz sırasında R.T. Erdoğan kardeşimizi yanılmaz olarak niteleyince, ne yani “Recep Tayyip kardeşimiz her şeyi bilir mi demeye çalışıyorsunuz ,” dediğimde bana karşı tavır alındığına tanık oldum.
Gözlerim, Recep Tayyip kardeşimizden, yüzüne karşı Kıyamet Günü’nde şefaat bekleyeceğini söyleyen tarikat ehli cahilleri de gördü.
Süleymaniye Camii imam hatibi olduğum ilk yıllarda bazı siyasî emellerim olmadı değil. Ama imam hatiplik dönemimde siyasilerden ve iş adamlarından gördüğüm saygı, benim duygularımı törpüledi. İnandığım dâvam adına siyasi tercihlerim ve savunmalarım oldu ama fiilen siyasete girmeye sıcak bakmadım.
Oğlumun Belediye Başkanı Adayı Gösterilmesi
AK Parti döneminde oğlum Ahmet Misbah’ın üç dönem Başkanlıkla sonuçlanan Beyoğlu Belediye Başkanlığı adaylığı ile ilgili sözlü ve fiili hiç dahlim olmamıştır.
Oğlumun aday gösterilmesinden hareketle benim siyasetle fiilen ilişkili olduğumu sananlar olabilir. Ama onlar yanılıyorlar.
Oğlumun ilk döneminde, aday seçilirken bana vefa gösterme veya geçmişte bana yapılan haksızlığı telafi etme duygusu etki etmiştir sanırım. Ama oğlumun aday gösterilmesi konusunda ben hiç kimseden, doğrudan veya dolaylı olarak bir talepte bulunmadım. Ne var ki oğlum siyasete girmek istediğini söyleyince, Mehmet Ali Şahin kardeşimden ilgilenmesini rica etmiştim.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne Davet Edilmem
Cumhurbaşkanlığı Külliye’sine davet edildim, ilgi de gördüm. Ama şahsım adına değil, vakfım Ardev adına çağrıldım, açıklayayım:
Külliye’ye Ramazan’larda davet edildim. Üç davete de katıldım. Ülkemizin önde gelen sivil örgütlerini temsilen 500 kadar temsilcinin katıldığı iftarlarda, Cumhurbaşkanımızın masasında ve ilk ikisinde kendisiyle sohbet edecek şekilde yer aldım. Kendisine müteşekkirim. Ama şahsım adına değil, Milli İrade Platformu’nun üyesi olan vakfımız ARDEV’in başkanı sıfatıyla çağrılmıştım. Bu toplantılara benimle birlikte, vakfımız yönetim kurulu üyesi olarak oğlum Eymen Faik de katılmıştır. Özel kişilerin katıldığı dar çerçeveli toplantılara davet edilmedim.
Recep Tayyip Bey kardeşim benim kırk yıllık dostumdur. Hulâsa yüzlerce kişi gibi Külliye’ye benim de çağrılmış olmam, siyasetle fiili bağım olduğunu göstemese gerek.
Cumhurbaşkanımıza Hitaben Yazı Yazmam Oğlumun birçok belediye başkanı gibi dördüncü dönemde aday yapılmayacağının açıklanması sebebiyle Ak Parti aleyhine yazı yazdığım iddiasına gelince… Bu, su-i zandır, gıybettir ve alçakça bir iftiradır.
Yukarıda “…bir dâva adamı sorumluluğu ile siyasete dolaylı olarak ilgi duyduğuma ve gereğini de yapıp tercihlerde bulunduğuma ” değinmiştim. Ben, Vakfımız Ardev tarafından yayınlanan ‘mirat haber. com’ da arkadaşlarımla birlikte Milli Eğitim, Ekonomi ve Medya’da yaşanan olumsuzlukları dile getirip uyarı görevimizi yapmaktaydım. Kırk yıllık mücadele ile sağlanan imkânların gereğince değerlendirilemediğini gördüğüm için üzülüyordum. Bu sebeple seçimler öncesinde Cumhurbaşkanımıza hitaben 24 Kasım 2018 tarihinde bir yazı yazdım. İslâm açısından seçimin ve seçilecek adayların önemini ve yapılması gerekenleri özetledim.
Yazım Ak Parti içinde ve dışında çokça istismar edildi. Şimdi bu yazımı sunacağım.
{ Sayın Cumhurbaşkanım Artık Kur’ânî Vasıfları Taşıyanlara Oy Vereceğim
Bismillah /Selamün Aleyküm
Muhterem Cumhurbaşkanım!
Katıldığınız ve kazandığınız bütün seçimlerde size oy verdim. Oy vermekle de kalmadım, yazılarımla ve özel sohbetlerimle destek de verdim. Üstelik bir de seçip önümüze koyduklarınızı da seçtim. Ama artık yalnızca vasıflarını Rabbimizin belirlediği adayları seçmek istiyorum. Çünkü –hüsn-ü zan besliyor isem de-hangi vasıflar dikkate alınarak aday seçimi yapıldığını tam olarak bilmiyorum ve bu durum benim Rabbim katındaki sorumluluğumu düşürmez. Âhiretime zarar vermek istemiyorum.
Uyarı Görevimizi Unuttuk
Biz Müslümanların fert ve toplum olarak olmazsa olmaz bir görevimiz var. Orijinal adıyla Emir bil-Marûf ve Nehiy ani’l- Münker. Yani Dinimizin, ortak aklın ve ilmin gerektirdiklerine yönlendirmek ve dinimizin ortak aklın ve ilmin/bilimin sakındırdıklarından men etmek. Biz bu görevimizi yapmaz olduk. Bir diğer anlatımla size de yardımcı olamadık. Sayın Cumhurbaşkanım!
İstanbul seçmeniyim. Oy vermemi istediğiniz kişileri yakından tanımıyordum. Tanıtma gereği de duyulmadı. Seçtirdikleriniz arasında önemli bir toplumsal meseleyi irdeleyecek, inceleyecek, tespitlerini kaleme alacak ve meclis kürsüsünden dile getirecek daha da önemlisi görüşlerinize katılmadığını beyanla muhalif görüş bildirecek düzeyde inançlı, bilgili, bilinçli ve izzetli kaç kişi var? Siz batı kültürü ile şartlanmış bürokratlar ve teknokratlar ile nasıl başarılı olacaksınız?
Yüzeysel başarılarımız varsa da eğitimde, kültürde ve ekonomide öze ilişkin problemlerimiz devam ediyor. Size yerel yönetimlerde de ufuk açacak, problem çözecek, alternatif yol ve yöntem oluşturacak yardımcılar gerek.
Sayın Cumhurbaşkanım
Aşağıda sizlere yerel adaylarınızı seçerken öne çıkarmanız gereken Kur’ânî vasıfları özetlemeye çalıştım. Yaratan en iyi bilendir. Oy vermenin îman, ibadet ve özelde cihad olduğuna inanan ben oyumdan sorumluyum. Aklımı ve irademi özgürce kullanmak istiyorum. Lütfen bana da yardımcı olunuz.
Sayın Cumhurbaşkanım
Anayasal düzeni seküler/laik olan toplumumuzda – kemiyeti, arzu edilen keyfiyete dönüştüremediğimiz için- her seçim bölgesinde aranılan Kur’ânî vasıflara sahip kişiler bulunmayabilir. Bu durumda niteliklerimize en yakın olan tercih edilmelidir.
Sözü, Şanlı Peygamberimizin her birimize sorumluğumuzu hatırlatan ve içeriği ile ürpertici olan hadisine bırakalım ve ardından “Seçilmesi gereken insanların sahip olması Gereken Kur’ânî Vasıflar”ı açıklayalım:
“Topluluğunuz içinde Kurânî vasıflara uygunluğu sebebiyle Allah’ın daha bir razı olacağı kişiler varken onları değil de vasıfsız ve yeteneksiz kişileri görevlendiren yetkililer, Allah’a, Peygamberi olan Muhammed’e ve müminlere hainlik etmiş olur.”
Seçilecek İnsanların Sahip Olması Gereken Kur’ânî Vasıflar
Seçilmek üzere seçime katılacak kişiler genç-yaşlı kadın veya erkek olabilir. Ama onların aşağıda açıklanacak Tevbe sûresinin 71. âyetindeki dört vasıf/şart ile Nisa sûresinin 58. âyetindeki liyakat şartını taşımaları gerekir. Şimdi bu ayetlerin anlamını sunarak içerdiği vasıfları görelim: Tevbe 71:
“Mümin erkekler ve kadınlar birbirlerinin Evliya’sıdır: Onlar yalnızca birbirlerini temsil edebilir ve birbirleri adına hukuken tasarrufta bulunabilir. Onlar Ma’ruf olanı emredip gerçekleştirmeye çalışırlar, Münker’den de (güçleri ölçüsünde sözlü ve fiilî olarak) sakındırırlar. Namazı birliktelik içinde kılar ve zekâtı verirler. (Hayatı düzenleyici emirleri ve yasaklarında) Allah’a ve Resûlü’ne itâat ederler. Onlar Allah’ın kendilerini merhametiyle kuşatacağı insanlardır. Hiç şüphesiz Allah karşı koyulamayacak güç sahibidir ve neylerse güzel eyleyendir.”
A-Mümin Olmak.
Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’inin Tevbe sûresinin anlamı verilen 71. ayetinde mümin erkek ve kadınlarının birbirlerinin Evliyası olduğunu açıklamaktadır. Tekili Veli olan Evliya velayetten gelir. Birçok benzeri ayetler yanısıra (Maide51,57) özellikle de bu âyette (Tevbe 71) müminlerin kendilerini hukuken temsil ve tasarruf edebilir olma hakkını yalnızca mümin olan erkekler ve kadınlara verebilecekleri açıklanmaktadır. Bir diğer anlatımla mümin erkekler mümin kadınların, mümin kadınlar da mümin erkeklerin velîsi olabilir. Bu anlamda veliliği gerçekleştirmemenin yeryüzünde ağır zulümlere ve bozulmalara sebep olacağı da Kur’anî bildiriler arasındadır. (Enfal 73)
B-Maruf’a Çağırıcı ve Münker’den Sakındırıcı Olmak
İslâm Dini’nin, olgun aklın ve ilmin gereği olan Marûf’a çağırıcı ve ve Marûf’un zıddı olan Münker’den sakındırıcı olabilecek konumda olmak.
Bu şart ana hatları ile sağlıklı olmayı, İslâm’ı bilmeyi ve genel kültürle donanımlı olmayı gerektirmektedir; Ayrıca demokrasilerin en büyük zaafı olan deist ve eşcinsel tipler gibi inançsız ve erdemsiz insanların seçilmesini engelleyici niteliktedir.
C-Namaz kılar ve şartları gerçekleştiğinde zekât verici olmak.
Namazla Hak ve şartları gerçekleştiğinde Zekâtla halk ile bağlantılı olmayan topluma yönetici olamaz.
D-Allah’ın emirleri ve yasaklarına itâati benimsemek.
Bunun anlamı da İslâmî emirleri ve yasakları uygulayıcı olmaktır. Daha açık bir anlatımla bu vasıf, doğru ve adil olmak gibi ilahi emirleri uygulayıcı ve faiz ve zina gibi haramlardan kaçıcı olmayı gerektirir. Emirleri ve yasakları alenen çiğneyen fasıklar aday olarak da seçilemezler. Allah’ın başarı vaadi yalnızca imanlı ve salih amellileredir. (el-Nûr 24/55) Nisa 58:
E-Yönetime liyakatli olmak.
Yukarıda açıklanan dört şart liyakati içeriyorsa da Nisa 58 de “” Şüphesiz Allah size emanetleri ehil /liyakatli olanlarınıza vermenizi emreder. İnsanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hüküm vermenizi de emreder…” buyrularak liyakate özel vurgu yapıldığı için biz de zikretme gereğini duyduk. }
Yazım Kardeşçe Bir Uyarıydı
Yazımı sundum. Bu, kardeşçe bir uyarı yazısıydı. Ama yook, yetkili ve etkili bazı kişilerce beklenen, uyarı değil yalakalıktı. Gerçi bu yazı Ak Parti aleyhine kullanılmak istendi. Ama “hocam sizin amacınız neydi?” diye soran olmadı. Aşağılık bir yaklaşımla “oğlumuzun dördüncü dönem aday gösterilmemesiyle ” irtibatlandırıldı. Aleyhimize kıyam edilmesini umursamadıysam da maksadımı açıklayan bir yazı daha yazdım. Ama ilgilenen olmadı. Bizim yedi ay önce gördüğümüz, görülemedi. Seçimlerin nasıl olsa kazanılacağına, hoca açıklaması ve desteğine ihtiyaç olmadığına inanılıyordu.
Amacımı Açıklayıcı ve Pekiştirici Yazım
Şimdi de bu ikinci yazımı sunuyorum:
[Cumhurbaşkanımızı Eleştirecek Ama Seçmeye de Devam Edeceğim
Bizde yazılar okunmadan başlıklarına bakılarak istenildiği gibi ahkâm kesilir. Çünkü İslâmî bilgimiz, bilincimiz ve ahlâkımız yetersizdir. Bir küçük paragraflık yorumda su-i zan, gıybet ve iftira gibi üç büyük haramı birden işleriz…
Kişisel ve Ailevî Menfaat İçin Kimseye Biat Etmedim
Ali Rıza Demircan olarak hayatım boyunca Erbakan Hocamız ve Recep Tayyip beyefendi kardeşim dâhil hiçbir siyasiyi kusursuz olarak görüp yüceltmedim. Hiç kimseden şahsım ve ailem adına bir ricada bulunmadım. Hiçbir resmi kurumdan iş almadım. Kredi de kullanmadım. Devlet yöneticileri ve para babaları dâhil bütün insanları kendim gibi aciz ve Rabbimize muhtaç gördüm. Üstelik bir vakıf kurup kendi imkânlarıyla yaşatacak kadar da zenginim. Rabbime hamdolsun.
Kendisinin ve aile fertlerinin kaderini siyasilerin elinde gören kişileri inancı zayıf kimselerden gördüm. Görmekteyim. Çocuklarıma da daima şu uyarıyı yaptım:
Bütün malların ve mevkilerin maliki Allah’tır. Siz atılımınızı yapın ve Allah’a dayanın. Yardım beklediğiniz insanlar sizden daha çok yardıma muhtaçtır.
Süleymaniye Camiinde ilk Cuma hutbesini okuduğum 1970 yılı başından beri İslâm Dîni’ni öğrenmeye ve kitlelere öğretmeye çalışmaktayım. Eserler kaleme aldım. Yüzlerce konferans verdim, radyo, televizyon konuşmaları yaptım. Defalarca yargılandım. Jakoben laik sistem beni yargıladı ama ben de sistemi eleştirmekten geri durmadım. Düzen değişmediği için de eleştirilerimi sürdürüyorum.
Allah İçin Eleştiriler Yaptık
Kurduğum vakfımız Ardev’de oluşturduğumuz Mirat Haber.com’da iki yılda yazar kadromuzla hükümetin eğitim ve ekonomi politikalarını eleştiren ciddi en az üç yüz makale yayınladık. Uygulanan borca dayalı para siyaseti ve faize dayalı ekonomi ile bir yere varılamayacağını dile getirdik. Yer yer Eğitim ve Kültür politikalarını eleştirdik. Tarımla, hayvancılıkla ve sanayi ile ilgili uyarılarda bulunduk. Bunu Rabbimizin rızasını kazanmak amacıyla Emir bi’l- Marûf görevimiz olarak ülkemiz ve insanımız için yaptık.
Ülkemizin Zaafı İktidar, Muhalefet Partileri ve Kadrolarıdır
Ülkemizin zaafı iktidar ve muhalefet kurumları ve kadrolarının temel meselelerde inançlarımıza ve değerlerimize bağlı yerel çözüm üretemeyişlerdir. Üretemezler de. Çünkü İslâm’ı insan hayatını bütün yönleri ile kuşatıcı bir hayat düzeni olarak göremiyorlar.
Akıl ve bilime konu maddeleri yaratan Allah, yarattığı aklı ve duyu organlarını yeter görseydi İslâm Dîni’ni hayat düzeni olarak gönderir miydi?
Gelelim Fırtına Koparan Yazımıza
Gelelim yalakaları isyan ettiren ve karşıtları da cümbüşleri içinde istismara yönelten ilk yazımıza.
“Sayın Cumhurbaşkanım Artık Kur’ânî Vasıfları Taşıyanlara Oy Vereceğim” başlıklı yazım aslında AK Parti’ye uyarı yazısıydı. Artık yalnızca hüsnü zanla ve “Sen seç ben onaylayıp oy vereyim” mantığıyla hareket edilemeyeceğini, bu durumun bizleri Rabbimiz katında sorumluluktan kurtaramayacağını beyan etmekti ve bir ölçüde de olsun Kur’ânî vasıflara sahip ümitlerimizi yeşertecek adayların seçilmesine katkı vermekti. Amacım İslâmî, aklî ve ilmî olana çağrı olan Emir bi’lMarûf görevimi yapmaktı.
AK Parti’yi İslâmî Bir Yapı Olarak Görmedim
Ben hiç bir zaman AK Partiyi İslâmî bir yapı olarak görmedim. O da kendisini böyle takdim etmedi. Recep Tayyip Bey kardeşime ve AK Parti’ye insan haklarına saygıyı ve sosyal adaleti içeren İslâm’a bir diğer anlatımla milletimizin taleplerine yol açabileceklerine inandığım için oy verdim. Oy verdiğim için hiçbir zaman da pişman olmadım. Çünkü benim AK Parti’yi yetersiz bulduğum ve eleştirdiğim konularda muhalefetin hiçbir hayatiyet/varlık belirtisi yoktu. Dün yoktu bugün de yok.
AK Parti’den Müşteki Olmamız Muhalefeti Onaylamamızı Gerektirmez
Ak Parti bizim arzuladığımız ve beklediğimiz şekilde bir kültürel devrim yapamadı, hatta başlatamadı, doğru. Peki, muhalefet kadroları :
Ülkemizi sömürüden, insanımızı da fakirlikten kurtaracak borca dayalı para sistemine karşı çıkabildiler, faizsiz ve adil bir ekonomik düzen isteyebildiler mi? Hâlâ Merkez Bankası’nın ülke yönetiminden bağımsız ama küresel sömürü sistemine bağımlı olmasını çare olarak görenlerden ne bekleyebilirsiniz?
Evet, muhalefet kadroları daha aklî, daha ilmî ve İslâmî bir eğitim sistemini talep edebildiler mi?
Zinaya, eşcinselliğe ve medyasal yozlaşmaya kaşı çıkabildiler mi? Genelde insana, özelde kadına şiddete karşı suçun cinsine göre cezayı içeren İslâm’dan ilhamlı yasalar önerebildiler mi? Dünyayı sömüren batı medeniyetini ve ülkemiz baskıcı/dışlayıcı laikliğini sorgululayabildiler mi? Biz muhalefetten ümitsiziz. Hiç değilse giderek sekülerleşen Ak Parti’yi kurtaralım, istiyoruz.
Kur’ânî Vasıflara Sahip Olanlara Oy Vereceğim
Hatadan dönme erdemi bir tarafa yazılarını/konuşmalarını tevil edenleri onursuz bulurum. Ama hakikat şudur: AK Parti’ye oy vermeyeceğim demedim. Kur’ânî vasıflara sahip insanlara oy vereceğim, dedim.
Başta Ak Parti olmak üzere siyasî partilere uyarıda bulundum.
AK Parti’ye oy vermeyeyim, emriniz olur! O zaman getirin bana Kur’ânî vasıflara daha bir sahip adayları, onlara oy vereyim. Ak Parti kadrolarını eksik bulan ben, Kur’ân’ın söz ve mana olarak Allah’ın Kitabı olduğuna iman edip etmediklerinden şüphe duyduğum muhalefet kadrolarını mı tam göreceğim?
Sözün özü, muhalefet iflah olmaz hâl-i pür melâlini değiştirmedikçe, Recep Tayyip Bey kardeşimi dostça eleştirmeye ama seçmeye devam edeceğim. Çünkü ben Recep Tayyip Bey kardeşime, inandığım kutsal ilkeler gerektirdiği için oy verdim ve vermeye devam edeceğim.]
Oy Vermeye Teşvikim
Oy Vermek Şirktir Görüşüne Reddiyem
Evet fiilen içine girmedim ama dâva insanı vasfımla siyasetle dolaylı olarak hep ilgilendim. Bir Hoca olarak da ilgilenmem gerekiyordu. Ama ben, değindiğim gibi siyasete hep ilkesel olarak yaklaşmaya çalıştım. Şahıs ve kurum ismi vermedim, ama yaşadığımız şartlar içinde inançları ve yaşamları ile bize yakın duranlar, bizim çalışmalarımızdan yararlandılar.
Bu arada Müslümanlar arasında, oy vermeyi Şirk’e bulaşmak/Allah’a ortak koşmak olarak özetlenebilecek görüşlerinin propagandasını yapanlar ve çağrılarıyla etkili olan insanlar vardı. Biz, samimi bulduğumuz bu insanların görüşlerini tashih etmek gereğini duyarak pek çok yazı yazdık, Bunlardan medyada yer alanlardan birini sunuyorum:
Sandığa Gitmeliyiz
“Şanı Yüce olan Allah, muhataplarımız arasında ayırım yapmadan bize “Sözleriniz ve sözleşmelerinizin gereğini yerine getiriniz.” (Maide 1, İsra 34) buyuruyor.
Biz yaşadığımız ülkemizle vatandaşlık görevlerini yerine getireceğimiz hususunda sözleşme yapmış konumundayız. Oy kullanma da bu görevler arasındadır. Ancak biz müminler Rabbimizin buyruğu gereğince Allah’a isyan olabilecek işlerde itaatle yükümlü değiliz. (Ahzab 48,) Peygamberimizin diliyle ifade edersek: ”Allah’a isyan hususunda kullara itaat yoktur.” ( Müslim İmare 8)
Allah’a İsyan Emredilmiyorsa Oy Vermek Bir Yükümlülüktür
İslâm karşıtı kişilere oy vermek gibi Allah’a isyan nitelikli bir işleme zorlanmadığımıza göre oy verme şeklindeki İslâmî nitelikli vatandaşlık görevimizi yerine getirmekle yükümlüyüz. Kaldı ki İslamî çizgide haklarımızı ve özgürlüklerimizi gereğince kullanabilmek için bizim gibi inanan ve İslâm’a bağlılığı olan insanları oylarımızla desteklemek Tevbe Sûresi’nin 71. ve Maide Sûresi’nin 55. ayetlerinin gereğidir. Çünkü bu âyetlere göre biz, bizi temsil ve adımıza hukuken tasarruf etme hakkını yalnızca onlara verebiliriz.
Oyumuzla Müslümanları Desteklemeliyiz
Demokrasi aslında kâfirlik ve münafıklık türlerinden biri olan seküler düzenlerden biri veya İslâm değildir. Laik düzenlerden birini veya İslâm’ı seçme yöntemidir. İçinde yaşadığımız demokratik laik düzen içinde ve mevcut imkânlar çizgisinde biz mümkünse oylarımızla namazlı, zekâtlı ve alanlarında bilgili-liyakatli müminleri seçmek durumundayız. Onlar aracılığıyla yönetime esas olacak insan doğasıyla uyumlu insancıl yasaları oluşturup uygulatmaka yükümlüyüz. (Maide 55;Tevbe 71; Nisa 58; A.İmran 159)
İslâm’ın toplumu yönlendirici yasalarına kapalı olan ülkemizdeki şartlar malumdur. Biz seçimlerde İslâm ile sekülerizm/laisizm arasında tercih yapmıyoruz. Adaleti dışlayarak zalime destek de çıkmıyoruz.
Biz, İslam dışı bir düzende haklar ve özelliklerimize saygılı olacak ve İslâm’a yöneliş imkânlarımızı geliştirecek insanları seçeceğiz. Yükümlülüğümüz de gücümüzle sınırlıdır.
Aslında seçeceğimiz insanlar, hukuki ve sosyal adalet için atılım yapabilecek adaletli kâfirler de olabilir. Ama hamdolsun Rabbimizin egemenliğini tanımayan insanlara ihtiyacımız yok.
Değil Müminler İnkârcılar Arasında Bile Ayırım Yapmalıyız
Mutim b. Adî, İslam karşıtı Mekke ulularında biriydi ve Müşrikti/ Allah’ın yasalarıyla insan üzerinde de egemen olduğunu kabul etmeyenlerdendi. Ama Peygamberimize ve ilk Müslümanlara karşı zalim değildi. İnsaflıydı. Mekke yönetiminin uyguladığı ambargoyu delerek gizlice gıda yardımı yapanlardan ve daha sonra ambargonun kalkması için arkadaşlarıyla mücadele veren kişiydi. Pegamberimiz (s.a.) Taif dönüşünde onun himayesine sığınarak Mekke’ye dönebilmişti. Bedir savaşından önce öldü.
Bedir savaşında Mekke ulularından 70 kişinin esir alınması sonrasında onlar için Medine’ye gönderilen Mekke heyetinde Mutim’in oğlu da vardı. Allah şanını artırsın Peygamberimiz derin bir vefa sergileyerek oğluna şöyle demiştir:
– Eğer baban sağ olsaydı ve Mekkeli esirler için aracılık yapsaydı onların hepsini bırakırdım.
Bizi temsil edecekler arasında Müslümanlar olmasaydı dahi biz kâfirler içinden haklarımız ve özgürlüklerimize saygılı olanları oylarımızla seçmekle yükümlü olurduk. Peygamberimizin sahâbilerini Habeşistan’a göndermesinin sebebi de kralının adaletli olmasıydı.
Peygamberimiz gençliğinde zalimlere karşı insaflı müşriklerin oluşturduğu Erdemliler İttifakı’na katılmaktan ötürü Peygamberliği döneminde bile iftihar etmemiş miydi?
İşte böyle…anlattıklarıma siyaset denebilirse biz de bu tezgahtan geçtik demektir.
Önemli bir not: Bu bölümü yeniden gözden geçirirken 24 Ekim 2019 Perşembe günü, oğlum Ahmet Misbah’ın Kültür ve Turizm Bakanlığı’ında Bakan Yardımcılığı’na atandığı ilan edildi. Ben de toplumumuzla birlikte öğrendim.
(Devam edecek)
ALİ RIZA DEMİRCAN