İnsanları yaratan, yeryüzünde kulluk denemesine tâbi kılan Yüce Allah, onlar için uyulması gerekli yasalar koymuştur. Ayrıca Allah, koyduğu yasalarını da insanlar içinden seçerek görevlendirdiği peygamberlerle bildirmiştir.
Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed diğer bütün peygamberler gibi kendisine vahyolunan ilâhî emirleri ve yasakları tebliğ etmeye başladığı zaman Mekke’de egemen olan putperest sömürücülerin lisanî ve fiilî saldırılarına uğradı.
Bu zalimlerin zulümlerini giderek artırdıkları ve bunun yanında peygamberimizle birlikte ilk müminleri çok yönlü baskılar ve terör ile ezdikleri Mekke döneminin ilk yıllarında Peygamberimiz ve ilk müminler iyice bunalmışlardı.
İlâhî bir yardımın beklenildiği böyle bir vasatta Allah Zülcelâl, Peygamberine gücünün bütün varlıklara geçerli olduğunu filen açıklamak, tebliğ ettirdiği gerçekleri kafa gözüyle göstermek ve ayrıca müminleri yeni bir denemeden geçirmek için İsrâ ve Mi’rac olayını gerçekleştirdi.
İSRA OLAYI KUR’ÂN İLE BİLDİRİLMİŞTİR
Rabbimiz İsrâ sûresinin birinci âyetinde İsra ve Mi’rac olayının İsrâ bölümünü ve nedenini şöyle açıklar.
« Bütün yüceliklerle vasıflı ye tüm eksikliklerden beri olan Allah, kulu Muhammedi Mekke’deki Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya yürüttü. O’na âyetlerimizin, bir kısmını gösterelim diye (O’nu yürüttük.) Gerçekten Allah işiten ve görendir.»
Yüce Mevlâmızın Necm suresinde Mi’rac bölümüne de değindiği bu Mukaddes olayı Peygamberimiz ayrıntılarıyla anlatmıştır.
Peygamberimizin açıklamalarının bir özetini sunmakla yetineceğiz.
« -Allah şanını artırsın- Hz. Peygamber Kâbe’de Hıcir mevkiinde bulunuyorken vahiy meleği Cibrîl gelerek Peygamberimizin göğsünü yardı. Kalbini, içi irfan dolu bir kapta yıkadı, sonra yerine yerleştirdi.
Böylece Peygamberimizi İsrâ ve Mi’rac için ruhen ve bedenen de hazırladı.
Peygamberimiz, adımlarını gözün görüş alanının nihaî noktasına atabilen Burak adlı bir araç ile ve Cibrîl’in refakatinde Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürüldü.
Beyt-i Makdîs (Mescid-i Aksa) da namaz kıldı. Misali vucütlarıyla hazır olan Peygamberler de onunla kıldılar.
Peygamberimiz namazın akabinde, insanların ruhlarının dünya semasına çıkarıldığı pek güzel bir araç olan Mirac’la dünya semasına çıktı.
Bu birinci gökte Peygamberimiz Hz. Adem aleyhi’s-selam ile merhabalaşıp görüştü.
Sonrada kendisine müminlerden günah işleyenlerin kabirde hangi suça ne şekilde ceza görecekleri gösterildi.
Peygamberimiz, zulmederek yetim mallarım yiyenlerin deve dudakları gibi olan dudakları arasından ağızlarına ateşten korlar sokularak azab edildiklerini ve bu korların aşağılarından çıktığını gördü.
Faiz yiyenlerin, eve benzeyen karınları içindeki dıştan görülebilen yılanlarla azap edildiklerini müşahede etti.
Peygamberimiz insanların gıybetini yapanların derilerinden kesilen parçalar ağızlarına tıkılarak azap edildiklerini gördü.
İkinci semâda Hz. İsa ve Yahya Peygamberlerle merhabalaşıp görüşen peygamberimiz, sırasıyla çıkarıldığı üçüncü semada Hz. Yusuf’la, dördüncü semada Hz. Idris’le, beşinci semada Hz.Harun’la, altıncı semada Hz. Musa ile merhabalaşıp sohbet buyurdu. Peygamberimiz yedinci semada Beyt-i Ma’mur’da da Hz. İbrahim’le görüştü.
Her gün 70 bin melek tarafından ziyaret edilen Beyt-i Ma’mur’a giren Peygamberimiz burada namaz kıldı.
Peygamberimiz yedinci semadan sonra Cebrail’le birlikte yaratılmış varlıkların nihaî hududunu teşkil eden Sidretül-Münteha’ya getirildi. Sidretül-Münteha bir süvarinin yetmiş yılda gölgesinin sınırlarını aşamayacağı ve bir yaprağı bu ümmeti bürüyecek büyüklükte bir ağaçtır.
Yakınında şehitler ve müttekilerin Cennetül-Me’va’nın bulunduğu Sidretül-Münteha’da Selsebîl adlı bir kaynaktan ayrılan Rahmet nehrinde yıkanan Peygamberimiz Selsebîl’in ikinci kolu olan Kevser’i takip ederek Cennet’e girdi.
Cennet’te hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin kalbinde tasavvur edemeyeceği nimetleri gördü. Peygamberimize daha sonra da bütün dehşeti ve azabı ile Cehennem gösterildi.
Kâinatın mukadderatını çizen ilâhî kalemlerin cızırtılarını işitecek makamlara erdirilen Peygamberimiz, zaman mekân ve yönün bulunmadığı Arş alemine yaklaştırıldı.
Burada Rabbimizin «yaklaş» emriyle Peygamberimiz, Rabbimizin özel tecellisine; Kur’ân fifadesiyle okun iki ucu misali yaklaştı. Daha da yaklaştı. Yaklaştı da Allah O’na vahyedeceği sırları ve marifetleri bildirdi.
Bu safhası ancak, büyük Allah dostlarının sezinleyebileceği sırlar içinde geçen bu ilâhî vuslat da Peygamberimize ümmeti için beş vakit namazın farz kılındığı da vahyedildi.
Peygamberimiz dönüşünde yükseliş yolunu takiü ederek Beyt-i Makdıs’e indi ve oradan Burak’la Mekke’ye döndü.
Bütün bu İsrâ ve Mi’rac bölümlerini içine alan olaylar gecenin cüz’î bir vaktinde cereyan etti! »
Hz. Muhammed’e lütfedildiği için insanlığın bir dönüm noktasını teşkil eden ve on dört asır önce alıcı gönüllere geleceğin feza çağı olacağını duyuran İsrâ ve Mi’rac olayını Peygamberimiz bu kutlu olayın sabahında inançlı ve inançsız bütün Mekkelilere duyurdu. Ve nitekim bu duyuru Mekke’yi derinden sarstı.
Mekke kâfirleri «böyle bir şey olamaz». Diyerek inkâr ve alay cümbüşüne kalktılar, cinnet suçlamasını dillerine doladılar.
İmanın şuuru ve zevkine erememiş bazı zayıf inançlı müminler tereddüt karanlığında tökezlediler.
İSRA VE MİRAC’IN İLÂHİ BİR DENEM OLUŞU
Allah için mallarını, ailelerini ve yurtlarını bırakıp Medine’ye hicret edebilecek ve kurulacak İslâm devletine kanıyla harç yoğurabilecek müminleri ortaya çıkarmak için ilâhî bir imtihan olan İsrâ ve Mi’rac imanla küfür arasında bir sınır oldu.
Kıyamet Günü’ne kadar gelecek müminler içinde bir deneme olmaya devam edecektir. Rabbimiz bu gerçeği şöyle açıklar:
«… (Ey Peygamber!) Sana İsrâ ve Mi’rac gecesinde gösterdiğimiz temaşayı insanlar için bir (iman ve küfür) denemesi kıldık…»
Bütün varlıkları yaratan ve tabiî kanunları koyup yaşatan Mevlâmız değilmiş gibi Rabbimizin Peygamberimizi yücelttiği İsrâ ve Mi’rac’ı inkâr edenler sualler sormaya başladılar. Peygamberimiz şöyle anlatıyor:
«Kureyşliler bana İsra gecesi yaptığım geziden; gördüğüm yerlerden soruyordu. (Özellikle Mescid-i Aksa ile ilgili) öyle şeyler sordular ki ben onları tesbit etmemiştim. Belirlemediğim için de öylesine bunalıma düştüm ki böylesine bir sıkıntıya hiç mi hiç düşmemiştim. Bunun üzerine Allah benim için mekân engelini kaldırdı. Bana ne sordularsa Mescid-i Aksa’ya bakarak onlara cevabını verdim. »
İSRA VE MİRAC İMAN KONUSU İSE DE AKIL İLE DE KAVRANABİLİR
Allah’ın koyduğu tabii kanunlar düzeni içinde ve O’nun verdiği akıl ve duyu organlarının rehberliğinde yapılan çalışmalarla uzayda ses ve resimlerin nakledildiği ve eşyanın nakline çalışıldığı dünyamızda biz imanımızla olduğu kadar ilmî bir mantıkla da inanıyoruz ki; İsrâ ve Mi’rac haktır. Kur’ân ve Sünnetin bildirdiği şekilde vâkidir.
Ruhu ve ruha ait değerleri zaman ve mekan dışı kılarak insana ruhî miraclar yolunu açan Hz. Allah, Peygamberimizin «Müminlerin nuru ve miracıdır». Şeklinde vasfettiği beş vakit namazı bu mübarek gecede farz kılmıştır.
İsrâ ve Mi’rac’ın bu yıldönümünde onlara imanlarımızı bilinçle yeniden tazeleyelim. Bu mübarek gecede farz kılınan ve müminlerin Mi’racı olan beş vakit namazı kılma ve ona iç huzuru ile devam kararı alalım.
Yazımızı Mi’raç’ta vahyolunan ve biz müminlere yapmamız gereken bir duâ türünü öğreten Bakara Sûresinin son âyeti ile bitiriyorum.
«… Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme. Ey Rabbimiz! Bize bizden önceki toplumlara yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (çıkan günahları) sil, bağışla, bizi yarlığa, bizi esirge. Sen bizim mevlâmızsın. Artık kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et.»
Ali Rıza DEMİRCAN
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE