Gün sayısı diğer aylardan hep eksikti şubatın. Dört yılda bir artan gün sayısı değiştirmiyordu durumunu. Yine eksikti, eksikti yine. Bir yıl önce bu kez, bir yanımız eksik kaldı şubatta. Eksik şubatta eksildik hem de çok eksildik.
Şimdi zamanı tanımlayabiliyoruz ama bir yıl önce saatler, günler, haftalar hatta aylar birbirine karışmıştı. Çünkü zaman yoktu. Sabah ve akşam olduğu havanın kararmasından ya da güneşin doğmasından biliniyordu sadece. Önce, tam on bir şehrin saat kuleleri şubat soğuğunda dondu, sonrasında ise bütün ülkenin. Dondu zaman, hayat dondu. Yağan kara, yağmura yükselen feryatlar, çığlıklar eşlik ediyordu; onlar da dondu. Eksildi her şey, yok oldu birer birer. Bir kıyamet provası yaşadı şehirlerimiz.
Her yer, her yerdeydi aynı anda. Yüklemi olmayan cümleler gibi darmadağınık, karışık ve eksik. Herkesin eksikleri, eksilenleri oldu. Tüm ülke bir taziye evine döndü. Babalar, anneler, evlatlar, kardeşler, torunlar, yeğenler, kuzenler eksildiler birer birer. Sözlüler, nişanlılar, evliler ayrıldılar teker teker. Dostlar, yarenler, kahve keyfini birlikte çıkaranlar, dava arkadaşları da donan zamanın içinde kalakaldılar. Konu komşu, gün arkadaşları, her cumartesi sabah namazında buluşup ardından halı saha maçı ve yaz kış fark etmeksizin denize dalanlar da eksildiler. İş arkadaşları, okulda aynı sırayı paylaşanlar, birbirinden ve sevdiklerini iddia ettikleri kızdan ya da erkekten habersiz sevdanın kara sularına dalanlar da dünya oksijenini son kez soludular.
Haber kanalları, arada bir yüzünü gösteren kış güneşi gibi enkaz altından kurtulma / kurtarılma haberleri verseler de ölü sayısını gösteren sayaç durmadan dönüyordu. Eksiliyorduk. İbrahim SADRİ’nin ‘’bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim/biz de soluk alıp vermedeyiz/yani her insan gibi sevmekteyiz, sevilecek şeyleri/bir kır çiçeğini, çimeni, toprağı, börtü böceği’ dizelerini belki hiç duymamış ama buradan kurtulurum umuduyla yaşayanlar vardı; buz kesen havada, yıkılan binaların artık kat özelliğini yitirmiş enkazında. Ulaşmadı/ulaşamadı onlara kimse ve durdu zaman onlar için de. Vakit tamamdı. Artık soluk alıp vermiyorlardı.
Erişme sevinci yaşadıkları üç aylarda oruç niyetine hazırlık yaparken şehadet şerbetiyle bu dünyada son sahurlarını yapanların da dondu zamanları. İdris’in evlatları ana babalarının yerine bir gün oruç tutarlar mı üç aylarda? Dedeleri onları sevmeye doyamadan cennete erken ve hızlı giden minik bedenler de dondu şubat soğuğunda. Dedelerinin yüreğine kocaman bir acı bırakarak hem de. Ali Dede, şimdi ne halde? Altınsözlü Hikmet dostumuzun yarım kalan sözlerini tamamlar mı kardeşleri ile birlikte; onu, abi ya da kardeş görenler? Şüphem yok aslında; biliyorum, tamamlarlar bir yanları hep eksik olsa da. Sözünü ettiklerim, yakınım olan, yanımda olan ve bir yanımı eksik bırakanlardan bazılarıdır. On bir şehrin her bir hanesinde bunlara benzer veya benzersiz hikâyeler vardır mutlaka.
Bir de deprem haberini duyar duymaz seferber olan, yürekleri bu coğrafyayı kuşatacak büyüklükte olanlar vardı bu süreçte. Her bir fert bir destan yazdı. Çay, çorba, su dağıtanından elleriyle enkazdan birini daha kurtarma gayretini gösterenine; iş makinelerini seferber edeninden imkânı ölçüsünde destek verenine; kumbarasını kırıp içindekileri bağışlayanından evini, odasını depremzedeye açanına kadar şubatta baharı yaşatanlar vardı. Yürekleri ısıtanlar… Eksik ay şubatı tamamlamak istiyorlardı sanki.
Bu vesileyle öncelikle başta abim, yengem, yeğenlerim ve diğer yakınlarım olmak üzere depremde hayatını kaybeden canlarımızın tümünü, sonra ise şubat ayını bereketlendiren ve eksik yanımızı bize hatırlatan İskilipli Atıf Hoca’dan Malcolm X’e, Hasan El Benna’dan Metin YÜKSEL’e şubat ayı şehitlerinin tamamını da burada rahmetle yâd etmek isterim. Ruhları şâd, makamları âli ve mekânları cennet olsun. Eksik ayda, eksilenlerin ardından artan dualarımız daim olsun.
EYYUP YÜKSEL
MİRATHABER.COM – YOUTUBE –
Ebedi hayattaki takıma girme sahası olan dünya eksiklikler yurdu… Allah rahmet eylesin takıma girme isteği ve gayreti olanlara…Amin Allahümme amin