“Unutma, önceden öğrenmiş olduğumuz bilgi, beceri ve nesneleri hatırlama ve tanıma yetisinin geçici veya sürekli olarak yitirilmesi” demektir. Bu da uzun süre kullanılmayan, yada “hatırlandıkça üzüntü, rahatsızlık veren anı, kişi ve bilgilerin bilinçaltına atılması” anlamına gelmektedir.[1] Diğer bir ifade ile unutma, bazı sebeplerle hafızadaki bilgilere ulaşılamaması demektir. Dolayısıyla bu durum, farklı teorilerin de ortaya çıkmasına vesile olmaktadır. “Meselâ çağdaş biliş psikolojisinde unutma, hem duyu belleğinde sinirsel bir bozulmayla hem kısa süreli bellekte kapasite sınırlaması, hem de uzun süreli bellekte erişimin engellenmesiyle açıklanır; bunların ilk ikisinde bilgilerin tamamen kaybedildiği, üçüncüsünde ise bilginin olduğu gibi kaldığı, fakat erişim mekanizmalarındaki sorunlar yüzünden hatırlanamadığı var sayılır. Klasik psikanalizde unutma “bastırma”nın bir işlevi, Gestalt psikolojisinde bellekteki tutarlı bütünlüklerin (anlamlı bilgiler) yapısının bozulmasının bir neticesi olarak gösterilirken, davranışçı ekolde pekiştirilmeyen davranışın sıklığının giderek azalması ve sonunda tamamen ortadan kalkması şeklinde açıklanır. Bazı teoriler ise bellek izlerinin kendiliğinden silikleştiğini yahut rakip bilgilerin ürettiği bellek izleri tarafından silindiğini savunur”[2]
Kur’an’da da unutma ile ilgili bilgilerin yer aldığı ve unutmanın farklı yönlerine işaret edildiği görülmektedir. Nitekim “Ey Rabbimiz! Unutarak veya hata ederek yaptığımız yanlış işlerden bizi sorumlu tutma!” [3] ayetinin unutmanın bir yönüne; “Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerinden farksızdırlar.(Hepsi de) kötülüğü emreder, iyiliğe engel olurlar, elleri çok sıkıdır. Onlar Allah’ı unutmuşlar, Allah da onları unutmuştur. Münafıklar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir”[4] ayeti ile “Onlar ki, dinlerini alay ve eğlenceye aldılar. Dünya hayatı da kendilerini aldattı. İşte onlar, bu günlerine kavuşmayı nasıl unutmuş idiyseler, âyetlerimizi nasıl bilerek inkâr etmiş idiyseler, biz de bugün onları öylece unuturuz”[5] ayeti de unutmanın diğer bir yönüne işaret ettiği görülmektedir. Bu nedenle Allah Teâlâ’nın “Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir”[6] sözüyle mümin kullarını uyarma ihtiyacı hissettiği anlaşılmaktadır. Zira genel bir kaidedir: “Unutan unutulur”. Ya da “Gözden ırak olanlar gönülden de ırak olurlar.”
Ayetlerde “Allah’ı unutma” dan ve sonuçlarından söz ediliyor ve bu sonuçlardan birisinin Allah’ı unutanların Allah tarafından da unutulduğu; diğerinin ise Allah’ın onlara kendilerini unutturduğu açıklanıyor. Fakat bu ayetlerde unutmanın ve unutturmanın mahiyeti hakkında ayrıca fazladan bir bilgiye de yer verilmiyor. Bununla birlikte tefsirlerde unutmanın mahiyeti ile ilgi bazı yorumların yapıldığı da gözden kaçmıyor. Nitekim bu yorumlardan birinde şu bilgilere yer veriliyor:
Haşr “19. ayetteki ‘Allah’ı unutmak’ tan maksadın Allah’ın kulu olduğu bilincinden yoksunluk ve O’na karşı kulluk borcunu umursamama olduğu anlaşılmaktadır. Tevbe 9/67 ayetinde aynı fiil kullanılarak münafıkların Allah’ı umursamadıkları, Allah’ın da onları kendi hallerine bıraktığı yani O’nun inayetine lâyık görülmedikleri ve kendi tercihlerinin sorumluluğu ile baş başa kaldıkları belirtilmiştir. Burada ‘Allah’ı unutma’ nın yaptırımı ve sonucu ‘Allah’ın da onlara kendilerini unutturması’ şeklinde ifade edilmiştir ki bu, Allah bilincine sahip olmayan kişinin kâmil mânada insan olma şuurunun da zayıflayacağı anlamına gelir. Bir başka anlatımla, etrafını kuşatan bunca kanıta ve kendisine verilen akıl nimetine rağmen Allah’ı unutan, O’na kul olma idraki içinde olmayan kişi gerçek anlamda kendine yabancılaşmaya, dolayısıyla hayatını boşa geçirmeye mahkûmdur. İnsanın ömür nimetini bu şekilde heder etmesi ise karşılıksız kalmayacak, –bu dünyadakinden farklı olarak– âhirette, sorumluluğunun idraki içinde davrananlardan tam olarak ayırt edilip hak ettiği muameleyi görecektir. Müfessirlerin birçoğu tarafından 19. âyet, Allah’ın, kendisine karşı görevlerini yerine getirmeyenlere, iyilik yapmayı ve kötülüklerden sakınmayı unutturması, onları bu paydan ve mutluluktan mahrum etmesi şeklinde açıklanmıştır. Bu âyetten, insanın kendini tanıması yani var oluş amacını idrak edip onu unutmaması halinde rabbini de bilmiş ve tanımış olacağı mânası da çıkarılabilir. Hz. Ali’den nakledilen “Sen kendini bil ki rabbini de bilesin” ve “Kendini bilmeyen rabbini de bilmez” anlamındaki vecizeler bu yorumu destekleyici niteliktedir”[7]
Kendisine izafe edilen bir sözde Lokman Hekim, ’“İki şeyi unutma: Allah Teâlâ’yı ve ölümü. İki şeyi de unut: Başkasına yaptığın iyiliği ve başkasının sana yaptığı kötülüğü” der. Kul Sadî de,
“Kabuğa dalıp da özü unutma
Kızgın saca bakıp köz’ü unutma.
“Elest” zamanında “Belâ” demiştin,
Allah’a verdiğin sözü unutma” tavsiyesinde bulunur.
Unutmama ve hatırlama Kur’an’da “zikir” kavramı ile ifade edilir. Bu nedenle Allah Teâlâ. müminlerden “Ey iman edenler! Allah’ı çokça anın, O’nu sürekli hatırınızda tutun. O’nu sabah- akşam tespih edin ve yüceltin” [8] diyerek kendisini anmalarını, dolayısıyla da unutmamalarını ister. Ayrıca bu talebi, özel olarak Hz. Peygamber’e de yapar:
“Ey Peygamber! Sen de Rabbini bütün benliğinle sabah-akşam alçak gönüllülükle ve O’nun a-azabından korkarak bağırıp çağırmadan, hafif bir sesle yürekten an. Ve sakın Allah’ı unutan gafillerden olma”[9] der ve onun gaflete düşerek Allah’ı unutmamasını, unutanlar gibi olmamasını tavsiye eder.
“Anmak ve hatırlamak” anlamına gelen zikir, dinî literatürde “Allah’ı anmak ve unutmamak suretiyle gafletten ve nisyandan kurtuluş” anlamında kullanılır. Zikir dil veya kalp ya da her ikisiyle beraber yapılır; bu ise ya unutulan bir şeyi hatırlama ya da hatırda olanı muhafaza etme şeklinde olur. Kur’an’da türevleriyle birlikte birçok âyette geçen zikir, Allah’ı dille hamd, tesbih ve tekbir şekliyle övmek; nimetlerini anmak, bunları kalple hissetmek ve tefekkür etmek; kulluğun gereklerini akıl, beden ve mal ile yerine getirmek; namaz kılmak, dua ve istiğfarda bulunmak, kevnî âyetler üzerinde düşünmek şeklinde açıklanır.” [10]
Allah’ı unutmamanın ve daima hatırda tutmanın önemli vasıtalarından bir diğeri de helal ve temiz olma şartına ve ilkesine bağlı olarak yapılmak istenen her doğru ve güzel şeye “ besmele” ile başlanılması kuralıdır. “Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla…” anlamına gelen besmele, mümine daima Allah’ı hatırlatır ve onun zihninde Allah tasavvurunun oluşmasına ve sürekliliğine katkıda bulunur. Bu nedenle besmele, Müslümanın hayatında önemli bir konuma sahiptir.
Prof. Dr. Celal Kırca
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
[1] Psikolojibilimi.gen.tr
[2] İbrahim Kafi Dönmez. Nisyan, TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul,33/144.
[3] Bakara,2/286.
[4] Tevbe,9/67.
[5] A’raf,7/51
[6] Haşr, 59/19.
[7] Hayrettin Karaman ve diğerleri, Ankara 2004, Kur’an Yolu 5/230-231.
[8] Ahzab,33/41-42.
[9] A’raf,7/205.
[10] Reşat Öngören ,Zikir TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2013,44/409.
Kalpler Ancak Allah’ı anmakla huzur bulur ayeti ne güzel bir ikaz dır