Teknoloji karşıtı bir yazı yazmak niyetinde değilim. Böyle bir şey yazmak, şu an dokunduğum klavyeyi ve bağlı bulunduğu bilgisayarı da görmezden gelmemi de gerektirecek ama dedim ya böyle bir niyetim yok. Hayatımızı kolaylaştıran pek çok teknolojik ürün var. Bunların mucitlerini de saygıyla anıyorum.
Burada beni rahatsız eden durum şu: Teknoloji ile hayatımıza yerleşen bazı tabirlerin zaman içinde davranışlarımızı ve zihin yapımızı değiştirmeye başlamasıdır. Misalen ‘’ kopyala yapıştır’’ ibaresi pek çok zihnin ciddi okumalar ve araştırmalar yapmamasına dolayısıyla da özgün bir ürün ortaya koymamasına sebep olmuştur. Zihin; bu işlemden sonra zamanla, zaten aynısı veya benzeri vardır, diye düşünmeye başlar ve zaman içinde özgünlük kaybolur. Üniversite yıllarımızda bizimle aynı bölümde ve bizden iki sınıf önde okuyan bir arkadaşımız vardı. Karamanlı Mehmet. Sınıfında ve çevresinde çok ciddi okumalar yapan ve güzel eserler ortaya koyan, eserleri o günün kalburüstü edebiyat dergilerinde yayımlanan arkadaşlarımız vardı.
Bazen ona, sen neden yazmıyorsun, diye sorulurdu. Cevabı, yeni ve özgün bir eser yazamayacağını açıklayan bir cümleydi: ‘’ Benden önce zaten Fuzûli, Bâki, Nedim, Yaşar Kemal, Oğuz Atay ve diğerleri yazmışlar; bana yazılacak bir şey bırakmamışlar.’’ Mehmet’in bu esprili yaklaşımının ardında aslında öncekilerden farklı, özgün bir şeyler üretmenin kendisi için zor olduğunun ifadesiydi. Çok dürüstçe bir tavırdı bu. Kopyala yapıştır, ifadesi de henüz literatürümüze geçmemişti o yıllarda. Ancak eskilerin tabiriyle intihal de yapmak istemiyordu. Ne zaman ki tabir, sözlüklerde yer aldı, tavır da hayatımızın bir parçası oldu. Her yerde hep aynı ifadeler…
Okumanın pek çok kişinin hayatından çekilmesiyle; araştırma, değerlendirme, yorumlama gibi zihni/beyni besleyen faaliyetlerin de son yıllarda oldukça azaldığına tanık oluyoruz. Öyle olunca da meselelere yaklaşımlar ve onları değerlendirme de istenen özgünlükte olmuyor. Birbirine tıpatıp benzeyen görüşler ortalarda dolaşıyor. Öyle olunca da fikirlerin çarpışması ve hakikatin ortaya çıkması gibi bir güzellikten herkes mahrum kalıyor. Lügat-ı Naci’de ‘’bârika’’ sözcüğüne örnek olarak verilen ve Kemal Beye ait olduğu belirtilen bu nedenle de Namık Kemal’e atfedilen ve artık bir atasözü niteliği taşıyan vecizesi ”Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar.” yani hakikatin ışığı fikirlerin çarpışmasından doğar, gerçekliği maalesef sadece sözlüklerde karşılaşılan bir söze dönüşmüş. Yüksek seviyeli tartışmaların yerini üzülerek belirtmeliyim ki derinliği olmayan ve birkaç cümleden sonra küfürleşmeye dönüşen sözlü kavgalar almıştır.
Bir diğer problem de beğenilen sözün gerçekte kime ait olduğuna bakılmaksızın kopyalanarak paylaşılması. O kişi böyle bir söz sarf etmiş mi, etmemiş mi önemli değil onlar için. Bu konuda Şakir Diclehan, geçtiğimiz günlerde sosyal medyada dolaşan ve Sezai Karakoç’a atfedilen sözlerin ona ait olmadığını açıklayan ve bu sitede de yayımlanan bir yazı yazmıştı. Bir de emeğe saygıyı sonuna kadar koruyan, alıntıladığı sözün sahibini bulamasa da kendisinden helallik dileyerek sözünü paylaşan Gökhan Özcan gibi nezaketli kişiler var.
Örneğin, geçen günkü yazısında ‘’Malum, bu defa orucu ve yası birlikte tutacağız.’’ cümlesi ile ilgili olarak şunları yazmıştı: ‘’Bu ifadeyi sosyal medyada gördüm (sonra aradım bulamadım, kime ait bu ifade bilemiyorum, beni affetsin), sizlerle de paylaşayım dedim. Doğrusu çok iyi anlatıyor ahvalimizi.’’ diyerek büyük bir nezaket örneği göstermiş. Böyle tavırlara çok az rastlar olduk. Zaman zaman sözün sahibine ‘’iznin olursa paylaşmak istiyorum’’ diyerek ince davranışlar sergileyenler de oluyor. Bu tür davranışlar da doğrusu bizi oldukça sevindiriyor ve geleceğe dair umut beslememize vesile oluyor.
Bu nedenle da algı operasyonlarından çok çabuk etkilenir olduk. Güzeli, iyiyi, doğruyu çoğaltarak paylaşmak elbette gereklidir; bunda sıkıntı yok. Asıl sıkıntı ise yanlışın sıklıkla paylaşılıp algıya dönüştürülmesidir. Sözün ya da görüntünün asıl kaynağının araştırılmadan paylaşılmasıdır. ‘Ey iman edenler! Eğer size bir fâsık, bir haber getirirse, onu araştırın (doğruluğunu anlayıncaya kadar tahkik edin). Değilse bilmeyerek bir kavme sataşırsınız da yaptığınıza pişman olursunuz.’’ ayetinin gereğinin yerine getirilmemesidir. Toplumsal çatışmanın bu kadar derinleşmesinin başka bir izahı yok sanırım.
Aylardır bütün gerçekliğiyle bir soykırım yaşanıyor Gazze’de. Ve biz ancak kopyala yapıştır bir özgünlük(!) yaşıyoruz artık maalesef.
EYYUP YÜKSEL
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Günümüzün hastalıklarından birine doğru yerden parmak basmışsın Eyüp hocam. Diline sağlık..
Teşekkürler kıymetli kardeşim.
Ortak dertlerimizi dile getirmeye gayret ediyorum.