En büyük yanlış, doğruya en yakın olanıdır. Bu gerçeği örneklendiren yazılarımız oldu. Ama bana bunu bir başkasının yazısı ile misallendir, derseniz size Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun Açık Deniz dergisiyle yaptığı ve Karar Gazetesi’nin de alıntılayıp ‘Müslümanlıkta itaat kadar, itiraz ve isyan ahlakı da önemlidir’ başlığı ile yayınladığı uzunca söyleşiyi gösterebilirim.
Bu söyleşinin adı geçen gazete tarafından çıkarılmış bir tür özetini aşağıda okuyabilirsiniz.
Yanlış anlaşılmasın. Söyleşide maziyi ve hali resmeden görüşlerin yüzde doksanına katıldığımı ve yararlandığımı söyleyebilirim. Söyleşinin bütününde kendisini yanlışlayan bir önemli tespit hariç, ana eksiği günümüze yönelik bir şey söyle(ye)memiş olmasıdır.
14 asırlık tarih içinde dolaşıp duran ve konuşarak yazan sayın Ali Bardakoğlu’nun Ükemizde bir asırdır hakim olan Laik Kemalist düzenle ilgili hiçbir yargısı yoktur. Oysaki bu düzen İslam’ı hayattan dışlamış, ona bir bütün olarak talip olmayı anayasal suç haline getirmiş, azınlıklara tanınan Ahaval-i Şahsiye’yi dahi tanımamıştır; Müslümanlar inançlarına göre evlenip boşanma hakkından bile yoksun bırakılmıştır. İslam’a çıkan yollar kapatılmıştır.
İtiraz ve isyan ahlakının gerekliliğinden söz eden konuşmacı yazar bu ahlâkın meri sistem üzerinde gösterilmesi gerektiğine hiç mi hiç değinmemiştir.
Söyleşide bulunan Ali Bardakoğlu hoca ilahiyatta akademisyendir. Diyanet İşleri Başkanlığı yapmıştır. Tecrübelidir. Ama günümüzle ilgili hiçbir şey söyle(ye)mekte ve çıkış yolu göstermemektedir.
Bu söyleşide pek vazıh bir şekilde açığa vurulmadıysa da biz onun İslam’ı, Devleti de içeren bir hayat nizamı olarak algılamadığını ve şeriatsiz İslam istediğini biliyoruz. İslam kadar tam bir çelişki ile onunla çatışan Laik düzeni de meşru ve dokunulmaz tanıdığına da tanığız.
Bu sebeple yüzde doksanı doğru olsa da bir ana gerçeği tahrif ettiği ve İslam’dan hareketle yapılmasını gerekenleri söyle(ye)mediği, söyleme gereğini de duymadığı için söyleşiyi doğruya en yakın yanlış olarak niteliyoruz.
Önce doğruları verelim.
SÖYLEŞİNİN EN BÜYÜK YANLIŞA PAYANDA DOĞRULARI
{ Prof. Dr. Ali Bardakoğlu: ‘Müslümanlıkta itaat kadar, itiraz ve isyan ahlakı da önemlidir’
Yukarıda söyleşinin büyük çoğunluğunu oluşturan ve bizim de kabul ettiğimiz görüşlerin özetini sunduk. Şimdi gelelim bu doğrularını zemin oluşturduğu ve bize de “En büyük yanlış doğruya en yakın olan yanlıştır” gerçeğini hatırlatan temel yanlışa:
Konuşmacı “Kur’an-ı Kerim’e bakıyorsunuz, siyasetle ilgili hiçbir ayrıntı yok. Müslümanların devlet kurmasının gerekip gerekmediği dahi belli değil,” diyor.
Bu büyük yanlış söylenildiğinde müeyyidesi olmayan öğretiler toplamına, bir diğer anlatımla şeriatsiz İslam’a kapı açmış olursunuz.
Kur’ân-ı Kerimi yüzeysel olarak okuyan kişi bile İslamî bir yapı için toplumsal bir otoritenin yani devletin gerekliliğini kabul eder.
Söyleşinin tamamını okuyan kişi, konuşmacının “siyasetle ilgili hiçbir ayrıntı yok. Müslümanların devlet kurmasının gerekip gerekmediği dahi belli değil “ şeklindeki gerçekle ilişkisi olmayan ve de çelişki oluşturan bu tespitlerinin sayfalarca tutan kendi ifadeleri ile de yanlışlandığını görebilir.
Kur’ân’da devletin yalnızca gerekliliğine değil, ayrıntılara da yer verilir. Mesela toplumu/devleti yönetecek kadronun liyakatli adayların adaletle belirlenerek günümüzde ancak seçim olarak anlaşabilecek ŞÛRA ilkesine göre seçimle oluşturulması gereği vurgulanır.
Erkek-kadın liyakatli görülebilecek kadronun vasıflarına da başta Tevbe 71 ve Nisa 58 ile açıklık getirilir. Seçilecek kadronun başta Kur’ân-Sünnet kuralları olmak üze ortak akıl ve bilimsel veriler çizgisinde yönetecekleri beyan edilir.
Burada ayrıntılara inme gereğini duymuyor, okuyucumuzu bir cümle ile özetini sunacağımız makalemize yönlendirmekle yetiniyoruz:
İslâmî Devlet/Yönetim Düzeni: Seçim yolu ile yönetime gelecek imanlı, erdemli ve liyakatli insanların vahiy, ortak akıl ve ilmi veriler ışığında belirlenecek süre için yönetimde bulunacakları, geleceği de kuşatan çerçevesi belirli muhteşem bir sistemdir.
Söyleşide bir de kullanılan kavramların açıklık getirilmeden gelişi güzel olarak kullanıldığına işaret etmekle yetinelim. Örneğin adalete derin vurgular yapılıyor ama adaletin ne olduğu açıklanmıyor; İslam şeriati olmaksızın hukuki ve sosyal adaletin nasıl sağlanacağı konusunda önerilebilen hiç bir şey yok. Mesela Kısas ilkesi olmadan bir değil bin kişinin katiline bile verilecek hapis cezesı ile adil bir ceza hukuku nasıl sağlanacak, borca dayalı para sistemine, faize ve içki -kumar ve fuhuş işletmeciliğine karşı çıkılmadan sosyal adalet nasıl tesis edilecek?
Söyleşiyi okuyan okuyucuların yorumlarından da anlaşıldığı üzere söyleşiyi okuyanlar, itiraz ive isyan ahlakının mevcut yöneticilere karşı çıkılması gereği olarak algılıyorlar ama İslam’ı red eden ve yetiştirdiği seküler insan tipi ile ülkemizde egemenliğini sürdüren laik diktatörlük çağrıştırılmıyor.
Hulasa maksadımız kişileri suçlamak değil doğrulara ve ilkesel yanlışlara dikkat çekmektir.
Ali Rıza Demircan
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ