islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5077
EURO
36,4331
ALTIN
2.962,75
BIST
9.144,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

SEYYİD KUTUB’U DOĞRU ANLAMAK (V)

SEYYİD KUTUB’U DOĞRU ANLAMAK (V)
21 Nisan 2024 11:00
A+
A-

SEYYİD KUTUB’U DOĞRU ANLAMAK (V)

Dünyayı Boşamak…

Seyyid kutub kendi deyimiyle Abdullah’ın oğlu Muhammed’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zaferini birkaç nedenle izah eder. Bunlardan birisi, Mekke şirk toplumunun önderlerinin, Hz. Peygamber’in (sav) amcası Ebu Talip aracılığıyla göndermiş oldukları mesajı reddetmesidir. Bu mesaj, içerik olarak servet, kadın ve iktidar teklifidir. Resulullah  (sav) amcası Ebu Talib’e “Vallahi amca bu işten vazgeçmem için güneşi sağ avucuma koysalar, ayı da sol avucuma koysalar yine de davamdan vazgeçmem. Allah ya bu dini zuhur ettirir yahut da ben bu uğurda helak olurum” der.

Seyyid Kutub bunu yorumlarken: “İşte o günden itibaren Rasulullah zafer kazanmıştı. Kureyş’in yüreğini öyle bir sarsmıştı ki, artık bir daha ebediyen toparlanamazdı. Bu bir imandı… İman kişinin vicdanına yerleştiği vakit yeryüzünde hiçbir şeyin yıkamayacağı bir kuvvete dönüşür.

Rasulullah (sallallahu aleyhi vesellem)  arkadaşlarını kendi imanının, çarşılarda gezen, yemek yiyen canlı birer görünüşü halinde yetiştirdiği günden itibaren başarılı olmuştu. Onlardan yaşayan ve yerde yürüyen birer Kur’ân kalıbına döktüğü her bir şahsiyette İslam’ın mücessem bir örneğini verdiği gün mücadeleyi kazanmıştı. Onları gören insanlar İslam’ı da görüyorlardı.” ( İslami Etüdler, sh.28).

Seyyid Kutub, İslam’ın dünya görüşü adlı eserinde birçok sosyolojik, siyasi ve ekonomik tahlillere yer verir. Emperyalizmin, kapitalizmin, sosyalizmin, demokrasinin işleyiği biçimlerinden ve pratik uygulamalarından örnekler verir. Bunların attıkları adımlar ve atacakları muhtemel adımları masaya yatırır. Kendi deyimiyle “talihsiz beşer”i bekleyen akıbetlerden söz eder. İşte bu tesbit ve tahlillerin bir yerinde der ki:

Bugün sosyalistler bir tarafta, kapitalistler öbür yanda durmuşlar, tarafsız diye isimlendirilen memleketleri saflarına çekmeye çalışıyorlar. Tarafsız kalanların insani, iktisadi ve coğrafi güçlerini o mezbahalarda kullanmak istiyorlar…

Amerikan’ın emrindeki toplum ve devletler, bu yolda bir hayli gayret sarf etmektedir. Evvela dünyanın her tarafındaki kapital sahiplerinin kalbine korku salmaya çalışıyorlar. Hele komünistlerin her gün yeni bir taarruz hazırladıkları yapotıklarını yıllarca söyleyip Arap ve hatta bütün İslam dünyasında korkular oluşturup bir çok devleti kendilerine râm ettiler.

Amerika, bir çok noktada millete değil, hâkim ve sömürücü zümreye güvenir… Hakim ve sömürücü zümreye fazla güvendiği, bu sınıfın milletleri uğrunda zalimlerle mücadele yapmayacağını bildiği için, milletlerin isteklerine fazla ihtimam göstermeyi istememektedir.

“Komünist kitleye gelince: o daima işçi sınıfına her kötülüğü yaptığı halde aç olan insanlara hitap eder. Boş midelere, çıplak vücutlara seslenir,” der…

Kutub, Amerikan emperyalizmi, ateistler, Hıristiyan ve Yahudiler konusunda ilginç tespitler yapar. Bilhassa kültür emperyalizmi ile buna yardımcı olan oryantalistleri ciddi bir şekilde tahlil eder. Özellikle bu oryantalistlerden din öğrenmek, ilim öğrenmek isteyen İslam düşünürlerini yerden yere vurur uyarır ve eleştirir. Çünkü birçok yazar ve düşünür olduğunu iddia edenlerden batı emperyalizminin kölesi olanları çoktur.

Kutub’un, başlıca düşmanı ateizmin kendisi değildir. Çünkü bu, Kutub’a göre İslam için asla büyük bir tehlike olmamıştır. Asıl tehlike daima İslam ve Müslümanları yok etme yolunu arayan Yahudi ve Hıristiyanlardır.

Kutub, bu manada Yahudi ve Hıristiyan kökenli oryantalistlere ve onlardan İslam adına bir şeyler almak isteyenlere dikkat çekerek der ki:

“Yazıklar olsun! Oryantalistlere gıpta eden bu Müslümanlar, bir taraftan Siyonist ve Haçlıların ürettiği yollarla ortaya çıkarılmış olmalarına rağmen, yüksek seviyeli entelektüeller ve İslam düşüncesinin ustaları olarak ileri gelen kimseler kılınmıştır.

İslami hayat tarzı; düşünce ve davranışının orijinalliği ile ayırt edilir.

Bu manada Kutub çağımız Müslümanlarını, İslam’ı oryantalistlerden öğrenme konusunda uyarıyor. “Kendi dinimizin meselelerinde oryantalistlere başvurduk, onların hâkimiyetleri altındaki tarihimizi çalıştık, geleneğimiz konusunda onlara güvendik ve Kur’an’la hadisin tahrif edilmesini engellemek için hiçbir şey yapmadık” diyor. Kutub’a göre Müslümanlar akide meselesinde bile oryantalist öğretimin cazibesine kapıldılar.

Amerikan zulmünden Allah’a sığınırım. Amerika’nın Afrika kökenli siyah insanlara karşı güttüğü düşmanlık, korkunç siyaset ve tiksindirici hareketlerini Nazi Almanya’sı dahi yapmamıştır. Amerika’da ki beyaz adamın düşünceleri Hitler mezaliminden daha korkunçtur.” (Seyyid Kutub, İslam’ın Dünya Görüşü, sh.159)

Bir başka yerde Kutub, Filistin konusuna temasla: “ Filistin’in özgürlüğünün Müslüman şahsiyetlerin eliyle gerçekleşeceğini ta o yıllarda görmüş ve bunun gereğinin yapılmasını tavsiye etmiştir.

Kutub, 1950’li yıllarda dile getirdiği bu görüşlerine, İslam dünyasının bu gününü de ortaya koyan ve adeta görüyormuşçasına şu an içinde yaşadığımız tabloyu gören bir yaklaşımla şunları söylüyor:

“Talihsiz beşeriyetin kurtuluş yolu; her hangi bir tarafla birleşip diğer insanları mahvetmek ve hâkimiyet hakkının tamamını bir grup insana terk etmek de değildir. Böyle bir yetki hangi gruba verilirse verilsin, beşeriyeti insafsızca sömürür. Bununla da oligarşik demokrasiyi kast etmektedir.

Seyyid Kutub, arkadaşları ve çağdaşları belki de İslam dünyasında asırlar sonra İslam’ın inanç sistemi tevhidi, ibadeti, siyaseti ile birlikte bir bütün olarak bizlere takdim ettiler. Bir ayrımcılık anlamında değil, bir tespit olarak, muhasebemizi kolaylaştırması için bazı hususları gerçekten sorgulamamız gerektiğini öğrettiler.

İslam dünyasında, hem de iki dünya savaşı sonrasında, İslam devleti ve hilafetinin yok edilmesinin ardından, bütüncül İslam’ı terennüm eden ve tüm İslam dünyasında terennümüne vesile olan Seyyid Kutub, Mevdudi, Malik ibn Nebi, Yusuf el Kardavi, M. Ebu Zehra gibi zatlara rağmen niçin hala İslam’ın bütünlüğünü yansıtan sosyal, siyasal ve ekonomik gelişmeler yaşanmadı? O da ayrı sorgulanması gereken bir husustur.

Seyyid Kutub İslam’ı şu kısa cümlelerle bakın nasıl anlatıyor:

“İslâm diri bir inkılaptır, İslâm hareket ve çalışkanlıktır, İslâm gelişen bir inkılabtır. İslâm bir medeniyettir, İslâm kardeşlik dinidir, İslâm baskı ve istibdata karşıdır. İslâm sömürüye karşıdır, İslâm ırkçılığa karşıdır, İslâm ıslah edicidir, İslâm ilahi bir sistemdir.”

Seyyid Kutub gerek kendisi ve gerekse diğer yazarlar için şu profili çizmektedir:

“Yazarlar bir şartla büyük işler yapabilirler. O da düşüncelerinin yaşaması uğruna kendilerini feda etmeleridir. Düşüncelerinin kan ve canları karşılığında bir anlam kazanması şartıyla…

“Hak” bildikleri şeyin “Hak” olduğunu hiç çekinmeden haykırıp, gerekirse bu uğurda başlarını vermeleri şartıyla… Bizler inandığımız dava uğruna, düşünce ve inancımız uğruna ölsek de o dava ve düşünceler can ve ruh taşıyan birer vücut olarak kalacak. Yahut da onları kanlarımızla sulayıp canlılar arasında yaşatacağız.”

İdamı için karar veren mahkeme üyelerinin karşısında izzet ve vakarla söylediği sözlere bakınız:

“Eğer Allah’ın hükmü ile mahkum edilmişsem ben Hakk’ın hükmüne razıyım. Eğer bâtıl kanunlarla mahkûm olmuşsam ondan çok daha üstün bir düşünceye sahip olduğum için bâtıldan ve münafıklardan asla merhamet beklemem.”

İdamından önce bir çok kimse affedilmesi için Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’a bir pişmanlık ve özür dilekçesi yazmasını tavsiye eder, zira zalim Cemal Abdunnasır –Benden özür dilesin affedeceğim, demişti. Bunu üzerine Seyyid Kutub’un vediği cevap çok manidardı.

“Namaz kılarken Allah’ın vahdaniyetine şehadet etmek maksadıyla kaldırdığım parmağımı, beni affetsinler diye tağut ve zalimlerden özür dilemek için kullanmam.”

Seyyid Kutub ve arkadaşlarını ve Kutub’n şârihlerini ve eserlerini güncelleştirmemiz gerekiyor. Onları tedavülden kalkmış bir para gibi bir kenara bırakmamız büyük bir yanlışlık ve sorumluluktur.

Her halde Seyyid Kutub’u anlamamız için onu güncelleştirmemiz gerekiyor. Ve yeniden okumak için kendimizi yenilememiz bizim önemli bir sorumluluğumuz olduğunu bilmemiz gerekir.

 Allah Rahmet eylesin!

Ahmet Ağırakça

MİRATYOUTUBE

MİRATHABER.COM

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.