Odatv yazarlarında Hurrem Elmascı Cumhurbaşkanımızın taktığı son kravatın desenlerini pek beğenmiş ve sırası gelmişken kravatın tarihçesine de inmiş ve sonları yazmış:
KRAVATIN TARİHÇESİNDEN
“Çocuklar kravat Osmanlı’ya 19. yüzyılda geldi.
O dönemler biliyorsunuz, Osmanlı’da modernleşme sürecinin başladığı dönemler….
Kravatı ilk takan padişah Sultan Abdülmecid -zaten Sultan Abdülmecid, Batı modernizmine hayranlığı ile bilinir-
Sonra okumuşlar, bürokratlar da kullanmaya başladı kravatı lakin mutaassıp çevreler tarafından dışlandı, hatta “medeniyet yuları” derlermiş o zamanlar kravata… Mesafeli durdular.
Bu duruşu kıran da Mehmet Akif Ersoy gibi aydınlar oldu.
Sonra İslamcılar zamanla bürokrasi içinde yer almaya başladıkça kravatla da araları düzeldi… Elbette Cumhuriyet döneminin katkısı yadsınamaz burada…
Bu da günün kıssadan hissesi olsun.”
Acaba yeri gelmişken biz de putlaştırılan kravata karşı olduğumuzu dile getirsek de geleceğin tarihçilerine malzeme bıraksak mı? Gerçi bu konuyu yazdık, yazdık ama olsun yazdıklarımızdan bir alıntı yapalım:
{ ….
970 yılı Ocak ayında 25 yaşında genç bir İmam Hatipli olarak Süleymaniye Camii’nde Cuma ve Bayram hatipliği görevine başladım. Yeterince bilinçli olmadığımdan olacak modern görüntülü olmak için kravatsız minbere çıkmazdım.
Günlerden bir gün İstanbul Müftü vekili Ali Fikri Yavuz Hoca ile karşılaştığımda kravatlıydım. Beni şöylece uyardı:
“Redhouse sözlüğünün Fransızca ilk baskısında kravatla ilgili olarak şu bilgiler verilmektedir: Kilise ruhbanları Haç takarlar, ruhban olmayıp laik olan halk da dindarlık göstergesi olarak kravat bağlarlar. Bağlanış şekliyle kravat Haç’ı temsil eder.”
Merhum Hocamızın verdiği bilgileri araştıramadıysam da kulağıma kar suyu kaçmıştı. Kravattan giderek soğudum. Kravatla minbere çıkmayı kültürel bir cinayet olarak görmeye başladım. Sonunda moda putunun bu vazgeçilemez aksesuarına boyun eğer olmaktan kurtuldum.
Kendi kedime sorar dururum: Öğrenciler, öğretmenler, akademisyenler kravatlı. Memurlar, polisler, subaylar kravatlı. Genel müdürler, bakanlar hattâ mütedeyyin Cumhurbaşkanlarımız da kravatlı. Yalnızca bizimkiler değil mûcidi olan batılılar kravatlı. Dünya da kravatlı oldu. Gel de buna -mecazi anlamda da olsa- Put deme.
Katolik, Protestan, Ortadoks hiç bir Hıristiyan din adamı kravat takmaz. Musevi…ve Budist din adamlarında da kravat göremezsiniz. Bizim İmam-Hatiplerimizin, vaizlerimizin, müftülerimizin ve hatta Diyanet İşleri Başkanlarımızın -maşallah- birbirinden moda kravatları var. Minberde, kürsüde ve mihrapta kravatlıyız.
(Ha bu arada bize sorulan “Sakalsız olup kravatlı olan imamın imameti sahih midir?” şeklinde ki soruyu biz de Diyanetimize soralım.)
Diyanet Teşkilatının büyük çoğunluğu sakalsız ama -yalnızca resmi toplantılarda ve sadece cuma günlerinde bile olsa- yüzde yüze yakını kravatlı. Çoğunluğu “İslâm’ı bir hayat düzeni olarak algılayamayan” bir camiadan başka ne beklenebilir? Allah razı olsun Mehmet Görmez Hocamız sakal bıraktı da bir dönem sakal karşıtlığı da yapılan Diyanet’te olumlu bir adım atıldı.
“İslâma Göre Cinsel Hayat” isimli kitabımın yayınlandığı 1985 yılı sonrasında Posta gazetesi için ünlü iş adamı Ali Koçman’la bir söyleşi yapmıştım. Kravatı bırakmamıştım ama söyleşi için hakim yaka bir gömlekle gelmiştim. “Ben sizin kravatlı çok yakışıklı resimlerinizi gördüm, şık adamışsınız,”diyerek söze başladı. Kravatsız olarak da şık olunabileceğini söyledimse de söz geçiremedim.
Kravat, İslâm’ı içselleştiremeyen batıcılarımız tarafından getirilip takıldığı için ilk dönemlerde bize haram türden “Yabancılara Benzeme” işlemi olarak görüldü; takmaktan mutlaka kaçınılması gereken bir nesne gibi algılandı. Doğru da görüldü ve de algılandı.
Kılık Kıyafet devrimlerimizi gördüğü için bir İslâm aydını olarak içi sızlayan ünlü müfessirimiz Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili tefsirinin Yasîn sûresinin 8. ayetinde inatçı inkârcıların halini tasvir sadedinde onların boyunlarına geçirilecek Ağlâli/halkaları kravata benzeterek şöyle der:”
– İlk bakışta çağdaş medeniyetin boyun bağları/kravatlarını hatırlatır görünen bu Ağlâl…”
Kravat bizim şimdiki nesillerimiz için Yabancılara Benzeme yani günah konusu olmaktan çıktı gibi görünüyorsa da bizim gibi İslâm’ın gariplerinin içini kemirmeye devam ediyor.
Ben sakalsız ve bıyıksız olarak Minber’e çıkılması ve Mihrab’a geçilmesine karşıyım.
Doğru, bizim gibi garibler azaldı. Biz İslâm’ı bir hayat düzeni olarak görme konusunda da bir avuç garip kaldık, ama ne gam. Peygamberimizin diliyle müjdelenen garipler değil mi?}
ALİ RIZA DEMİRCAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Kravat, yani Hırvat (Croatia) dan bugünlere taşımış Hırstiyan (haç) simgesi olarak biliniyor.
Hocam sizin gibi örnek aldığımız kıymetli üstadlarımız da bu boyunduruğa iyi gözle bakmadıklarından biz de sorgulamıyor ayak izlerine basıyoruz. “Mümin boynunda Kravatla değil; Tesbihle gezmeli”.
Bu tesbih ayrıntısını özendirmek için bir makale kaleme alsanız ne iyi olur.
Selam, dua ve hürmetlerimizle..