islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4868
EURO
36,2376
ALTIN
2.961,79
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

SİYONİZM’İN YÖNETECEĞİ TEK DÜNYA DEVLETİ HEDEF’TE

SİYONİZM’İN YÖNETECEĞİ TEK DÜNYA DEVLETİ HEDEF’TE
16 Haziran 2024 13:00
A+
A-

SİYONİZM’İN YÖNETECEĞİ TEK DÜNYA DEVLETİ HEDEF’TE

Yakın zamana kadar İsrailli savunma planlamacılarının gözünde donanma gücü daima ikinci planda kalmıştı.

Güvenliğe yönelik ana tehditlerin karadan ve havadan geldiği yönündeki değerlendirmelerin sonucunda şekillenen bu durum ile uzun yıllar tâli yollarda seyir yapılsa da; Musevi beyin takımı artık işin bilincine vardı.

Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yataklarının keşfedilmesiyle donanma gücünün önemini idrak eden İsrail bu safha da yeni bir sayfa açtı.

Savunma planlamalarındaki değişime paralel olarak süratli bir dönüşüm yaşayan İsrail Donanma Gücü, belirgin ölçüde dönüşüm ve gelişim yaşıyor.

İsrail’in savunma anlayışı, tek bir savaş dahi kaybetmeme üzerine kurulmuştur. Zira Yahudi kavmi İsrail’de kaybedilecek ilk savaşın, aslında son savaşları olacağının bilincinde. Bu anlayışla stratejik seviyede savunmayı, operatif ve taktik seviyede ise saldırıyı esas alıyorlar. Geçmişteki çatışmaları incelendiğinde, İsrail’in düşmanlarını mümkün mertebe topraklarına sokmadığı, olabildiğince sınırlarının dışında karşıladığı gerçeğiyle karşılaşılır. Ülke derinliğinin olmaması onları kendi topraklarının ötesinde muharebe yapmaya itmiştir. Çatışmaları her daim düşman arazisinde sürdürmek mecburiyetindedirler. Siyonist ırk her zaman baskın tarzında icra ettiği taarruzlarla sonuç aldığından, bu kurala bağlı kalmaktan başka çareleri yoktur.

Günümüzde ön alıcı saldırı ve önleyici saldırı şeklinde kavramsallaştırılabilecek bu uygulamalar esasen düşmanı anavatandan uzak tutma çabasından öte değildir.

Hiç şüphesiz, Orta Doğu’da nükleer silah sahibi tek ülke olması, İsrail’in caydırıcılığını konsolide etmesine yardımcı olur.

Nükleer silah seçeneğini elinde bulundurmanın askerî olduğu kadar psikolojik getirileri de vardır. Hatta oluşturduğu etki itibariyle psikolojik getirilerin çok daha fazla olduğu söylenebilir.

Günümüzde İsrail’in envanterinde kaç adet nükleer harp başlığı olduğu hususunda farklı tahminler ortaya atılıyor. Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsüne göre İsrail 80-100 civarı nükleer harp başlığına sahip. Bir dönem Birleşik Devletler Dışişleri Bakanlığı görevini yürüten ve geçtiğimiz ay hayata gözlerini yuman Colin Powell ise bu rakamı 200 olarak telaffuz etmiştir. Bu rakam insanlık adına oldukça yıkıcıdır. İslam dünyasının birleşememesinde de pay sahibidir.

Yahudiler yakın zamana kadar hiçbir vakit beynelmilel bir tip olmayı düşünmemişlerdir.

Onlar bulundukları memleketlerin lisanlarını kullanan, isimlerini alan, görünüşte vatansever, vergi rekortmeni, iş ahlakına sahip, aldatma realitesini benliğinde kabul etmiş düzenin altını oyan kimseler olarak yaşamışlar ve bu şekilde ün salmışlardır. Ve bunlar Yahudiliğini inkâr etmeyen türlerdir.

Bir diğer kısım ise atadan Yahudi ama geçmişin kurcalanmasından da pek hoşlanmayan karakterler olarak saklanırlar. Bizim coğrafyamız üstünden konuşursak ta; zaten Türk ismi taşıdıklarından kimse onların gerçek kimliğini saygınlıklarının önüne koyamadığından çekinceli davranır, kabullenir, merak etmez. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz yıllarda Türk Milletinin tarihsel soy ağacına ulaşmasını sağlamasıyla azami derecede rahatsızlık duyan kimseler de yine kendileridir.

Bu tipleri genel de vatansever milliyetçi, solcu, liberal siyasetçi, vekil, bakan başbakan, bürokrat, asker, olarak görür ve okursunuz.

Hiç kuşkusuz en tehlikeli olanlar da bu kripto olanlarıdır.

Ancak söylemleriyle daha çok içindekileri dışa terlediklerinden ancak o kültürü bilen ayık kişilerce fark edilirler.

Açığa çıkan en bariz özellikleriyse hizmete karşıtı durmaları olarak göze batar.

İster açık olsun ister kripto bir Yahudi’nin sadakati, menfaatiyle çelişene kadardır.

Bunu Bursa Kapalıçarşı’da onların yanında çıraklık yaparak yetişen biri olarak söylüyorum.

Çünkü o kavim her zaman Yahudi’dir. Ve Yahudi’nin hedefi Dünya Hâkimiyetidir.

Bu hedef için oluşturulmuş Siyon protokollerinde “Gizlilik kuvvetimizin temelidir ifadesi göze batar.  O bakımdan Şişli’de, Londra, Brooklyn ve New York’ta hiç kimse sakallı ve cübbeli bir Yahudi’ye rastlayamaz.

Bizden devşirdikleri hain yapı Fetö’de ilhamını bu Siyon protokollerinden alır.

İsrail için ne demişti Fetö alçağı hatırlayalım:  Güneyde en sevdiğim ülkedir .

Hıristiyanlık ise yine Yahudiler tarafından zavallı bir şekilde aslından koparılıp tarumar edilmiştir. Bu koparılış adım adım ve sinsice ve renk vermeden olmuştur.

Böylece Yahudilik Hıristiyanlığın içine gıdım gıdım enjekte edilmiştir.

En sonunda Protestanlık doğmuş, Protestanlık ile birlikte Yahudilik kiliselere girmiş, böylece Hıristiyanlık Yahudilikten ilham alacak bir şekile evrilmiştir.

Ortaçağ Hıristiyanlığı ise yeniçağ Hıristiyanlığından daha akıllı ve ileri görüşlüydü. Onlar, bu günküler gibi Yahudi gücü karşısında diz çökmediler.

Tarihte de bütün toplumlar Yahudileri hep tehdit ve tehlike olarak görülmüşlerdir. Bunun nedeni birçok imparatorlukta; örneğin Roma, İspanyol, Osmanlı’da maddi ve manevi kuvvetleri kontrol altına alarak çöküşüne neden olmalarıdır.

Napolyon: ”Bu Yahudiler çekirgelere, yaprak kurtlarına benziyorlar ve benim Fransa’mı mahvedecekler” demiştir.

Nitekim sadece Fransa değil bugün Avrupa ve ABD dahi Yahudi beyin takımının kontrolü altında inim inim inlemektedir.

İsrail bizzat 14 Mayıs 1948’de bağımsızlığını deklare ettiğinde ABD sadece 12 dakika sonra onu tanıdığını ilan etti. Sovyetler Birliği ise akabinde 17 Mayıs’ta tanıdığını duyurmuştu. Maziden bugüne planlanarak döşenen yapı taşları gibi her şey en ince ayrıntısına kadar hesaplanarak yol alıyor.

Avrupa’da Fransız ihtilalinden sonra para ve finans gücü sayesinde basın-yayın ve fikir akımlarına yön verip kitleleri kontrol etme ısrarları, bugünlerin temelini atma hırsından kaynaklanıyormuş meğerse, bugün bu realiteyi herkes görse de henüz çare kapılarını aralayan yok.

Avrupa ve Amerika önce finansla sonra medya gücüyle Yahudi kavmini dünyaya kabul ettirdi.

Bugün batıda kitleler Yahudi nasıl isterse o şekilde düşünen zombiler gibidir.

Bu etki bizde de azımsanmayacak ölçüye ulaştı maalesef.

Daha düne kadar iş başında olan Türk siyasetindeki iktidar ve muhalif partilerin aparatlarının Musevi locası elemanı olduğunu bilmeyen anlamayan kaldı mı acaba?

Zira muhalefetin savunduğu fikirlerin “bunu ben daha güzel yaparım değil de; yaptırmam” şeklinde çözümsüzlüğe itelemesi dizginlerin kimlerin elinde olduğunun göstergesidir.

Yahudi Nazizm’inin hedefi Dünya Hâkimiyetiyken Siyasal Siyonizm’in hedefi Büyük İsrail’in temellerini atmaktır. Dünya Hâkimiyeti için üç  ana hedef ise;

Para, Sermaye ve Medyanın ele geçirilmesi olarak hedefi tutturmuştur.

Peki, çerçeve deki ve hedefteki büyük resim nedir?

Elbette Yahudi patronluğuna köle olacak  “Tek Dünya Devleti ”

Yani dışarı da kalan ve Yahudi olmayan insanlara Yahudiye bir ömür hizmet (sömürü) kapısı açık. Onların fikrinde “Hayat bizim için böyle yazılmış. İşinize gelirse düzen bu” demek istiyor yani.

Ama hesaplayamadıkları ayetle sabit ki; “Allah (cc) nurunu tamamlayacak”.

ATİLLA AKBAŞ

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

ETİKETLER: Manşet