Beyan Yayınları tarafından yayınlanan “Tarihin Gerçek Yüzü” serisi içinde yer alan kitaplardan biri de “Vahdettin; Hain mi Mağdur mu?” başlığını taşıyor.
Cumhuriyetin 100. Yılını idrak ettiğimiz şu günlerde; tarih ile ilgili televizyon programlarında, basın organlarında, gazete köşe yazılarında hâlâ Vahdettin’in “hıyaneti” konuşulmakta ve yazılmaktadır. Vahdettin gündemi işgal etmeye devam etmektedir. Bir zamanlar; otuz-kırk yıl öncesine kadar Sultan Abdülhamit için her türlü hakaret yapılır; dönemi ve kişiliği, oluşturulan basmakalıp cümlelerle anlatılır, yazılırdı. Üniversitelerde bir makaleye, kitaba konu olmadığı gibi adına bir toplantı dahi düzenlenemezdi. Abdülhamit devri, üniversite mensupları için mayınlı bir alan olarak görülürdü. Oysa bugün, Sultan Abdülhamit ve döneminin anlaşılması konusunda yoğun bir yayın faaliyeti vardır. Buna rağmen Vahdettin hala bir hain muamelesi görmekte ve hakkında birkaç kitap dışında ciddi bir araştırma yapılamamaktadır. Zaman, Vahdettin için de elbette bunu sağlayacaktır.
Vahdettin kimdir? Osmanlı hanedanının, padişah unvanını taşıyan son ferdidir. Çöken bir tahtı, maddî ve manevî varlıklarını eriten bir savaşın sonunda çökertilen bir devletin enkazını devralmıştır; çöken tahtın mirasçısıdır. Tahta çıktığında; atalarının fethederek yurt edindiği ve dünya savaşının başladığı tarihe kadar muhafaza edilebilen toprakların, savaş sonunda dörtte üçü kaybedilmiştir. Dört milyona yakın insan askere alınmış; askere alınanların 550.000’i şehit olmuş, 2.167.644’ü yaralanmış, 891.364’ü sakatlanmış, 103.731’i kayıp ve 129. 644’ü esir düşmüştür. Esarette vefat edenlerle beraber şehit sayısı 600.000’e yakındır. Bu rakamlar değişkenlik gösterse de savaş, ülke nüfusunun okumuş-yazmış ve genç kesimini eritmiştir. İkinci Meşrutiyetin ilanı ile beraber, devlet yönetimi, bütün iktidar unsurlarıyla kısa sürede bir hizbin, İttihat ve Terakki Fırkası’nın eline geçmiş; Saray; hükümranlık hakları budanarak etkisiz, sembolik bir konuma düşürülmüş, devlet çöküşe sürüklenmiştir. 4 Temmuz 1918’de Sultan Vahdettin tahtı devraldığında artık savaş bitmek üzeredir. Osmanlı Devleti’nin yenilgisi, 30 Ekim 1918 tarihinde, Ankara Hükümeti’nin ilk hükümet başkanlığını da yapacak olan Rauf (Orbay) Bey’in başkanlığındaki heyet tarafından imzalanan Mondros Mütarekesi ile tescil edilecektir. Devletin başkenti İstanbul, Saltanat merkezi Saray, hükümet ve parlamento bu savaş gemilerinin tehdidi altındadır. Vahdettin’in tahta çıkışının dördüncü ayında; ülkeyi savaşa sokmakta birinci derecede rol almış birkaç kişinin izlediği siyaset sonunda Osmanlı Devleti bu duruma gelmiştir. Devletin yıkımına sebep olanlar, milleti kaderiyle baş başa bırakarak ülkeyi terk etmişlerdir.
Ülkenin, Osmanlı Devleti başkentinin işgale uğramasında Vahdettin’in bir ordu komutanı kadar sorumluluğu yoktur. Ama kendisi hain ilan edilmiştir, kendisine aciz ve korkak denilmiştir. Konuya ışık tutan belgeler, bilgiler görmezden gelinmiş ya da yok sayılmıştır.
Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan tarafından kaleme alınan “Vahdettin; Hain mi Mağdur mu?” isimli kitap, yakın tarihimizin en şaibeli dönemini, cesurane sayılabilecek bir bakış açısıyla aydınlatmaya çalışmaktadır.
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-