islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4847
EURO
36,2367
ALTIN
2.960,31
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Ahlaki Tutarlılık

Ahlaki Tutarlılık
28 Haziran 2024 10:00
A+
A-

Son yıllarda, belki de her zamankinden çok ahlak konusunun gündeme gelmiş olması önemlidir. Temeli ahlak olan İslam’ın müntesiplerinin ahlaksız olması düşünülemez. Varsa böyle bir durum, bu müslümanın dini ile yaşadığı trajik tutarsızlığının bir tezahürüdür.

Kur’an-ı Kerim, ahlaki tutarsızlığa kötü örnek olarak Yahudilerin tutumuna işaret eder:

“Kendilerine Kitap’tan bir pay verilenleri görmedin mi? Aralarında Allah’ın Kitab’ı hükmetsin diye çağrılıyorlar da, onlardan bir bölümü yüz çeviriyor. Onlar, işte böyle arka dönenlerdir.

Bu, onların: “Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak” demelerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür. Artık onları, kendisinde şüphe olmayan bir gün topladığımızda ve her bir nefse -haksızlığa uğratılmaksızın- kazandığı tam olarak ödendiğinde nasıl olacak?” (3/Al-i İmran, 23-25)

Kaynakların verdiği bilgiye göre, ayet, zina eden asil iki Yahudi’nin Tevrat’ta öngörülen recm cezasına çarptırılmamak umuduyla Hz. Peygamber (s.a.)’e müracaat etmeleri üzerine inmiştir. Bu suçu işleyenlerin umudu, Hz. Peygamber’in şeriatında recm cezası olmamasıdır. Ancak Hz. Peygamber, onları kendi kitaplarındaki hükümlere göre yargılama yolunu tercih etti ve bu konuda fikrini sormak üzere bilginlerinden Abdullah b. Suriya el Fedek’i davet etti. El Fedek, konuyla ilgili Tevrat’ı açtı, zina suçuyla ilgili ayete gelince üstünü parmağıyla kapadı. Abdullah b. Selam “Ey Allah’ın elçisi, recm ayetini geçti” deyince El Fedek parmağını kaldırdı. Hüküm ortaya çıktı, Hz. Peygamber de Tevrat’ın hükmüne göre karar verdi. Rivayete göre hükme itiraz ettiler. Ayetin nüzul sebebi, Medine’nin ilk dönemlerinde Medine Vesikası’nda yer aldığı gibi Yahudilerin ve elbette diğer tarafların Hz. Peygamber’i bazı ihtilaflı davalarda “hakem” kabul ettiklerini göstermektedir. (Bkz. 5/Maide, 43.)

Aslında bu münferit olay belli bir tutuma işaret etmektedir ki bu da, Yahudilerin bir bölümünün kendi kitaplarına uymaktan kaçınmalarıdır. Kendilerine “Kitap’tan bir pay verilenler” ifadesi genel kabul gören kanaate göre Yahudi bilginlerdir. Halk onlara bakar ve onların çizdiği yol haritasına göre hayatını düzenlerdi. Fakat bu kısmi bilgiye sahip olan bilginler “aralarında hükmetsin diye çağrıldıkları kitab”a yine de uymuyorlardı. Kendi kitaplarının hükümlerine bile uymayanların Hz. Peygamber’in getirdiği kitaba uymaları beklenemezdi (4/Nisa, 44, 51).

Ayette geçen “Kitap”ın Tevrat veya Kur’an-ı Kerim olduğunu söyleyenler olmuştur. Şu veya bu, üzerinde durulması gereken husus, insanların inandık dedikleri kitabın hükümlerine karşı aldırışsız davranmalarıdır. Bu, ayeti indiği özel tarihsel durum ve somut olayın ötesine çıkarıp evrensel ve ebedi kılar. Ebedi olan mesaj şudur: İnsanlar kendilerine kötülüğü emretmediği sürece inandıkları kitaplarına göre hayat düzenlerini kurmak zorundadırlar, aksi halde hem kendi inançlarıyla aralarında kopukluk olur, hem kendilerine olan saygılarından söz edilemez. Bir kitaba uymamak, hukuksuz, keyfi yaşamaktır.

Neredeyse Kur’an’ın tamamını tarihsel ilan eden tarihselcilere sorarsanız, Miladi 7. Yüzyılın ilk çeyreğinde vuku bulan bu olay tarihidir, o günün bir hadisesini anlatır, bugüne verdiği herhangi bir mesaj söz konusu değildir. Ancak bu bakış açısı yanlıştır, tam aksine bize ve beşeriyetin tamamına önemli bir mesaj vermektedir. Bu ayette sözü edilen durum, Müslümanlar, hatta diğer din müntesipleri  için de geçerlidir.

Şöyle ki:

Şu veya bu din müntesibi kendi kitabına aldırışsız kılan sebeplerden biri, bir dine veya bir kitaba mücerret düzeyde kalan bağlanmayı kurtuluşun yegane vesilesi saymaktır. Ben mademki Müslüman’ım ve Kur’an-ı Kerim’e inanıyorum, onun hükümlerine inanmasam da eninde sonunda kurtulurum. Çünkü Müslüman olmak ateşte belli bir sürede azap çekmek demektir, o halde bunu göze alarak dilediğimi yapabilirim. Yahudiler, kendilerine atfettikleri üstün özellikler dolayısıyla “ateşte sayılı günler kalacaklarına” (Bkz.2/Bakara, 80) dair temelsiz bir inanç taşıdıklarından, hükümlere uymayı önemsemiyorlar. Ahirete inancın zayıflığı, seçilmiş kavim fikri veya mutlaka affedileceklerine ilişkin inançları onları kitaplarına karşı aldırışsız kılıyordu.

Müslümanların bu olaydan ders çıkarıp aynı hataya düşmemeleri gerekir. Bilgi ile iman, iman ile davranışlar, dolayısıyla Kitap ile hayat arasında tutarlı bir ilişki olması lazım.

“Biz Yahudi, Hıristiyan veya Müslüman’ız, sırf bu yüzden kurtuluruz veya az bir zaman azap çekeriz” düşüncesi temelsizdir, özü itibariyle cehalettir. Kur’an-ı Kerim, böylelerinin hiçbir kuşkunun olmadığı bir günde toplandıkları (Yevmu’d Din) zaman ne kadar feci bir yanılgı içinde olduklarını anlayacaklarını belirtmektedir. Herkes yapıp ettiklerinin hesabını vermek için o gün toplanacak, toplantının gayesi başka şey için değil, o gün bunun içindir. Böyle bir günde herkese her ne kazanmışsa tastamam ödenecek, hiç kimse haksızlığa uğratılmayacaktır.

Bu olay üzerinde düşündüğümüzde, bugün Müslüman dünyanın içine girdiği ahlaki krizin sebeplerinden birinin, geçmişte ve aslında bugün de Yahudilerin, dinleriyle aralarında varolan tutarsızlığın bir benzeri tutarsızlık olduğunu anlıyoruz. Tutarsızlık kişinin ve toplumun “dürüst” olmadığının işaretidir.

“Din nedir?” sorusuna “Din dürüstlüktür” şeklinde verilen cevap, müslümanın önce kendine, başka insanlara, canlı hayata ve elbette Allah’a karşı dürüstlüğün dinin asli maksadı olduğunu göstermektedir. Ahlaki düzeyde tutarsız olan Müslüman –ahlaksız dindarlık olmayacağından- dürüst değildir demektir.

ALİ NALBANTOĞLU

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.