Kıskançlık duygusu insanoğlunun fıtratında var olan ancak kendi çabası ile törpülenip azalabilecek veya çevresel etkilerle çoğalabilecek bir duygudur. Kıskançlık hayatın her döneminde görülebilir ama çocukluk döneminde biraz daha yoğun yaşanabilir. Genellikle çocuğun bu duygu ile tanışması anne babaya olan sevgisinin sonucu olarak kardeşini kıskanmaya başlamasıyladır. Doğal olarak ortaya çıkabilecek bu durumu engellemek veya en aza indirmek ebeveynlerin doğru tutumları ile olacaktır.
Yeni Doğan Kardeşi Kıskanma
Kıskanmak yeni doğan kardeş ile kendini göstermeye başlayabilir. Çünkü anne ve baba yeni kardeş gelene kadar tüm ilgi ve sevgilerini çocuğun kendisine gösterirken artık bu bölünmeye başlayacaktır. Kardeş henüz doğmadan, çocuğun bu yeni duruma hazırlanması gerekir. Ancak bu hazırlık, çocukla, gelecek kardeş hakkında uzun sohbetler edip onu ikna etmeye çalışma şeklinde olmamalıdır. Bu sohbetler onun farkında olmadığı yeni durum için endişe duymasına sebep olabileceği gibi, kendi ikna edilmeden yeni kardeşin gelmeyeceğini düşünmesine ve sonunda geldiği zaman da ailesine kızmasına sebep olabilir. Çocuğu yeni kardeşe hazırlama sürecinde sohbet etmekten çok doğumdan sonra karşılaşılacak yeniliklerin önceden hayata geçirilmesi gerekir. Yeni kardeş geldikten sonra çocuk başka bir odaya geçecekse bu değişim birkaç ay önce olmalıdır. Ebeveynleri ile aynı odada yatan bir çocuğun yeri, kardeşi doğduktan sonra değiştirilirse çocuk bu durumu bebek yüzünden istenmeme olarak algılayacak ve bebeği kıskanacaktır. Yine, kardeşi doğana dek bebek gibi davranılmış, kendi ihtiyaçlarını karşılamasına fırsat verilmemiş çocuktan artık yaşına uygun davranmasını beklemek onun için bebekle birlikte gelen kabullenilmesi zor bir yenilik olacaktır.
Kardeş doğduktan sonra çocuğun kendini terkedilmiş hissetmemesi de oldukça önemlidir. Doğumdan itibaren annenin yapmayı bırakacağı işlere önceden çözüm bulunmalıdır. Mesela çocuğun dersleri ile artık yeterince ilgilenemeyecek olan anne bu sorumluluğu babaya doğumdan çok daha önce vermelidir.
Kardeş doğduktan sonra ebeveynleri ile geçirdiği kaliteli zamanı azalmayan ve hayatında önemli değişiklikler olmayan çocuk kardeşini daha çabuk kabullenecek ve sevecektir. Kardeş kıskançlığına sebep olmamak adına yapılan bir yanlış var ki o da yeni doğan bebeği sevmiyormuş gibi davranmaktır. Bu davranış şekli, kapalı kapılar ardında bebeğin sevildiğini ve bunun ondan saklanılması gerektiğini fark eden çocuk için daha büyük bir kıskanma sebebi, yeni doğan bebek için ise adaletsizlik olacaktır. Bunun yerine, her canlının sevgiye ve özellikle bebeklerin ana kucağına çok daha fazla ihtiyacı olduğu çocuğa anlatılıp, onunla birlikte yeni doğan kardeşi sevmek, kıskançlığı azaltan doğru bir davranış şekli olacaktır. Kardeşi olsun ya daolmasın her çocuğa, sevginin paylaşma ile azalmayacak bir duygu olduğu, çocuğun kendi yaşantısından örneklerle anlatılmalıdır.
Kardeşler arası kıskançlığın insanın yaratıllışından beri sevgiyi paylaşamama ve rekabet gibi nedenlerle ortaya çıkabilecek bir duygu olduğu Kur’an-ı Kerim’de kıssaların en güzeli diye tanımlanan Hz.Yusuf’un hikayesinde anlatılmaktadır. Hz. Yusuf’u kıskanan kardeşlerinin ona yaptığı kötülükler ve sonunda Hz.Yusuf’un Allah’ın lütfuyla yüceltilmesi gerçekten ibretliktir. Hz. Adem’in iki oğlunun kıskançlıkları yüzünden birbirlerine düşmanlık ettikleri, kıskançlığın nasıl kötü sonuçlar doğurabileceği ve büyük günahlara sebebiyet vereceği yine Kur’an-ı Kerim’ de anlatılmaktadır.
Birçok ebeveynin yaptıkları en büyük hatalardan biri kardeşleri kıyaslamadır. Anne-babalar zihinlerindeki kalıba uygun olan çocuğunu, belki de onları motive ettiklerini düşünerek diğeri ile kıyasladıklarında onlara faydalı olmaktan çok zarar vermektedirler. “Abin hep sınıf birincisiydi, senin aklın fikrin topta, ablanın başarısını senden de bekliyoruz” gibi cümlelerle karşılaşan çocuklar, kıyaslandıkları kardeşlerini kıskanabilecekleri gibi kendilerini de yetersiz hissedebilirler. Oysaki Yüce Allah her insanı çok özel ve farklı yaratmıştır. Herkes bu dünyaya kendine özgü yeteneklerle donatılarak gelmiştir. Ebeveynlere düşen çocuklarının kendi özlem duydukları gibi olmalarını istemek değil, onların sahip oldukları yetenekleri fark edip ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Ailelerin yanılgıya düştükleri diğer bir konu da çocukları arasında eşit davranmaya çalışmalarıdır. Oysaki eşitlik her zaman adalet demek değildir. 3 yaşındaki bir çocuğun 13 yaşındaki ağabeyine göre elbette ki daha fazla ilgiye ihtiyacı vardır. Eşitlik adına karakterleri ve yetenekleri birbirinden farklı çocuklara aynı tepki ve davranışlarda bulunmak, gelişen ve değişen şartlara rağmen farklı kuşaklardaki kardeşlere aynı şartları sunmak adil ve doğru davranış şekilleri olmayacaktır.
Eski cahil Arap toplumlarından modern asırlara kadar hemen hemen her yerde görülmüş ve devam etmekte olan ancak inançlarımızda yer almayan, erkek çocuğunu kız çocuğundan üstün görmenin, Yaratıcının vermediği hakları cinsiyetinden ötürü erkek çocuğa sağlamanın en büyük yanlış olduğunu hatırlatmak faydalı olacaktır.
ŞEYMA DEMİRCAN NAMAZCI
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-