Bu hedef, aslında insan ve irade sahibi olmakla ilgili bir konu. Ayrıca, insanlık tarihinin cevaplamaya çalıştığı en önemli sorulardan biri. Bu yüzden bu sorunun cevabı, bir toplumun hangi seviyede kendi hürriyet ve iradesi ile yönetildiğini göstermektedir.
Tarihin kaydettiği bütün devlet anlayışları, sistemler ve ideolojiler bu soruya cevap verdiklerini iddia etmişlerdir. Ama toplumlar, bu sorunun şimdiye kadar cevabını bulabildikleri tek sistem; ilahi sistemler olmuştur.
Çünkü, sadece ilahi dinler ve sistemler, insana gerçek değerini tam olarak vermiş ve insanın aklını ve iradesini muhatap almışlardır. Ve insanı, ilahi irade ile yapmış olduğu sözleşme ile yükümlü tutmuşlardır. Diğer siyasi oluşumlar, bağlılıklar ve aidiyetler insana sadece göstermelik bir hürriyet ve yetki sağlamış, halkın uydu haline getirilmesi ve sömürgeleştirilmesine engel olamamıştır.
Çağdaş doktrinlerden Liberalizm, kişinin sınırsız bir hürriyete sahip olduğunu ilan etmiş fakat, kurduğu siyasi ve iktisadi sistem ile, kişiyi ve toplumu zaaflarından yakalayarak kendine köle etmiş, hakim olduğu sistemlerde adaleti sağlayamamıştır.
Siyasi anlamda halkın yönetimi diye bayraklaştırılan demokrasi, çoğunluğu eline alan görüşlerin dışındakilere hayat hakkı tanımayarak, halkın bir bölümünün görüşlerini mutlak hale getirirken, diğerlerinin haklarını kulaklarını tıkamıştır.
Günümüz medya ve internet, insan aklından kaynaklı ve insan merkezli bu sistemlere hakim olanların kendi doğrularını meşrulaştırıp, diğer görüş ve anlayışların gözden uzak tutmasına imkan veren, bir manada “tek yanlı” ve baskıcı anlayışları meşrulaştırmaktadır. TV ve İnternet mecraları, batıcı görüş ve dünya anlayışlarını toplumlara kabul ettiren, bu karşı çıkanları ise, kendi sistemlerinde bulunmalarına izin vermeyen bir ölçüde “ faşist mantıklı sistemler” haline gelmişlerdir
Her şeyin ölçüsünü, doğru veya yanlış olup olmadığına bu merkezler karar vermekte ve kendine ait bir “hayat anlayışı” oluşturmaktadırlar. Bu halleriyle, adeta toplumların dinleri ve ahlak sistemleri haline gelmişlerdir!..Tarihte hiçbir baskı ve hakimiyet sisteminin erişemediği etkiye ve yaptırım gücüne ulaşarak, “devletler üstü bir hegemonya” kurmuşlardır.
Şimdi bu gücün herşeyi bildiğini ve herkese yön verme konusundaki “”tanrılık iddiasını” kabul mü edeceğiz, yoksa; kendi irademizle kendimizin inandığı ve doğru kabul ettiği sisteme mi yaşayacağız ? Buna, artık karar vermemiz lazım.
Birçok modernist, komümist ve şiberalistin ilahi dinler hakkında baskıcı ve yönlendirici isdialarına tekrar bakmak durumundayız.
İlahi dinler, kendi yaşama anlayışlarını sunarken, sadece aklı muhatap almış ve insan iradesine saygı göstermiştir.
Buna karşılık, çağdaş hangi sistem, kendini bu şekilde insana sunmuş ve onun iradesini baskı almadan kendi dünya anlayışını serbest bir şekilde benimsenmesine imkan tanımıştır? Hiçbiri..
Şimdi, çağdaş sistemlerin iki yüzlü doktrinlerinin aldatıcı söylemlerinden uzakta, kendi insani ve ahlaki değerlerimizle günümüz sistemlerini yeniden değerlendirmek ve onları ahlaklı, adaletli ve insani değerler uygun bir hale getirmenin mücadelesini vermek durumundayız.
Bunun için de, bir “adalet ve ahlak platformu”nu kurmak, güvendiğimiz insanlar ve kuruluşlar ile yanlışın, eksikliğin ve ikiyüzlü uygulamalara medeni haklar ve sorunluluklar çerçevesinde “mücadele etmek” zorundayız.
Bugün dünyadaki yarı sömürgeci sistemin, bizi daha fazla dejenere edip, bir yanlışı diğer bir yanlış ile oyalamasına daha fazla müsaade etmemeliyiz.
Büyük alim ve mücadele adamı Prof. Mslik Binbebi’nin şu cümlesini kulağımıza küpe yapmalıyız: “ Sömürge edilmiş toplumlar yoktur; sömürge olmaya müsait toplumlar vardır”
Biz, Sosyologlar Derneği olarak, toplumdaki yanlışlar, hangi görüşten kaynaklanıyorsa kaynaklansın, onlara karşı doğruları söylemek ve bu doğruların arkasında durmaya çalışacağız. Sizleri de yanımızda görmek istiyoruz.
Prof. Dr. Sami Şener
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ