islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,2943
EURO
36,9797
ALTIN
3.000,99
BIST
8.714,69
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
18°C
Cuma Parçalı Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
20°C
Pazar Az Bulutlu
20°C

ALLAH KATINDA DEĞERLİ OLMAK

ALLAH KATINDA DEĞERLİ OLMAK
17 Ağustos 2024 10:26
A+
A-

Çoğu insanın, “değerli olmak” tan ziyade “önemli  olmak”  için yoğun  çaba  harcadığı görülüyor. Zira günümüzde önemli olmak, güç sahibi olmak ve itibar kazanmak anlamına geliyor ve bu gücü de para ve  makam temsil ediyor.  Şayet bir insan  zengin ise, ya da bir makama gelmiş veya getirilmiş ise, ihtiyacı olan insanlar nazarında  önemli ve itibar sahibi oluyor. Değer ise, “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık, kıymet; bir varlığın psikolojik, toplumsal, ahlaksal ya da güzellik yönünden taşıdığı düşünülen yüksek ya da yararlı nitelik”  olarak tanımlanıyor.

Bu da önemin, dışa/kimliğe dönük; değerin ise içe/kişiliğe dönük olduğunu gösteriyor.   Somut bir örnekle  söyleyecek olursak önem, kağıt paraya, değer ise altına benziyor.  Nitekim  kağıt paranın,  kağıt parçası olarak bir değer ifade etmediği, onu değerli kılanının arkasındaki güç/devlet olduğu biliniyor. Devlet, ekonomisi başta olmak üzere güçlü ise, parası da güçlü; zayıfsa  parası da zayıf oluyor. Bunun gibi kişilik ve nitelik  olarak değerli olmadığı halde para veya makam sayesinde önemli olan kişiler, servetlerini ya da  makamlarını kaybettiklerinde tıpkı arkasında devlet gücü olmayan kağıt para gibi  değersizleşiyorlar. Ama değerde  böyle bir durum söz konusu olmuyor, zira değer insanların özünden/ kişiliğinden kaynaklandığı için, servetleri ve makamları olmasa da değerli oluyorlar. Bu değerlerin de, insanın söz ve davranışlarına göre iyi-kötü, güzel-çirkin, doğru-yanlış ve sevap-günah şeklinde nitelendirildiği; bunlardan “sevap-günah” olarak nitelendirilenlerin dinî değerleri; “iyi-kötü” şeklinde  nitelendirilenlerin, ahlakî değerleri ve “güzel-çirkin”  şeklindeki değerlendirilenlerin ise sanatsal değerleri ifade ettiği görülüyor.

Söz konusu bu değerler, bilim adamları tarafından  farklı şekillerde bir tasnife  tabi tutulmuş olsalar da bunlar arasında “amaç değerler” ve “araç değerler”  şeklinde yapılan tasnifin daha çok dikkat çektiği müşahede ediliyor ve “hayatın  ana hedeflerini ve  temel amaçlarını gösteren değerlere, amaç değerler”; bu amaçlara ulaşmak için kullanılan  davranış türlerine de araç değerler, deniliyor. Ancak böyle bir sınıflandırma ve tanımın, Kur’an açısından bir sorun oluşturmadığı görülse de, amaç değerler ile araç değerlerin ne/neler olduğu konusunda ileri sürülen görüşlerin  Kur’an’ın   açıkladığı  amaçlar  arasında nitelik ve nicelik açısından tam bir  uyumun  bulunmadığı da   anlaşılıyor. Zira Kur’an’da  amaç değer olarak duaya/ kulluğa özel  vurgu yapıldığı ve kulluğun da sadece Allah’a yapılmasının istendiği;  araç değerlerin  ise kulu,   bu amaca götüren ve bunu  sağlayan değerlerin bütünü olarak açıklandığı görülüyor.  Nitekim bu gerçeği  ifade eden ayette, “Duanız/kulluğunuz olmasa Allah size ne diye değer versin”[1] denilmekte;  yaratılışımızın amacını açıklayan bir ayette ise kimin daha güzel iş yapacağını ve güzel davranışlarda  bulunacağını denemek için hayatın ve ölümün yaratıldığı bilgisi yer almakta;[2] kulu Allah’a  götüren araç değerlerin ise iman, ahlak, ibadetler ve  amel-i salih olarak  açıklandığı ve bunların da insanın Allah’a karşı olan  sevgisini ve saygısını gösteren davranış tarzları olduğu  ifade edilmektedir.

İdeolojilerin aksine Kur’an’ın önerdiği hayat tarzı, bir bütündür ve hayatın hem başını hem de sonunu; bir başka ifade ile hem dünya hem de ahiret hayatını kapsamaktadır. Bu nedenle Kur’an’da, hayatın öncesi “dünya hayatı”, sonu ise “ahiret hayatı” olarak tanımlanır. Ayetlerde “el-hayatüd’dünyâ (yakın hayat/ dünya hayatı)” ve “el-hayatü’l ahira (son hayat)” ifadeleri tek bir hayatın iki veçhesini açıklamak için kullanılır. Bu tanımdan  dolayıdır ki sadece dünya hayatını merkeze alıp ahiret hayatını kabul etmeyenler ve onu yok sayanlar şiddetle kınanmıştır.

Kulluk, hayatı Allah’ın buyrukları doğrultusunda kurallı yaşamaktır. İman ve  ibadet etmenin yanında, haramlardan uzaklaşmak, davranışları Kur’an’ın gösterdiği ahlakî doğrultuda gerçekleştirmek, kendisine emanet edilen yeryüzünü korumak ve imar etmek;  hayırda yarışmak, kısaca erdemli bir hayatı tercih etmektir. Bu kulluk, yeryüzünde mütevazi yürümeyi, cahillerden yüz çevirmeyi, yanlış ve günahlardan dönmeyi (tövbe), cimrilik yapmamayı, israf etmemeyi, den­geli yaşamayı, sadece Allah’a yönelmeyi, adam öldürmemeyi, zina etmemeyi, yalan şahitlik yapmamayı, mâlâyâni şeylerle uğraş­mamayı, Kur’an’a karşı sağır ve dilsiz gi­bi davranmamayı vs. gerektirmektedir.

İşte bu niteliklere sahip olanlar, cenneti hak eden kullardır.[3] “Sahte tanrılara kulluk etmekten kaçınan, yüzünü ve özünü Allah’a çevirenlere[4]  O’nun müjdesi de  cennettir.[5] Nitekim böyle kullara ahiret yurdunda şöyle denilecektir: “Sen O’ndan razı, O da senden hoşnut olarak rabbine dön. Böylece has kullarımın arasına sen de katıl. Cennetime gir.[6]  Zira onlar, bu dünyada Allah’a yaptıkları samimi kulluk sebebiyle cennete girmeyi hak edenlerdir, hak etmeden cennete girilemeyeceğini  bilen ve bunun bilincinde olanlardır. Çünkü dünya hayatı, insanlar için sadece bir oyun ve eğlenceden ibaret değil, aynı zamanda en güzel işlerin yapıldığı ve hayırda yarışıldığı bir imtihan yeri, kendisinden nasip alınacak, fakat ahiret için de hazırlık yapılacak bir zaman dilimidir. Bu nedenle Allah Teâlâ, bizden yaradılış amacımız olan kulluğu, bu dünyada kendi rızasına uygun olarak doğru, iyi ve güzel biçimde yapmamızı ve bu doğrultuda yaşamamızı istemiştir. Bu da ancak samimi bir kul olmakla mümkündür.

Samimi kulluğun ruhu ve özü ise ihlastır. Bu nedenle Kur’an’da, ibadetlerimiz başta olmak üzere bütün davranışlarımızda, ihlaslı olmamız ve onları ihsan ile yapmamız talep edilmiştir. İhlaslı olmak, riyakâr olmamak ve gösterişe kaçmamak; ihsan ise bütün işleri doğru ve güzel yapmak demektir. Bunun için her insanın önce “kulluk bilgisine”, sonra da “kulluk bilincine” ulaşması gerekiyor.  Allah Teâlâ’nın  bu araç değerlerle kullarına, ahlakî erdem, tutum ve davranış kazandırmayı amaçladığı anlaşılıyor. Kulun hayatından erdemli davranışlar (ahlak) çıkartılırsa geriye sadece ritüel, şekilcilik, bir diğer ifade ile ruhsuz bir beden gibi, ahlaksız bir dindarlık görüntüsü kalır. Bu da Allah Teâlâ’nın tasvip etmediği, hatta kınadığı bir davranış tarzı ve hayat biçimidir. Böyle yaşamın sonu ise hüsrandır. Kur’an’da peygamberler üzerinden bu hüsranın acı örnekleri sunulmuştur ve bizden de bu örneklerden ders almamız istenmiştir.

Nitekim Kur’an’da  Allah’ı bırakıp elleriyle yaptıkları düzmece tanrılara tapanlara; samimi kulluktan uzak, nefsin arzularını ve tutkularını veya çeşitli fâni varlıkları, nesneleri, makam ve mevkileri Allah’a kul olmanın üstünde tutanlara yönelik ciddî uyarılar  mevcuttur.  Bu uyarılan başında da insanların insanlara, nefsine, makama, paraya, Hz. Peygamber’in ifadesiyle “altın, gümüş ve lükse kul”[7] olmaması ve bunları tanrılaştırması gelmektedir. Dolayısıyla insanın Allah katındaki değeri de yalnız O’na  kul olup O’nun dışındaki  her şeyden özgürleşmesine, daha açık bir ifade ile araç değerlere haddinden fazla önem vererek amaç değerler haline getirmemesine bağlı bulunmaktadır.

Prof. Dr. Celal Kırca

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

[1] Furkân 25/63-77.

[2] Mülk, 67/2.

[3] Furkân 25/77.

[4] Zümer 39/17-18.

[5] Meryem 19/61.

[6] Fecr  89/ 27-30.

[7] Tirmizî,. Zühd,8.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.