Günümüzün en sinsi taktiklerinden biri, haklı çıkmak için, ömrünü İslam’ı doğru anlama ve anlatmaya vermiş olan geçmişteki âlimleri karalamaktır. Bugün, bir takım yeni yetme hocalar veya hocalığa soyunanlar, ellerine geçirdikleri sosyal medya mecralarını kullanarak, Müslümanların tarih boyunca üzerine titredikleri değerlere ve İslam’ın ana sütunlarına nişan alarak itibarsızlaştırmak için seri atışlar yapmaktadırlar. Bu beylere hoca beğendiremiyorsunuz.
İşte bu taktik, günümüzün yeni yetmelerinde salgın haldedir. “Geçmiş âlimler sorgulanamaz” iddiasında değiliz. Onların bir masumiyeti yoktur. İlim erbabı tarafından ilmî usullerle eleştirilir, yanlışları kendine bırakılır, doğruları günümüze taşınır. Fakat asırlar boyu bütün âlimlerin yanlış yapması, Kur’an’ı hep yanlış anlamaları ve sadece bu yeni yetmelerin doğru anlaması, akla ziyan bir iddiadır ve bir akıl tutulmasıdır. İslam’ı direk hedefe koyamayanlar, O’na hizmet etmiş âlimleri örseleyip hırpalayarak dine zarar veriyorlar.
Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma hocanın “Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleri” adlı eserinde verdiği bilgiye göre, İngiliz ajanları, hükümetlerine Müslümanlarla ilgili yirmi yedi maddelik bir rapor sunarlar. Bu maddelerden biri; “İslam’ı Müslümanların gözünden düşürmek için, İslam âlimleri itibarsızlaştırılmalıdır.”
Maalesef bugün bu proje tıkır tıkır işliyor. Bahsettiğim yeni yetmeler, İslamî bir konu ile ilgili bir görüş ortaya korken, öncelikle o konuda ictihad ortaya koymuş geçmiş âlimlerle ilgili “Onlar, Allah’a iftira etmişler, Peygambere iftira etmişler, Kur’an’a iftira etmişlerdir, Kur’an’ın ayetlerine ters hüküm vermişler, ahirette bunun hesabını verecekler” diyerek, Allah’ın özel kalem müdürlüğüne de soyunup ahiretteki biletlerini bile kesmektedirler.
Cumhuriyetin tosuncukları da, dayattıkları devrimlerini ve kurdukları laik cumhuriyeti halka kabul ettirebilmek için Osmanlıyı kötüleyip etmedik küfürler bırakmamışlardı ya, işte aynen öyle… Yeniyi kabullendirebilmek için eskiyi karalama ve sövme taktiği.
Bu taktiğe daha çok “Bize Kur’an yeter” diyen Sünnet inkârcıları başvurur. Geçmiş âlimlerin ictihatlarına “uydurulmuş din” derken kendilerinin Kur’an’ı keyfi yorumlayarak vardıkları sonuçlara da “indirilmiş din”(!) derler. Böyle yaparak toplumu “uydurulmuş din” sultasından kurtarıp “indirilmiş din”(!) aydınlığına çıkaracaklarını iddia ederler.
Dolayısıyla kendi “uydurmalarınızı” güzel göstermek için de, geçmişte söylenenleri “uydurma” ilan edeceksiniz ki, sizinki “indirilmiş din” olsun. Bu konuda ayetleri de keyfinize göre yorumladınız mı iş tamamdır. Bu güruh, geçmiş âlimleri itibarsızlaştırmayı bilerek yapıyorlarsa, İngilizlerin projesinin bir parçası olmaları hasebiyle hâindirler. Bilmeden yapıyorlarsa gâfildirler. Her iki durumda da İslam’a müthiş zarar vermektedirler.
Bunların yanında yeni türeyen bir kısım iktisatçı da, Kur’an’ı tam anlamadan, dinî hamaset yaparak Kur’an’ın açık ifadeleri olmayan yerlerde kendi tespitlerini, ya da tezlerini Kur’an’a onaylatmaya çalışırlar. “Geçmiş hocalar ve günümüzde onların izinden gidenler, Kur’an’a ters fetva vererek haram işlemişlerdir. Dini tekeline almış insanlar şu kitabın önünden bir çekilseler, bu millet rablerinin kitabı ile buluşsa toplumun içerisinden bu işi değiştirecek olan Kur’an’ın, “öncülerin öncüsü” dediği insanlar çıkar” derler.
Bir iktisatçımız bu görüşlerini faiz konusunda söylüyor. Günümüzün fıkıh duayenlerinden olan Hayrettin Karaman hocanın: “Alacaklar tahsil edilirken, borçlar ödenirken enflasyon farkının da ödenmesi gerekir. Aksi halde alınan borç eksik ödenmiş, alacaklının hakkı yenmiş olur. Enflasyon farkının hesaplanmasında bazı problemler bulunduğu için, borçlunun hakkı yenmesin ve fazla ödeme olmasın diye ihtiyaten birkaç puan eksik hesaplama yapılması uygun olur” fetvasının, “faizi helal kılma” fetvası olduğunu söyler bu iktisatçı müçtehidimiz (!).
Hatta kendince Hayrettin hocayı tî’ye alarak şunları da ekliyor: “Biri çıkar der ki enflasyon oranında ödenen fark faiz değildir. Sizin o büyük fıkıhçı âlimlerden bir tanesi olan Hayrettin Karaman ne diyor bunu biliyor musunuz? Beyefendi diyor ki bugün bana siz 100 lira verseniz aradan bir yıl geçse, yıllık enflasyon da %30 açıklansa ben size 130 lira verirsem bu faiz olmaz. Enflasyon rakamı kadar vereceğim farklar faiz olmazmış Çünkü bana verdiğiniz paranın değeri, o oranda eriyor, alım gücü azalıyor, alım gücü azaldığı için de onu benim size vermem lazım, bu da faiz olmuyor.” Yalan mı? Kâğıt paranın alım gücü erimiyor mu?
Efendiler! Faiz, enflasyonu tetikleyen nedenlerden biri olabilir. Ama tek neden değildir. Eğer faiz enflasyonu tetikleyen tek sebep olsaydı, kapitalist Avrupa ülkelerinde enflasyon düne kadar %1 veya %2’lerde seyretmezdi. Paranın alım gücü olarak değer kaybetmesi müctehit imamlar döneminden beri vardır. O günlerde faiz ekonomisi de uygulanmıyordu. İbni Abidin’in Resâil adlı eserinde verdiği bilgiye göre İman Ebu Yusuf; “Alacaklı, borcunu tahsil edeceği günde eğer verdiği para değer kaybetmişse, kaybettiği oran kadar fazlalığı borçludan alsa bu faiz olmaz” demiştir. Paranın kaybettiği değer kadar fazlalığı talep etmek ve bunun da faiz olmadığı fetvası, sadece Hayrettin hocaya has değildir. Asırların derinliğinden beri gelmektedir. Ama “Din âlimi filan değilim” diyen fakat enflasyon farkına “Haram” fetvasını çekinmeden veren bu iktisatçı müçtehidimiz(!) “Kuran’daki zümrüdü Anka kuşunu biz bulduk, önceki âlimlerin hepsi Kur’an’a ters hüküm çıkardı” demeye getirerek Ebussud’dan tutun, vade farkına ve enflasyon farkına fetva veren dünün ve bugünün bütün âlimlerini ceffel kalem silerek ve Allah’ın özel kalem müdürlüğüne de soyunarak onların ahirette çetin hesap vereceklerini söylüyor.
Burada, geçmiş ulema sanki Kur’an’ı bir tarafa iterek işkembe-i kübradan fetva vermiş gibi iftira ediliyor. Faizin haram olduğu konusunda ihtilaf yok. Günümüzde hangi şeyin faiz olduğunda ihtilaf var. Tefecilik türü faizde ulema söz birliği etmişken kâğıt paranın itibar kaybından kaynaklanan enflasyon kaybının faiz olup olmayacağında söz birliği yoktur. Kur’an faiz konusunda ayrıntı vermez. Faizin “Allah ve Rasûlü’ne harp ilan etmek” olduğunu ve “Faiz yiyenlerin şeytan çarpmış gibi kalkacaklarından” bahseder. (Bak: Bakara:275, 279). Uygulamada ayrıntı vermez. Zaten faizle ilgili ayetlerin indiği dönemde bilinen ve uygulanan faiz de tefecilik türü faizdir. Yeni hükümler, ortak illet tespit edilerek buna kıyasla verilmektedir.
Sünnet de ribevi mal olarak kabul edilen altın, gümüş, hurma, buğday, üzüm gibi malların peşin ve eşit miktarla trampa usulü satılabileceğini söyler. Faizle ilgili bütün müktesebat bu deliller ışığında zaman, zemin ve şartlara göre oluşturulmuş olan ictihatlardan ibarettir. Günümüzde de yeni ictihatlarla sorunlara çözüm üretilmektedir. Bir konu ictihatla çözülüyorsa, o konuda Allah ve Rasûlü’nün, herkes tarafından aynı şekilde anlaşılan muhkem bir hükmü yok demektir. Burada şu kural iyi bilinmelidir: “Bir konuda muhkem nas yoksa o konu ictihada açıktır, ictihada açık olan konu, ihtilafa açıktır, âlimlerin ihtilafı da bizler için rahmettir.”
“Enflasyon farkını talep etmek Kur’an’a göre haramdır” demek, kişinin Kur’an’a karşı cehlini gösterir ve boyundan büyük laf etmiş olur. Adama ayet numarasını sorarlar. Kurusıkı atmakla olmaz. Sen bu iddianı hangi muhkem ayet veya hadise dayandırıyorsun? Sübûtu ve manaya delaleti kati delilin ne? derler adama… Yok ki söyleyesin. Onun için iktisatçılar da haddini bilecektir. Onlar olsa olsa fetva ehline danışman olabilirler. Kur’an ve Sünnet naslarına hâkim olan fetva ehli âlim, iktisatçıyı dinler ve ondan aldığı bilgiler doğrultusunda fetvasını verir. Yoksa fetva vermek İslamî ilimlere vukûfiyeti olmayanlara düşmez. Herkes önünden yemelidir. Evet, Kur’an kimsenin tekelinde değildir ama orta malı da değildir.
Bir kere Kur’an’da her hüküm yoktur. Allah söylemek istediğini Kur’an’da kendi söylemiştir. Peygamberine söyletmek istediğini de O’na söyletmiştir. Bunun dışındakileri de Kitap ve Sünnet ışığında söylemeleri için İslam âlimlerine bırakmıştır. “Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.” (En’am:59) ayetindeki “Kitap“tan kasıt, Levh-i Mahfuzdur.
Kur’an, üç konuda ayrıntıya girmiştir. Onlar da miras konusu, nikâh/aile hayatı ve talak/boşama. Onun dışında ayrıntıya girmeden külli/genel kaideler koymuş, ayrıntısını ve uygulamasını Rasûlü’ne bırakmıştır. Dinin direği namaz konusunda bile “Namaz kılın” emrinin dışında ayrıntı vermeyip uygulamayı Rasûlü’ne bırakmıştır. Allah ve Rasûlü’nün hüküm koymadığı alanlar da ictihad alanlarıdır. İslam’ın dinamizmi de budur. Her çağın problemine Kur’an ve Sünnetin ışığında reçeteler sunulur. İslam’da her hâlükârda çözüm mevcuttur. Bunlar “Ara çözümler” dediğimiz geçici çözümler ve “Ana çözümler” dediğimiz kalıcı çözümler olmak üzere ikiye ayrılır. Gerisi lafı güzaf.
Musab SEYİTHAN
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-