İsraf olayının kişisel boyutu olduğu gibi ahlâkî ve sosyal boyutu da vardır.
İslâm, aşırıya kaçmayı, harcamalarda ve davranışlarda dengeyi kaçırmayı hoş görmemektedir.
İsraf anlayışı; sapmaların, bozulmaların, haksızlıkların, fesadın kaynaklarından biridir. Halbuki İslâm, maddî ve mânevî imkânları Allah’ın rızâsını kazanmaya ve insanlara mutluluk getirmeye elverişli yerlerde kullanmayı (Kallek, C. TDV İslâm Ansiklopedisi, 23/180), kişilerin ve toplumların bu konularda denge üzerinde olmalarını emreder.
Savurganlık (israf ) yasağı’ aynı zamanda önemli bir ‘ekonomik denge’dir. Birisi çok harcarsa, diğerinin hakkına el atmış olur. Kur’an, hem aşırı harcamayı, hem de aşırı kısmayı (cimriliği) hoş görmüyor. İkisi arasında orta bir tutum tavsiye ediyor.
“Elini bağlı olarak boynuna asma (cimri olma). Onu büsbütün de açıp savurma (israf etme). Sonra kınanmış bir hâlde oturup kalırsın.
Şüphesiz Rabbin, dilediğine rızkı bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Çünkü O, gerçekten kullarından haberdardır ve onları görmektedir.” (İsrâ 17/29-30)
Türkçe’de “el bağlamak, el açmak, eli/delik olmak” deyimleri, cimrilik ve israf etmekten kinâyedir.
“Dinen haram kılınan maddelerle lüks sayılanların tüketimi israf olduğu gibi, helâl olan maddelerin ihtiyaçtan fazla tüketimi de haram veya mekruh sayılmıştır.
Tutumlu olmak ve itidal İslâm’ın ibadetlerde bile öğütlediği temel bir ilkedir.
Malı saçıp-savurmak, gerekli yerlere harcamamak, insanlar arasındaki ekonomik dengeyi bozar, kişiler arasındaki kıskançlığı artırır. Cimrilik ise yardım düşüncesini öldürdüğü gibi, ihtiyaç sahiplerine ulaşmayı engeller. İnfak ve sadaka ahlâkını köreltir.
Müslüman malın, ni’metlerin, imkanların bir emânet olduğuna inandığı gibi, o mal üzerinde hakkı olanların hakkını verir, gereği kadar harcama yapar, ama günün birinde mutlaka bunun hesabını vereceğine de inanır.
İslâm âlimleri sadakada, infakta, Allah yolunda harcamalarda aşırılık olur mu olmaz mı diye tartışmışlar. Kimileri nafilere ibadetlerde, hayırlı işlerde aşırı davranmanın israf olmayacağını söylerler. Günah işleme ve isyan uğrunda yapılan az bir harcamanın bile israf olduğunu söyleyenlerin yanında, ibadet ve hayırlarda da ölçülü olmak gerektiğini savunanlar vardır. (Kallek, C. TDV İslâm Ansiklopedisi, 23/179)
İslâm, dünya ni’metlerinin harcanmasında ve kullanılmasında denge, orta yol istemektedir. Bu orta yol, insanı aşırılıklardan, başkalarının ve Allah’ın hakkına tecavüzden koruyacak, geçim kaynaklarının paylaşılmasına denge getirecektir. Çünkü her türlü aşırı harcama bir başkasının hakkına saldırıyı doğurur.
Müslümanlar harcamalarında bile orta yolu izlerler. Onlar ne israf ederler, ne de cimrilik... (Furkan 25/67. İsrâ 17/29)
Kur’an mü’minlerin bazı özelliklerini sayarken aile hayatı, kadın erke ilişkileri halkkında şöyle diyor:
“Onlar, eşleri ve ellerinin sahip oldukları dışında, mahrem yerlerini (fuhuştan ve) herkesten korurlar. Doğrusu böyleleri kınanmazlar.
Kim bunun ötesine geçmek isterse, işte onlar haddi aşanlardır.” (Mü’minûn 23/5-7)
İslâm ümmeti, ‘vasat bir ümmettir’. (Bekara 2/143) Yani orta yolu izleyen, dengeli ve hayr yolları üzerinde olan bir ümmettir. Bu ümmet Allah’ın indirdikleri konusunda aşırılığı olmadığı gibi, mal konusundaki tutumu da dengelidir, harcamaları da ölçülüdür.
İslâmın bu ölçüsünden uzak günümüzün dünyasında zenginler ve fakirler, ülkeler arasında aşırı bir dengesizlik var. Bir taraf tüketim ve harcamada yoğun bir israfın içinde, bir taraf ise geçinme mücadelesi veriyor. Öyle ki çok zenginlerin israf ettikleriyle bir kaç ülke insanı zaruri ihtiyaçlarını karşılayabilir.
Diğer taraftan günümüzde İslâmın ölçülerinden uzak günümüzün insanları hem davranışlarda, hem de harcamalardaki ölçüsüzülük anlamıyla tam bir israfın, aşırılığın, taşkınlığın, haddi aşmanın, kendine yazık etmenin, ölçüsüzlüğün içerisindedir.
Her şeyin alabildiğince israf edildiği, Allah’ın ölçülerine nisbetle aşırı davranışların normal sayıldığı, akıl almaz çılgınlıkların zevk ve eğlence haline geldiği, Allah’a isyan sayılan ne kadar davranış varsa hepsinin çağdaşlık sayıldığı bir zamanda yaşıyoruz.
Bu açıdan bakılınca israfa; şimdilerde “çağdaş aşırılık ve dengesizlik” desek yanlış olmaz.
“İsrafın büyüklüğü, kaybedilen imkandan çok doğru harcamadığı için kaybettiği ni’metin büyüklüğü ile ölçülür. Burada kaybedilen Allah rızası ve onun karşılığı olan Cennettir. İlâhi rızayı ve Cenneti kaybedenin kaybını gösterecek bir rakam da yoktur.” (İslâmoğlu, M. Hayat Kitabı Kur’an, 1/372)
İsraf ve tebzîr iki Kur’an kavramıdır. Her ikisi de olumsuz anlam taşır ve İslâmın getirdiği ölçülere uymamaktadır. Hem davranışlardaki hem de harcamalardaki aşırılığı, sınırı aşmayı ifade ederler.
Ancak görüldüğü gibi ‘tebzîr’ sadece harcamlardaki saçıp-savurmayı ve imkanları yerli yerinde kullanmamayı,
‘israf’ ise bununla birlikte özellikle inanç, amel, davranış ve tavırlardaki aşırılığı, ölçüyü kaçırmayı, haddi aşmayı ifade etmektedir.
Dolaysıyla israfı –bu geniş kapsamı daraltmamak için- Türkçe’de aynen kullanmak gerekir.
İslâm’da hedef insanın kemâlidir, yani daha olgun olmasıdır; buna tüketmekle, çok harcamakla, çok şeye sahip olmakla veya sahip olunanları keyfe göre kullanmakla değil; daha erdemli, daha mutedil, daha ahlâklı olmakla ulaşılır.
Faziletle denge, olgunlukla yerli yerinde harcama, kişilikle ahlâklı davranma arasında olumlu bir ilişki bulunduğu muhakkaktır.
Kur’an, hem bu anlamdaki müsriflikten, hem de malını har vurup harman savurmak anlamındaki müsriflikten/savurganlıktan mü’minleri sakındırıyor.
Görüldüğü gibi Allah’ın gönderdiği ölçüleri çiğneyip, haddi aşarak ‘müsrif’ olmak, daha çok aşırı günah işleyenlerin, müşriklerin ve inkârcıların bir sıfatıdır.
Müsriflere uymak, onlara boyun eğmek (Şuarâ 26/151), onlara üzenmek, onların doğru yaptığını sanmak insanı her bakımdan zarara ve bozulmaya götürür.
Müsriflerin hakim olduğu bir toplumda dengenin ve orta yolun kurulması çok zordur.
İster harcamalarda aşırılık olsun, isterse davranışlarda aşırılık olsun; her türlü haddi (sınırı) aşmak, hakka ve fıtrata uymayan davranışlar kişinin ve onun toplumunun dengesini bozar, huzursızluğa sebep olur.
İslâm insan hayatına her konuda bir denge getiriyor. İnançta, amellerde, ahlâkta, mal kazanma ve harcamada, duygularda, nefret ve sevmede hep orta yolu tavsiye ediyor.
Ne aşırılık, ne de tembellik veya gevşeklik… Ne ifrat, ne de tefrit…
-Sonuç olarak;
Kur’an’ın öğrettiği şu duayı ve Rasâlüllah’ın duasını tekrar hatırlamalı, sık sık yapmalı:
“Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı (israfımızı) bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kafirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!” (Âli İmran/146)
Peygamberimizin (sav) duasını da hatırlayalım: “Yârabbi hatamı, cehâletimi ve yanlızca senin bildiğin bütün işlerimdeki israfımı (aşırılığımı) bağışla…” (Buharî, Daavât/60 no: 6398. Müslim, Zikir/70 no: 6901
Hüseyin K. Ece
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-