islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5192
EURO
36,1876
ALTIN
2.964,12
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
9°C

DİNLEYİN SİAD’LAR, SİZE BİR DİYECEĞİM VAR     

DİNLEYİN SİAD’LAR, SİZE BİR DİYECEĞİM VAR     
20 Eylül 2024 00:05
A+
A-

Ve Gazze (Ticaretimiz devam ediyor, hem de iki taraflı, yediğimiz sebze-meyvelerin tohumu da onlardan. Oltayı yutan balık yem istemiyor.) ve Lübnan ve Narin ve Sıla utancımız devam ediyor. Hiçbir Müslüman dünyada olup bitenleri, görmezden duymazdan bilmezden gelme hakkına sahip değildir. Ve hayat devam ediyor. İmtihan oluyoruz, yaptıklarımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızla.

SİAD’lar dediğim bizim sanayici, iş adamı, esnaf ya da tarımlarla uğraşanlar da buna dahil. Yani, nam-ı diğer bizim “Yeşil Sermaye”.  Yeşil Sermaye’nin de artık her çeşidi var. Mütedeyyini var, seküleri var, Milliyetçisi var, Muhafazakarı var, liberali var. Sermayenin aslında rengi birazda zamana, mekana, çevreye bağlı olarak değişkenlik gösteriyor.

Eskiden kişinin dini hassasiyeti, Helal-Harama dikkat etmesi, “Allah korkusu” ya da bu dünyada yanlış bir şey yaparsa onu Allah’ın göreceği, hem bu dünyadaki işlerinde bereketin kalkacağı, hem de öbür dünyada yanlış bir şey yaparsa cezalandırılacağı, iyi bir şey yaparsa mükafatlandırılacağı inancı vardı. Onun için ürünleri hakkında yalan söylemezler, ölçüyü tartıyı doğru dururlardı. Riba’ya bulaşmamaya çalışırlardı. Kamuyla iş yapmaktan, “Kul hakkı”, “yetim hakkı” endişesi ile uzak dururlardı. Öyle ya, kamu malı, “yetim malı” hükmündeydi ve “yetim hakkı”na girilirse, Allah onların namazı da kabul etmeyecekti. Malının zekatını ticarette 40’da bir, tarımda %10, Maden, su ve enerjide %20 olarak yoksullara “borç olarak” ödenecekti. Sahi, lüks arabalarının, pahalı telefonlarının bir ihtiyaç olduğunu mu düşünüyor bunlar. O pahalı saatlerin, kıyafetlerin, aksesuvarların zekatını vermiyorlarsa, onların bu dünyada da ahirette de başlarına bela olacağını, bereketi yok edeceğini, başlarına, insin ve cinnin şeytanlarını toplayacağını hiç mi düşünmüyorlar.

Şimdi öyle mi ya! O günlerden bu günlere, ötekilerin dediği yere, yaptıkları işlere geldik: “Devletin malı deniz, yemeyen domuz!”. Rüşvetse rüşvet, torpilse torpil. Adalet mi, amaaan canım sende. Malının ayıbını gizlemek mi, yok canım malını cılalamak, övmek için sosyal media fenomenlerine para vereceksin, reklam ajansı görsellerle, sloganlarla malı ya da hizmeti cilalayıp parlatacak. Başkalarına benzemek mi dediniz, herkes kullanıyor derseniz, o malın itibarı artıyor. Moda renkler, tadlar, sloganlarla yeniyi pazarlayacaksınız. “Eskiyi unut, yeni yolu tut”! “Piyasa put”u kıskançtır.

Bizimkiler “kazanma”yı öğrendiler(!?) Uluslararası sisteme, modaya, akımlara, piyasanın taleplerine, beklentilerine, trendlere uygun hareket edeceksiniz. Ya doğrudan onlara ürün üreteceksiniz, ya da yerli ve milli diye onları taklit edeceksin. Onlar Cola üretiyor ya, başına sen ülkenin adını yazacaksın, ya da mesela  “Zemzem” diyeceksin. Harcarken de onlar gibi harcayacaksın, ama bizimkiler onu da beceremiyor. Kendi geleneksel yürüyüşlerini unuttular, yeni girdikleri yolda da acemilikten bir türlü kurtulamadılar. Hala “yerli milli” takıntıları var. “Helal-Haram”  konusunda çevreye ne deriz endişeleri var. Ama babaları ölünce çocukları zaten onlar gibi oluyorlar da, bu defa taklitçilikten kurtulamadılar diyeceğim de, ürün olarak taklit ediyorlar. Kendi müzklerini, tiyatrolarını, sinemalarını üretemediler. ThinkTang’ları yok. Sergilere de gidemiyorlar. Konferans filan da düzenlemiyorlar. Partiden birileri gelsin, Üniversiteden de popüler birini bulsunlar, onlar konuşsun bunlar alkışlasın. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi, tercüme, ürünleri gibi taklit. Zaten bu yeni kuşağın dinleri de taklit, dilleri de, tarihleri mefahir, dinleri menakıblarla süslenmiş.  Meşhur bir hattatın bir hattını  duvarına astı mı kendini sanata yatırım yapmış zannediiyor. Din zaten seromoni, ritüel ve ikonalardan ibaret, açılışlarında bir sema gösterisi, şatafatlı iftarlar, eğer biraz milliyetçilik varsa biraz mehdi,  hemşehricilik varsa horon, Kafkas, zeybek, kılıç kalkan ya da halay eklediniz mi bu iş tamam. Renk vermek istemiyorsanız, ayın en popüler, sanatçısına konser verdirirsiniz olur biter.

İşçi ücretlerine girmeyelim şimdi, Cami derneğine, Kur’an kursuna, Cemaat ilişkisine bağlı, bir yardım daha verimli olur. Kamudan, ya da belediyeden iş alıyorsanız, iktidar ve parti ilişkileri önemli, yardım için adresi ona göre seçeceksin. İcabında yanlış bankada hesap açar, çocuğunu yanlış kolleje gönderir, yanlış dergi ya da gazeteye yardım eder, yanlış derneğe üye olursa, başına ne gelir bilmem. Bu konuda değişen dengelere ve şartlara uyum performansın yüksek olacak.

Hak-Batıl, doğru-yanlış, güzel-çirkin lafta kalacak, takmayacaksın. “kalabalığa uyacaksın”! Çünkü o müşteridir. Çünkü o Demos’tur. “Müşteri veli nimetimizdir” değil mi? “Herşey müşteri için, müşteriye göre”. Müşteri hiçbir şey bilmeyen, ahlaksız ve kara cahilse de mi!

Hani insanların çoğu hüsrandaydı. Başkalarına benzersek, hani onlardan olurduk! O eskidendi!?

Sahi, aranızda zekat muhasebesi tutan var mı? Zekat konusunda bir kitap okuyan var mı? Hani bilmediğiniz şeyin peşine düşmeyecektiniz. Yaptığını iş ve insanlara sunduğunuz mal ve hizmetler konusunda dinen leyh ve aleyhinizde olanı bilmek farz değil mi idi? “Bismillah” derken, aslında bu farkındalığın farkında olduğunuzu söylemiş olmuyor mu idiniz.

“Dini nikah” diye bir geleneksel uygulama var, “Allah’ın emri, peygamberin gazli üzerine” başlayan. Bir dakika hocam, bu evlenecek olanlar “akil-baliğ” mi? Biyolojik yaşı yetmez, akıl ve zeka yaşı” bir evlilik için yeterli mi? Ya Şahidler, şahidlik ehliyetine sahip mi? Bu evlenecek olan taraflar, evlilik ile ilgili “Allah’ın emri ve peygamberin gavli”nin ne olduğunu biliyor mu? Bana kalırsa bu anlamda evlenecek gençleri sınava tabi tutsanız, bir çok hocanın, cami cemaatının çocuğu geçer not alamaz. İmam Hatiplerdeki ve İlahiyattakiler dahil!

Bakın helal kazanmıyorsanız, aklınız ve imanınız paranız ve gücünüzün gerisinde ise o para ve güç, geldiği gibi gider. Ya müşteriniz dolandırır sizi, ya çalışanınız. Ya da Allah başınıza birini bela eder. Bu imkanlar geldiği gibi gider.  Yarın o servetiniz ahirette cehennemde sizi yakacak yakıtın parası olur.

Bakın bu dünyada yapıp yapmadıklarınız, söyleyip söylemediklerinizle, ya kendi cennetinize sırtınızda tuğla, ya da kendi cehenneminize sırtınızda odun taşımış olacaksınız.

Cami derneğine, öğrenci yurduna, Kur’an kursunuza yardım ettiniz diye, yetim hakkına el uzatmışsanız, işçinizin hakkını vermemişseniz, işinize hile katıp, alt yüklenicilerinizin parasını vermemişseniz, bunları birbiri ile mahsub edemezsiniz. Gösteriş için ya da al gülüm ver gülüm, yaptığınız yardımları borcunuza mahsup etmeyi bırakın, ondan dolayı ayrıca ceza ödeyeceksiniz. “Kem alat ile kemalat olmaz”, haram para ile hayır olmaz. Haram para ile saadet de olmaz. O haram para sizi de, ailenizi de zehirler.  Değil, camiye yardım etmek, kamu malına zarar verdiyseniz, namazınız bile kabul olmaz. “Vay o namaz kılanların haline!”

Bakın haramlar sizi dünyaya bağlar ve ölüm korkusu beyninizi kemirir. Bir yandan ihtiraslarınız ve iştihanız artar, öte yandan gücünüz erir. Paranız olsa da yiyemezsiniz. Yapamazsınız. Yaşama ve kazanma heyecanı ile kumara dalarsınız, hayatını renklendirmek için hayallere sığınırsınız. Bunun için alkol ve uyuşturucunun pençesine düşersiniz. Batıda bir Burjuva sınıfı vardı. Sömürü mirasından büyük bir pay alan Çok örgütlü bir dini yapı var. Masonik bir yapı var. Bunların oluşturdukları, bir derin devlet var. Ve bunların kontrol ettikleri bankacılık, borsa, loncalar, piyasa var. Ellerinin altında tuttukları bir mafia var.

Bizde harf devrimi sonrası bir Havas’ımız yok. Dini yapılar, ideolojik ve politik örgütler, sivil toplum, media, eğitim kurumları, istihbarat örgütleri, sermaye büyük ölçüde uluslararası sistemin ve onların yerli işbirlikçilerinin elinde. Bizim Havasımız, münevverimiz neredeyse yok artık. Var olanlarda ya susturuldu ya da devşirildi. Geri kalanlar, sermaye, siyaset, cemaatların himayesinde kontrol altında ve etkisizleştirildi. Tekil örneklerse,  etkisizleştirildi. Bu anlamda biz tam bir kahtı Rical dönemi yaşıyoruz. “Parlatılan isimler”in çoğu, “cilalı adam devri”nin ürünü! İş adamlarımızın çoğu, bir şekilde kazanıyor, ama parayı nasıl ve nereye  harcayacaklarını maalesef bilmiyorlar. Para kasada durduğu gibi durmaz, insanın aklını da çeler, doğru kazanılıp doğru harcanmıyorsa, başa da bela olur, bela çağırır. Hele haram para aileyi ve nesli helak eder, Allah korusun. Parası, malı, şöhreti, itibarı arttıkça gayreti azalanlardan olmayalımda. Eğer güç ve serveti yönetecek akıl, irade ve cesarete sahip değilseniz, o para, mal ve makam sizi başka vadilere sürükler.

Kitap okuyan iş adamı gördünüz mü? Vakti yoktur (!?) sürekli para konuşulan toplantıların birinden çıkıp ötekine girerler. Çoğu küfürbaz oldu, çoğu karı-kız, kumar peşinde koşuyor artık. Birileri ise birini alıp, birini boşuyor, dini nikahla tabi.. Adnan Oktargil’ler altın çağını yaşıyorlar, tarikat, cemaat, siyaset, sermaye, STK, Media 6’geninde ne ararsanız var. Yani demem o ki, bizim büyük sermaye sahiplerinden giderek Harun gibi gelip, Karunlaşırken, birileri de onların peşinden koşuyor.

Kim, Allah (cc) indinde kendi yerini görmek istiyorsa, Allah’ın kendini neyle meşgul ettiğine baksın.

Mütrefin’lere, Müstekbir’lere, yüreklerine “Vehn” düşenlere,  servet, şan, şöhret, makamı ile kibirlenenlere, ağzınızın tadını kaçıracak da olsa,  Allahın kitabından birkaç uyarı: (Tevbe 23-24) “Ey iman edenler! Şayet inkârı imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi dahi dayanıp güvenilecek dostlar edinmeyin. İçinizden kimler onları dost edinirse, işte kendilerine kötülük edenler bunlardır.  De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım-akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz ve hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihad’dan daha sevimli ise, artık Allah buyruğunu (kıyameti) gerçekleştirinceye kadar bekleyin. Allah günaha saplanmış kimseleri hidayete erdirmez. Şimdi tevbe edecek misiniz?”. “Refah içinde şımarıp azan önde gelenleri’ uyarıyorum. Burada kazandığınız haram paraların tümünü vermek isteseniz de onlar azabınızı bir gün ertelemeye bile yetmeyecektir.  (Nahl 117) “Onların dünyada kazandıkları) pek az bir faydalanmadır. Onlara (âhirette) çok acıklı bir azap vardır”. (Müdessir 48)  “Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez”. (Zümer 43-44﴿ “Yoksa onlar kendilerine Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “O şefaatçiler hiçbir şeye güç yetiremez, hiçbir şeyi kavrayamaz olsalar da mı?” , “ De ki: “Şefaat etme yetkisi bütünüyle Allah’a aittir; göklerin ve yerin hükümranlığı O’nun elindedir; sonunda kaçınılmaz olarak dönüp O’na varacaksınız.” Resulullah şöyle diyordu değil mi: “Bildiğimi bilseydiniz çok ağlar az gülerdiniz” (Tevbe 82) Artık kazandıklarının karşılığı olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar”. Evet evet, insanların bir kısmı zulüm görürken, onlar kazançlarını artırma, ya da kazançlarında eksilme olur korkusuyla  sessiz kalmayı tercih ediyorlar değil mi; O zaman bakın  (Hac 48﴿ “ Nice belde var ki, ahalisi zulme dalmış olduğu halde onlara biraz süre verdim, sonra da onları kıskıvrak yakaladım. Dönüş yalnız banadır.” (Şura 19-20)’de ne deniyordu: “Kim âhiret kazancını isterse onun bu kazancını arttırırız; kim dünya kazancını tercih ederse ona da bundan veririz; ama onun âhirette hiçbir nasibi olmaz”. Selam ve dua ile.

NOT: Tesettür kadın-erkek herkese farz. Sahi siz bu Müslüman ülkede bir erkek olarak düşük olmayan bir bel pantolon bulabiliyor musunuz. Sonuçta rukuya varınca insanların mabadı gözüküyor. Modacılar ve Piyasa put olunca onlar ne istiyorsa o oluyor. Sanırım bir çok kişi “İman ettik” dese de Kadere, rızga ve Ecel’e pek de inanmış gibi gözükmüyor. İşi aklınca garantiye(!?) almak istiyor sanki! Hani rızgımızdan az ya da çok yemeyecektik, ecelimizden önce ya da sonra ölmeyecektik, Kaderimizden başka kaderimiz yoktu. Yoksa Kaderinizi değiştiren liderler, hocalar, danışmanlar mı bulduk kendimize! Politikacılar da şu kaderimizi değiştirmekten söz ediyor da!

ABDURRAHMAN DİLİPAK 

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

YAZARIN DİĞER YAZILARINA ULAŞMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ 

 

 

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Ali köse dedi ki:

    Hocam cami hocasina dedim ki hocam cemaatin sürekli önünde olduğunuzdan görmüyorsunuz resimli kıyafetle gelen kısa pantolonla gelen edildiğinde k.çı atılanlar var cemaati uyarsanız dedim.hangi safa kimin yanına duracağız bilemiyoruz. Hocanın cevabı kulaklarımı tırmalıyor sende onlara bakma diyor.ne diyeceğimi bilemedim